22 Tem 2018

YARATICI ÇOCUK YETİŞTİRME

Wharton Üniversitesi Profesörü Adam Grant yeni kitabında ebeveynlere çocukları için tavsiyelerde bulunuyor.

Adam Grant, ebeveynlere helikopter ebeveyn (koruyucu, müdahaleci,kontrolü elden bırakmayan veli tipi) olmamaları gerektiğinin altını özenle çiziyor. Ve diyor ki;

“Bir çocuğu yaratıcı olması yönünde programlayamazsınız. Bir süre mühendislik çalışması yapsanız dahi, elde edeceğiniz şey olsa olsa hırslı bir robot olur.”

Çocuğunuza zorunlu bazı dersleri almasını şart koşup, ders notlarını da dikkatli bir şekilde takip etmek, çocuğun yaratıcı olmasını sağlar mı? Hayır.

Peki, çocuklarda yaratıcılığı nasıl artırırsınız?
Bunu ilerideki başarısı için mi yaparsanız, yoksa sadece çocuklar bundan zevk aldığı için mi yaparsınız? diye de soruyor.

Adam Grant yaratıcı çocuk yetiştirmede üç önemli yaklaşımdan söz ediyor;

1. Kuralları En Aza İndirin

“Bir çalışma okullarında yaratıcılık konusunda ilk yüzde 5 içerisinde olan çocukların, aileleri ile çok da yaratıcılık gösteremeyen çocukların ailelerini karşılaştırdı. Sıradan çocukların ebeveynleri; çocuklara ortalama olarak 6 temel kural (Ev işi, yatma saati gibi) koyduğu görüldü. Çok yaratıcı çocukların ebeveynleri ise ortalama 1 ya da 2 kural uyguladığı ortaya kondu.”

“Eğer çocuklarınızın kuralları takip etmesini istiyorsanız, karşılaşacağınız muhtemel sonuç şu olacaktır: Çocuk bir problemle karşılaştığında, bu problemin daha önce nasıl çözüldüğüne bakacaktır. Yani bu problemi çözmenin bilinen yöntemlerini araştıracaktır. Çocuk şunu demeyecektir: Ben bu probleme nasıl yaklaşabilirim? Daha önce bu konuda ele alınmamış çözümler nelerdir?”

2. Eylemi Değil, Çocuğu Övün

Siz şöyle duymuş olabilirsiniz: Çocukları cesaretlendirmek için çabayı değil, çocuğu övmelisiniz. Ancak çoğu ebeveyn bu tavsiyeyi yanlış anlar. Yaratıcılığı cesaretlendirmek istiyorsanız, çocuğunuzun çabalarını nasıl takdir ettiğiniz konusunda da aynı şekilde özenli olmanız gereklidir. Sen yaratıcı birisin demek, bu yaratıcı bir çizim demekten daha üstündür. Yapmamız gereken şey, çocuğun bu hareketinin ya da bu çalışmasının benliklerinin asli bir unsuru olduğunu anlamalarını sağlamaktır. Böylece büyüdüklerinde yaratıcılıklarını kaybetmezler.

3. Çocuğunuzla Akıl Yürütün

Kuralı beyan etmek, kuralın nedenini açıklamaktan daha kolay olabilir. Ama derdiniz gelecekteki yaratıcılıksa, çocuğunuzla birlikte akıl yürütmeye zaman ayırmalısınız. Mesela insanlığa katkı sağlayan kişilerin çocukluk yaşam öyküleri veya yaratıcı mimarların ya da insanların hayat hikayelerinden örnekler sunabilirsiniz. Bunları çocuklarınıza anlatarak, çocuklarınızın kendi hareketlerinin başkaları için doğurduğu sonuçları düşünmesini sağlarsınız. Böylece çocuğa kuralı değil, yaptıklarının sonuçlarını öğretmiş olursunuz.
İnsanlığa katkı sağlamak ahlaki bir konudur ancak ahlak ile yaratıcılık iç içedir. “Yetişkin bireylere dönüşen çocukların çok güçlü bir ahlaki algıları olur. Kendi hareketlerinin başkaları için doğuracağı sonuçları düşünmek, çocuklara otonom düşünme geliştirir.”

