10 May 2019

MÜSABAKA İZLEME DÜZEYLERİ

BİR MAÇ HANGİ DÜZEYLERDE İZLENİR?
VEYA
ANTRENÖR ADAYLARI VE ANTRENÖRLER BİR MAÇI HANGİ DÜZEYLERDE İZLEMELİDİRLER?

En kolayı ve en yaygın olanı, topun nerede olduğuna bakarak maçı izlemektir. Böyle yaparak topla alakalı hiçbir aksiyonu kaçırılmaz (goller, şutlar, çalımlar, paslar vs).
Sonuca bakarak da o aksiyonun iyi ya da kötü olduğu değerlendirilir.
Bir pas adresine ulaştıysa iyidir, topu kaybettirdiyse kötü.
Ama bu 1.seviyede müsabaka izlemedir.
Futbol izlemenin en temel formudur.

Bir antrenörün 1.seviyede müsabaka izlemesi demek, aksiyonlardan başka bir şeyi değiştirme ya da geliştirme imkanı olmaması demektir.

Oysa bir antrenör topun olmadığı bölgelere de bakmalıdır. Çünkü o an topa sahip olan oyuncunun hangi seçeneklere sahip olacağını, diğer oyuncuların hareketlenmeleri ve aldıkları pozisyonlar belirler.
İşte futbolu böylesi uzak bir perspektifle müsabaka izlemeye 2.seviye izleme denir.
Bunu layıkıyla yapabilen çok kişi yok. Zor olduğundan değil, buna gerek duyulmadığından ama daha çok da öğrenilmemiş olduğundan.

Antrenörlerin bir kısmı, tıpkı seyirci gibi genellikle 1.seviye izleme ile yetinmektedirler ve ister istemez sadece topa ve topun olduğu yere odaklanmaktadırlar.

Oysa 2.seviye izleme yapıldığında, toplu aksiyonlara kıyasla gelişim ve değişimi değerlendirme yapılabilecek çok fazla durum ortaya çıkar.
Topun oynandığı yerden uzaktaki pozisyon alışların ve hareketlenmelerin doğru pas opsiyonları yaratıp yaratmadığı görülebilir. Sonucun aynı zamanda hem topa sahip olan oyuncuya (kararının icrasıyla), hem de sahadaki diğer tüm oyuncuların pozisyonları ve hareketlerine (seçenek yaratarak) bağlı olduğu görülür ve anlaşılır.

1.seviye ile kıyaslandığında 2. seviye müsabaka izleme yöntemi çok daha üstün bir futbol izleme şeklidir.
Çünkü topsuz oyuncuların hareketlerini geliştirerek topa sahip olan oyuncunun seçeneklerini artırmasına yardım edilebilir. Ama profesyonel bir antrenörün oyunu nasıl izlediğini tanımlayacağımız seviye için bu da yetmez.

3.seviye olarak adlandırılan seviye "talepkar olma" seviyesidir. Çok sayıda pratik yapmayı gerektirir.

3. seviye müsabaka izlemede, maç yine 2.seviyedeki gibi daha geniş bir açıdan izlenir. Ama bu sefer oyuncuların pozisyon alışlarını varsayımsal olarak canlandırmak da gerekir. Eylemlere bakmak yerine, konumlanmalara da bakmaya başlanır. Oyuncular nerede konumlanmalı? Olması gerektiği gibi mi pozisyon almışlar? Daha başka nasıl pozisyonlar alınabilirdi? gibi... Doğru yerde olmaları için onlara nasıl yardım edilebilir?

İşte bunlar yapıldığında antrenörlük faaliyetleri de başlamış demektir. Bu yapıldığında topa sahip olan oyuncumun kararlarını ve uygulamasını eğitmeye ve değiştirmeye başlayabilirsin demektir.

Teknik adamların çoğu 3.seviye müsabaka izlemeye asla ulaşamaz. Bir kere ulaşıldığında asla eskisi gibi bakamazsınız. Ve futboldaki çoğu geleneği sorgulamaya başlarsınız.

Antrenörler neden sahayı gözlemleyebileceği en kötü konumda otururlar?
En önemli kararları alacak kişinin bu kararlarını dayandıracağı bilgilere ihtiyacı vardır.

Futbol antrenörlerini rugby hocalarıyla kıyaslayın. Rugby hocası tribünlerde en yukarıda oturur. Çünkü sahaya hakim (kuşbakışı) bir görüntüye sahiptir, ama futbol antrenörleri kuşbakışı görüşle hiç ilgisi olmayacak biçimde taç çizgisinin kenarında durur. Bu çok sağlıklı olmayan bir izleme durumudur ve hala aynı şekilde devam etmektedir..