Kaynak: https://cicicee.com/yaratici-cocuklar-yetistirmenin-3-yolu/

https://www.inc.com/…/if-you-want-to-raise-creative-kids-do…

Bu yazı velilere yönelik olabilir belki ama altyapı küçük yaş gruplarında da son derece faydalı olabilecek bir yazıdır.

Bu yaş gruplarında çalışan bazı antrenörlerin yaratıcı oyuncu yetiştirme konusunda verdikleri eğitim uygulamalarını bu söylenenler ışığında yeniden gözden geçirmelerinde fayda vardır.

OYUN, FUTBOL, HÜMANİZM VE YABANCILAŞMA ÜZERİNE

(Kısa felsefi bir deneme)

Bütün oyunlar insancıldır.
Oyunların insancıllıktan uzaklaşma düzeyini yarışmanın niteliği ve niceliği belirler.

Futbol bir oyundur. dolayısıyla bir oyun olarak insancıldır. Çünkü diğer tüm oyunlarda olduğu gibi insan ile ilgili ve insana dair bir etkinliktir.

Oyunları da, bir oyun olarak futbolu da insancıl olmaktan çıkaran şey, onun insan ile ve insana dair olmaktan çıkarmaktır.

Çünkü kazanmanın biricik amaç, kaybetmemenin biricik korku ve tedirginlik haline gelmesi demek, insana dair ve insanla ilgili değil, insanın içinde olduğu ama insanı yok sayan ve değersizleştiren bir durumu yansımasıdır.

Oyunu bozan, oyunu insana dair ve insanla ilgili olmaktan çıkaran şey doğal yarışma veya yarışmanın doğallığı değil, yarışmanın tamamen kazanma odaklı ve kazanma amaçlı olarak tasarlanmış olmasıdır. Kazanma tasarımı önce kazanma tutkusuna sonra da kazanma saplantısına dönüşür. Burada insanın kendisini metalaştırması ve tüketmesi yani araç yerine koyması vardır.

İnsanın araç, oyunun amaç haline geldiği durum "oyunun doğasının" ters yüz edilmiş haldir. Oysa oyun bir araç, insan ise amaçtır. Üstelik amaç haline gelen faaliyet de bir oyun değil, kazanmayı sağlayacak olan “araçsallaştıran bir araç” olan bir faaliyettir.

Bu tasarımın yani oyunda kazanmanın amacı ne kadar şiddetli olursa, oyun da o kadar doğal ve insancıl olmaktan çıkar.
oyun insanı araç haline getirirken kendisi de araç haline gelir.

Lakin tüm bunlara neden olan şey de yine insandır.
Dolayısıyla insan kendisi için kendisini araçsallaştıracak olan oyunu araç haline getirmektedir.

Son aşamada oyunun yabancılaştırılması oyuna yabancılaşmaya neden olmakta bu da insanın kendine yabancılaşmasıyla nihayete ulaşmaktadır.

ULUSAL "FUTBOL ALTYAPI KULÜPLERİ" MODELİ


1
Hata aramak kolaydır, çare olmak zordur.
Hata'yı yazmak, göstermek elbette gerekir ama çareyi de yazmak, söylemek ve en önemlisi göstermek gerekir.

2
Sorun değil, çözüm üretmek gerekir.
Sorunu ve sorunun nedenlerini yazmak, söylemek önemlidir. Çünkü teşhis olmadan tedaviye başlanmaz.
Ama çözümün de (tedavinin de) ne olacağını ve nasıl gerçekleşeceğini de yazmak, söylemek ve mümkünse göstermek gerekir.

3
Asıl mesele ve asıl dert ise, yanlışların, hataların ve sorunların ne olduğunun biliniyor, esas itibariyle çarelerin ve çözümlerin de ne olduğunun biliniyor olduğu halde bir şey yapılamıyor olmasıdır.

İşte her şey tam olarak burada düğümlenmektedir.

Demek ki, mesele başka...
Demek ki,mesele düzen ve sistem ile ilgili.

4
O halde sorun veya hastalık spor ve futbol düzeni, işleyişi ve yönetimi ile ilgili ise, çözüm de spor ve futbol düzeni, işleyişi, yönetimi ile ilgili bir meseledir.

5
Özetle spor ve özellikle futbol düzeni ve sistemi olumlu anlamda dönüşmeden ve toplumsal modelleme açısından değişmeden varılacak nokta şu an içinde bulunduğumuz noktadır.

Bu yeterli ise zaten mesele yoktur.

6
ULUSAL ÖLÇEKTE FUTBOL ALTYAPI MODELLEME ÖNERİSİ

Eğer değilse işe başlanacak yerlerden birisi de "futbol altyapı kulüpleri" ağı kurmak ve bunları yerelleştirerek geliştirmek ve çoğaltmaktır.
Dahası ilaveten ve eş zamanlı olarak "bölgesel üst yapı" kulüpleri ile organik işbirliği ve ilişkisini yasal zemine oturtarak sağlamaktır.

Süper lig takımlarının özkaynak ve özkaynak gelişimi ve eğitimini oluşturacak olan kent ve bölgelerindeki futbol altyapı kulüpleri olmalıdır. Keza bu 1. Lig ve diğer profesyonel lig kulüpleri için de geçerlidir. Bu konuda kulüplerin gelirlerinin yasal olarak da belirlenmiş bulunan payları bu altyapı kulüplerine denetlenebilecek şekilde aktarılması sağlanmalı, federasyon bütçesinin ilgili kaleminden de "futbol altyapı kulüplerinin tesisleşmei antrenör eğitimleri ve ücretlendirmeleri ile desteklenmeleri sağlanmalıdır.

Bu modellemede özel futbol okullarının da durumu bu kapsamda yeniden düzenlenerek futbol altyapı kulüpleri bünyesinde ulusal bir futbol altyapı modelinin ve mevcut kulüp altyapılarının da yeniden gözden geçirilerek ele alınması ve her kulübün verimli olmayan altyapı birimleri futbol altyapı kulüpleri bünyesine alınması sağlanmalıdır.

(Ayrıntıdır ama olası bir yaklaşımla "futbol altyapı kulüpleri" kendi içinde performans düzeyleri veya yaş gruplandırmaları açısından sınıflandırılabilir. Altyapı temel eğitim futbol kulübü, Altyapı gelişim eğitimi futbol kulübü ve performans altyapı eğitimi futbol kulübü gibi)..

Kulüplerin ihtisas alanları ve antrenör kadroları ihtisasa dayalı olarak bu modellemenin bir detayı olabilir.

Yereldeki tüm "Futbol altyapı kulüpleri" her çocuğa açık olmak zorundadır. O mahallede, semtte oturan her çocuk o kulüpte yetisi, yeteneği ve becerileri ne olursa olsun istediği sürece eğitimlere ve çalışmalara katılma hakkına sahip olmalıdır. Bu daha çok çocuğa ulaşmanın biricik yöntemidir. Özel ve özellikli çocuklar ise kulübün seviye gruplarında veya ilgili diğer en yakın futbol altyapı kulübüne geçişi sağlanmalıdır.

Bu kulüplerin idaresi, yönetimi ve verimliliği için ilgili yasal düzenlemelere uygun yönetmelik ve yönergeler ile iş, iş verimliliği ve amaca ilişkin düzenlemeler detaylandırılmalıdır.

Türkiye'nin futbolda kurtuluşu veya düzey atlamasının var olan şekliyle mümkün olmadığı görülmüştür.

Avrupa'nın en iyi 6.ligi olmak demek sadece para dolaşımı ve piyasa ile ilgili bir şey demektir. Bu sizi Avrupa ve dünya kupaları ölçeğinde bir yere taşımaya yetmemektedir.