Bunu kim değiştirecek peki?

Yazan: Antrenör Jonas Eidevall
Çev: Futbol Akademi.
İfade dilini genelleştirerek yeniden düzenleyen: İsmail Topkaya

Ulaşılan kaynak: http://www.futbolakademi.net/…/futbol-profesyonel-bir-antre…
5.663
Erişilen Kişi
518
Etkileşim

ÇOCUKLAR VE SPOR

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI DOLAYISI İLE KÜÇÜK BİR BİLGİ PAYLAŞIMI VE SPORA İLİŞKİN BİR ÇIKARIM...

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, Türkiye'nin toplam nüfusu geçen yıl sonu itibarıyla 80 milyon 810 bin 525 olmuş...

Türkiye çocuk nüfusu ise 22 milyon 883 bin 288 olarak kayıtlara geçmiş.

Birleşmiş Milletler tanımına göre çocuk nüfusu olarak tanımlanan yaş grubu bilindiği üzere 0-17 yaş grubunu içerir.

Özetle Türkiye'de bebeklik (0-2 yaş) ve ilk çocukluk (2-6 yaş) olarak sınıflandırılan çocuklarımız dışında kalan 7-17 yaş grubunda yer alan çocuk sayısı nereden baksanız 14-15 milyon civarındadır....

Bu bağlamda;

1. Spor ile değişik düzeylerde buluşturulması gereken 15 milyon çocuğumuz vardır.

2. Bu 15 milyon çocuk nüfusunun engelli oranı %10 olarak hesaplandığında 1 milyon 500 bin çocuğumuz çeşitli düzeylerde engellidir.

3. Çocuk nüfusunun işgücüne katılımı kayıtlı olanlar (15-17yaş) en az 500.000, kayıtsızlar ve daha küçük yaştaki ev, tarla işçiliği ve mevsimlik ırgatlık gibi işgücü katılımı bağlamında hesaplandığında bu sayı tahmini 2 milyon aşmaktadır.

4. Çocuklarımızın spor branşlarına ilgi, istek, ulaşılabilirlik doğrultusunda dağılımı esas alındığında futbol ile ilgili buluşması beklenen, istenen potansiyelin 5 ila 10 milyon çocuğa tekabül ettiği yapılacak tüm olasılık hesapları ile ortadadır. Bu en alt seviyede Futbol Altyapı Eğitimi ile buluşturulması gereken çocuk nüfusu 5 milyon çocuk demektir.

5. Yine olasılık ve genetik hesaplamalar sonucunda söz konusu bu 5 milyon çocuğun en az %10 oranında çocuğun biyomotor özellikleri ve algı-motor yetileri iyi ve çok iyi düzeyde çıkacaktır.

6. Yani özetle bu ülkede futbol ile ilgili olması gereken en az 5 milyon çocuğun, en az 500.000'i futbol ile ilgili tüm biyolojik gereklere en iyi şekilde sahiptir.

SÖZ SÖZDEN ÖNCE; Bir ülkede çocuk nüfusunun çokluğu veya fazlalığı o ülkenin spor açısından başarılı olması veya iyi bir yerlerde olması için sadece bir şanstır. Bunun dışında başka bir şey ifade etmez.

SON SÖZ: Sporda ve spor dışındaki tüm alanlarda başarılı olabilmek için belirleyici olan şey nüfusunuzun çokluğu değil, o nüfus ile ne yaptığınız, neler yaptığınız ve nasıl yaptığınızdır.

GENEL ANLAMDA FONKSİYONEL= İŞLEVSEL VE İŞLEVSELLİK NEDİR?

Kendi hayatımız ile ilgili olsun, çocuk ve gençlerin eğitim ve gelişim hayatıyla ilgili olsun, gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştirilmesini istediğimiz tüm pratiği "fonksiyonel" yani amaca yönelik biçimlendirmeyi başaramadığımız sürece, emeğimiz ve zamanımızı boşa harcamış olma olasılığımız yüksektir.

Kavramsal açıdan "fonksiyonel" işlevsel demektir. Uygulama ve amaç açısından ise işlevsellik olarak tanımlanması gerekir.

Fonksiyonel veya işlevsellik, bir iş ile ilgili olan her şeyin, o işin karakterine uygun dolayısıyla da amaca uygun olması anlamına gelmektedir.