ÇOCUKLAR, İYİ FUTBOLCU OLMAK VE "OYUN PARKLARI".....


OYUN PARKLARI NE ZAMAN VE NİÇİN ÖNEMLİDİR?

Çocukların ilerleyen süreçlerde iyi birer futbol oyuncusu olmalarını istiyorsak, üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisi de çocukların 4, 5, 6, 7 yaşlarında futbol eğitimlerine başlamaktan daha çok, her türlü hareket becerisini içeren etkinliklere ve bu etkinlikleri sağlayacak olan oyun parklarında zaman geçirmelerini sağlamak olmalıdır.

2 yaşına kadar süren “ilkel hareketler döneminden” sonraki süreç 3 yaşından itibaren içine girilen “temel hareketler dönemi”dir (Gallahue). 3 ila 7/8 yaşları 8 yaş ve sonraki süreçte başlaması gereken futbol eğitimi için birçok biyomotor özelliğin kazanıldığı ve spor hareketlerine ilişkin asıl temellerin atıldığı süreçtir.

Çocuklar 3 yaşından 7/8 yaşlarına kadar yaşam süreçlerinde pek koşmamış, saklambaç oynamamış, basit elim sende oyunları oynamamış, ipte veya bir ağaç dalında tutunarak sallanmamış, taş atmamış, top yuvarlamamış, naylon toplara tekme atmamış, topaç çevirmemiş, uçurtma uçurmamış, yüzmemiş, bisiklete binmemiş, ip atlamamış, sek sek oynamamış, tırmanmamış, yuvarlanmamış, düşüp kalkmamış bir hayat sürdürmüşlerse onları alıp, futbol eğitimlerine tabi tutmak, iyi birer futbol oyuncusu olmalarına yetmeyebilecektir.
Dahası bu yaş süreçlerinde yine onlara futbol eğitimi vermek onları 8 yaşlarından itibaren futbola hazır hale getirmeye yetmeyecektir.

Çünkü çocuklar 3 yaş ile 8 yaş arasındaki süreçte 8 yaş ve sonrasındaki futbol branşına ilişkin olarak “hazır olma” (hazır bulunuşluk) durumlarını sadece top oynayarak olması gerektiği düzeyde elde edemezler.

Kendi bedenini ve bedeninin bölümlerini kontrol etmeyi ve yönetmeyi, değişik durumlarda bedenini kullanmayı öğrenmemiş,
Alan, mesafe, yön, zaman, yan duyularını hareket halinde iken kullanarak geliştirememiş çocukları alıp futbolcu yapmaya kalkarsanız elinde "yetersiz" veya "yeteneksiz" diye yargıda bulunacağınız çocuklar bulursunuz.
Elbette futbol sadece futbol oynayarak öğrenilir.

Ama futboldan önce öğrenilmesi ve farkındalık oluşturulması gereken şey hareket yeterliliği ve hareket becerilerinin çok yönlü oluşmuş olmasıyla ilgilidir.

Futbol karmaşık hareket becerileri gelişimi ve yetkinliği üzerine inşa edilen “özelleşmiş hareket becerileri” çıktılarının futbola transfer süreci ile gerçekleştirilen bir oyundur.

Peki, bu yaşlar arasında çocuklar top oynamasınlar mı? Top ile buluşmasınlar mı?
Oynasınlar ve buluşsunlar elbette... Ama sadece top oynasınlar, futbol değil. Top ile buluşsunlar futbol ile değil...
Futbol, 7/8 yaşlarına kadar çocuklar için sadece ve sadece "nesne ile ilişkili hareket becerileri kapsamında" yer değiştirme hareketleri ve dengeleme hareketleri ile birlikte işin doğallığı ve bileşiminden oluşan "nesne ayak" temasını içerecek şekildeki faaliyetler bütünüdür.

Çocuklar iyi birer futbolcu olacaklarsa eğer, özellikle 4-8 yaş arasında çok yönlü hareket becerilerini ve kendilerini yönetebilmeyi sağlayan "OYUN PARKLARINDA" mutlaka zaman geçirmelidirler.

Oyun parkları dediğimiz şey ise, sadece kaydıraktan ve salıncaktan oluşan bir yer değil, karmaşık ve çok sayıda hareket becerisi gelişimi düşünülerek tasarlanmış, doğa ile bütünleşik araç ve gereçlerin konuşlandırıldığı oyun parklarıdır. İdeal oyun parkları her türlü ve her çeşit hareket uygulamasını içerecek şekilde tasarlanmış olalıdır.

Türkiye oyun alanları ve oyun parkları açısından olması gereken niteliğe ve niceliğe pek sahip bir ülke değildir. Eskinin oyun parkları, şimdinin oyun parklarından daha işlevseldir. Çünkü eskiden görece de olsa bazı oyun parklarında daha fazla araç ve gereç konuşlandırılmış durumdaydı. Dolayısıyla çocuklar araçların oluşturduğu nensek koşullar gereğince, kaymanın ve salıncakta sallanmanın dışında birçok hareketi yapabilecek durumlar ile karşılaşıyorlardı. Örneğin eskinden birçok oyun parkında tırmanma merdivenleri veya barları, denge sırası veya aletleri, dönme araçları, altından-üstünden, yanından değişik şekillerde geçebilme imkanı veren düzenekler ve tutunarak ve el değiştirerek mesafe kat edilen farklı barfiks türevi araçlar vardı. Muhtemelen güvenlik ve alan düzenlemeleri ama daha çok da kolaycılık ve para kazandıran bir sektör olması nedeniyle bu oyun parkı düzenlemeleri birden yok oldu ve bunların yerini plastik çocuk araçları ile sözde fitnes aletleri aldı.

Unutulmaması gereken şey, futbol oyunun “top ile ayak” ilişkisine dayalı becerilere dayalı bir oyun olduğu olsa da diğer tüm hareket becerilerini gerektiren ve bunlara dayalı bir oyun olduğudur. İşte diğer tüm hareket becerilerinin sihirli aleti ve aracı “oyun parkları”dır.

Çünkü oyun parklarında çocuklar öncelikle futbol için de gerekli olan “vücut yönetimlerini” öğrenirler. Vücut yönetimi, vücudu kontrol edebilmeyi gerektirir. Vücut kontrolünü en iyi sağlayan şey aletler ve vücut ilişkisidir. Bunun da en kolay ve en ideal eğitim alanları “oyun parklarıdır….

Futbol altyapı tesislerinde olması gereken eğitim alanlarından birisi de çok gelişmiş ve farklı aletler, araçlar ve materyaller ile zenginleştirilmiş oyun parkları olmalıdır.

15 Tem 2018

NASIL DÜZELİR?


Büyüklerimiz, yani bizler evde, sokakta, mahallede, iş yerlerinde neysek, ne yapıyor ve nasıl yaşıyorsak,

Çocuklarımız da evde, okulda, sokakta veya her nerede iseler aynı şekilde yapmaya ve yaşamaya çalışırlar... Biz yalan söylüyorsak onlar da yalan söylerler...

Büyükler nasıl futbol oynuyor, futbolu nasıl seviyor, futbol ile ilgili olarak nasıl konuşuyor, nasıl küfrediyor, nasıl bağırıyor veya ne yapıyorsa, çocuklar da futbol ile ilgili olarak aynı tutum ve davranış içine girerler.

Ne yapalım peki?
Nesilleri birbirinden soyutlayalım mı? Mümkün mü bu?
Elbette hayır.

Zaten bir toplumda ve ülkede yeni, doğru, dürüst ve ideal yeni bir nesil yetiştirmek diye bir şey yoktur.

Ne vardır?

Kurallar, ilkeler, yasalar, değerler ve olması gerekenlere topyekün karar vermek ve uymak vardır...

Buna toplumsal mutabakat da denilebilir.

Sporda ve futbolda topyekün karar verilen, topyekün karar verilmese de topyekün uyulması kararlaştırılan yasaları, ilkeleri, kuralları ve değerleri ayrıcalıksız hayata geçirmek demek yeni bir başlangıç demektir.