Bu durumda iş ile ilgili gerçekleştirilen her şey aynı zamanda arzulanan ve istenen amaca uygun olur.

İşin karakterine uygun tüm çalışmalar işin amacına ulaşmasını sağlar.

Futbol oyunu için yapılan tüm eğitim çalışmaları ve uygulamalarının tam fonksiyonel olması, yarım fonksiyonel olması ve fonksiyonel olmaması demek, ortaya çıkan sonucun ve ürünün verimli, az verimli veya verimli olmaması belirleyen önemli etkenlerden birisidir.

Futbol altyapılarında tüm yaş gruplarındaki eğitim uygulamalarında olsun, üstyapılardaki tüm taktik ve kondisyonel çalışmalarda olsun harcanan eöeğin ve zamanın boşa harcanmış olmaması için yapılan tüm işlerin fonksiyonel yani işlevsel, yani işin karakterine ve amacına yönelik olup olmaması belirler.

Fonksiyonel Anatomi, Fonksiyonel Kuvvet, Fonksiyonel Okuma, Fonksiyonel Taktik, Fonksiyonel Eğitim gibi sıfat tamlamalarını ve kavramlarını bu anlamda değerlendirmek gerekir.

Yaşa göre eğitim, duruma göre eğitim, amaca göre egzersiz tanımlamaları da bu anlamda kullanılabilecek ifadelerdir.

Örneğin;

1. 8 yaşındaki çocukların 11 yaşındaki çocukların uygulamaların, fonksiyonel olma olasılığı çok düşüktür. Keza tam tersi için de aynı şey geçerlidir.

2. Üstyapılarda atletik anlamda 10.000 metre koşucusunun dayanıklılık antrenmanı ile, sahada 10.000 metre mesafe kat eden futbolcunun dayanıklılığı aynı şey değildir. O nedenle bir futbolcunun 10.000 metrelik mesafeyi zamana karşı çalışarak antrene edilmesi asla fonksiyonel değildir.

3. 4.3.3 dizilişi ile oynamaya karar veren bir takımın, taktik antrenmanlarda, doğru bir çalışma da olsa bu dizilişten bağımsız yapacağı bazı taktik antrenmanlar asla fonsiyonel değildir.

4. Çocukların topla ilişkili becerilerde gelişimlerinin en yoğun olduğu 10-12 yaş aralığında, onlara taktik oyun gereği sadece tek pas oynama zorunluluğu koymak, bireysel yaratıcılık ve bireysel teknik beceri gelişimi açısından hiç de fonksiyonel değildir..

OYUN BECERİSİ

OYUN ZEKASI MI? YOKSA OYUN BECERİSİ Mİ?

"OYUN BECERİSİ" TANIMLAMASI İLE NEYİ KASTEDİYORUZ?

"Oyun zekası" olarak ifade edilen kavram aslında "oyun becerisidir"

Oyun becerisi sadece teknik beceri ve motor özelliklere sahip olmak ile elde edilecek bir beceri değildir.

Oyun becerisi; Oyun için gerekenleri yapma, yani bireysel, grup ve takım taktiği becerilerinin, bireydeki farklı şekillerde tezahür etme halidir.

Aynı eğitimi alan aynı yaşlardaki çocukların ve gençlerin ilerideki oyun becerileri farkını belirleyen şey, teknik-taktik becerilerin kendine özgü algılanışı ve pratiğe dönüştürürken bedensel olarak yorumlanışıdır.

Oyun becerisi klasik zeka ve IQ yüksekliği ile ilgili bir durum değildir.

Sahayı geniş görmenin, oyun akışını, hızını, yönünü değiştirmenin, oyunu birden fazla seçenekle oynayabilmenin bir tek açıklaması olabilir; Oyun becerisi...

İyi de nedir bu oyun becerisi;

Oyunu oynarken takım bütünlüğünü bozmadan, bencil olmadan, bireycilikten uzak bireyselci, inisiyatif alabilen, daha özgür ve daha bağımsız oynama eğilimi gösteren ve bu deneyimleri sonucu elde edilen "çok kurgulu oyun" yeteneğine ulaşmış olmaktır.

Oyun becerisi teknik beceri ve taktik beceri ile doğrudan ilgilidir.
Geliştirilmesi ise oyun içinde farklı roller verilmesi, rollerin değiştirilmesi, birden fazla rol verilmesi ama daha çok da oyun içinde "serbest oyuncu" statüsü ve sorumluluğu ve ayrıcalığı ile mümkün olabilmektedir.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...