Biz yeni bir jenerasyon yetiştireceğiz ifadesi ve anlayışı yerine, biz yeni bir model ve anlayışla işe yeniden başlayacağız demek daha doğru ve olması gerekendir.

FUTBOL ALTYAPI EĞİTİMLERİNDE "EĞİTİM ANLAYIŞI SORUNU" ÜZERİNE



Futbol oyununun nasıl bir oyun olduğu, bu oyunun gerçekleştirilebilmesi için hangi davranışlara ve becerilere ihtiyaç duyulduğu ve oyun için diğer tüm özelliklerin neler olduğu bilinmektedir.

Bilinmeyen ya da bilindiği halde eksik ve yanlış uygulanan şey, futbol oyununa ilişkin teknik, taktik ve özellikle de bedensel gereklerin ve özelliklerin, altyapı denen küçük yaş gruplarına yönelik eğitim sürecinde nasıl verilmesi ve geliştirilmesi gereğidir.

Altyapı eğitimi demek, futbola ilişkin gereklerin ve özelliklerin bir an önce kazandırılmaya çalışılması değildir. Altyapı eğitimi futbol oyununa ilişkin gereklerin ve özelliklerin yaş gruplarına özgü yeniden düzenlenerek kazandırılmasıdır.

Altyapı sürecindeki futbol gerçek hayatın gerçek futbolu değildir ve olmamalıdır. Çünkü küçük yaşlardaki futbol görünümü, algısı ve uygulamaları, çocukların gerçekleştirebileceği, anlayabileceği ve tasarlayabileceği düzeyde bir futbol görünümü, algısı ve uygulamasıdır.

Büyüklerin gerçekleştirdikleri işleri çocuklara gerçekleştirmeye çalışmak eğitim değildir. Yalnızca eziyettir. Çocuklar büyüklerin yaptığı işi kendilerine göre dönüştürerek dramatize ederler. Ve burada beklenilmesi gereken şey ne beceri, ne de olması gereken bütünlüktür. Altyapı futbolu bütünsel bir anlamlılık çerçevesinde, sadece yaş düzeyine özgü bir rolü oynayabilme “işini” yapabiliyor olmadaki eylemlilik halidir.

Çocuklar büyüklerin küçültülmüş kopyaları olmadığına göre, çocukların gerçekleştirebildikleri işler de büyüklerin gerçekleştirdikleri işlerin küçültülmüş kopyaları olmamalıdır.

Futbol oyunu da küçültülmüş bir futbol oyunu olarak düşünmek ve tasarlamak ve ondan sonra da çocuklara eğitim uygulamaları olarak sunmaya çalışmak her açıdan sağlıksız bir eğitim uygulamasıdır.

Böylesi bir yaklaşımın yanlış bir eğitim anlayışı olması yanında, biyolojik ve psikolojik gelişim özellikleri açısından da zararlı bir yaklaşım olduğunu belirtmek gerek. Büyüklerin ve büyüklerin işlerinin kopya edildiği, bu yetmezmiş gibi bir de benzer ölçülerde beceri performanslarının beklendiği eğitim yaklaşımlarını “bütüncül”, “yapılandırmacı” yaklaşım olarak savunmak ve eğitimin “hayatilik” ilkesine uygunluğu olarak sunmak yanıltıcı ve zararlı bir yaklaşımdır.

Çocuklar kendi düzeyleri, gelişim özelliklerine göre düzenlenmiş ve dönüştürülmüş bir bütünselliği gerçekleştirebilirler ve dolayısı ile gerçekleştirebildikleri ölçüde yapılanabilirler. Hayatilik denilen eğitim ilkesi de, çocuğun gelecekteki hayatına ilişkin değil, gerçekleştirebildiklerinin bulunduğu yaş özelliği ile ilgili olarak hayata uygun olmasının sağlanması ile ilgilidir.

Futbolu çocuklara özgü yeniden düzenleyerek, çocukların da yeniden düzenlenmiş bu futbolu oynamalarını sağlamak (oynamaya çabalamaları değil!) gerçek bir futbol alt yapı eğitimi anlayışı demektir.

Çocuklar altyapı eğitiminde bir şeyi yapmaya çabalamalıdırlar. Ancak çabaladıkları şey asla başaramayacakları bir şey olmamalıdır. Çünkü o şey her ne ise onların yapmaya çalıştıklarında yapabilecekleri bir şey olmalıdır. Sonuç olarak gerçekleştirilemeyen hiçbir şey öğrenilemez. Bunun yanı sıra öğrenilmiş bir şeyi sürekli gerçekleştirmek de yaratıcı ve gelişimci bir eğitim anlayışı değildir.

O halde futbol altyapı eğitiminde büyüklere ilişkin hiçbir şeyi kopyalayıp çocuklara öğretmeye çalışmamak gerekir. Büyüklere ilişkin birçok şeyi ya da çocukların büyüdüklerinde onlara gerekli olan birçok şeyi onlara göre tekrar üretmek/kurgulamak ve gerçekleştirmelerini sağlamak gerekir.

Futbol oyununun sadece sahasını küçülmek futbol oyununu çocuklara özgü kılmak demek değildir. Ya da pas veya dribling tekniğini sadece küçük numara toplar ile yaptırmaya çalışma da çocuklara özgü bir teknik öğretim için yeterli değildir.
Çocukların oynayabildikleri basitlikte ve ilkel bir futbol oyunu ile onların söz konusu oyun için gereken basit ve teknik beceriden yoksun pas ve dripling davranışları oluşturmaya dönük yaklaşımlar altyapı eğitiminin olumlu örneklerindendir.

Ne öğreteceğinin veya nelerin öğrenileceğinin belli olduğu bir altyapı eğitiminde geriye kalan şey bunların ne zaman ve nasıl öğretileceği ve öğrenileceğidir. Yani altyapı eğitimi denilen eğitim süreci aslında tam olarak budur.

Altyapı eğitimine ilişkin “eğitim sorunlarının” yanı sıra altyapı eğitim sürecini çocuğun bir an önce “futbolcu” olabilmesi adına değerlendirilmesi gereken çalışmalar/antrenmanlar süreci olarak görmek ve eğitim uygulamalarını da buna göre şekillendirmeye çalışmak fevkalede ciddi bir sorundur.

Türkiye’deki altyapı eğitimi sorunlarımızın temel kaynağı budur.

Birçok futbolcu adayının geleceğe ilişkin gelişiminin önünü kapatan yüksek düzeyde teknik, taktik ve özellikle de kondisyonel çalışmalar, üzerine gidilmesi ve değiştirilmesi gereken eğitim uygulamaları sorunudur.

ALTYAPILAR VE YILDIZ OYUNCU YETİŞTİRMEK



ALTYAPILAR ÖZEL VE YILDIZ OYUNCU YETİŞTİRMEYİ DEĞİL, İYİ DÜZEYDE OYUNCU YETİŞTİRMEYİ AMAÇLAYAN SÜREÇLERDİR...

Altyapılar için durmaksızın vurguladığımız şey "özellikli oyuncu" yetiştirmek üzerinedir...

Yani, özel ve yıldız oyuncu yetiştirmek...

Peki, bu ne kadar doğru?

Altyapılar sadece yaş düzeylerinin gereğini yapan ve bir üst yaş grubuna geçiş yaparken hazır olmayı sağlayan iyi düzeyde oyuncular yetirmeyi amaçlayan eğitim süreçleridir.

Özel ve yıldız oyuncular yetiştirilmez kendileri bu iyi eğitim ortamında yetişirler.
Çünkü özel olmak ve yıldız olmak genetik ve bireysel çaba, farklılık ve üretkenlik ile ilgili bir durumdur.

Sonuç olarak tıpkı okullarda olduğu gibi... İlk ve ortaokullarda aynı eğitimi aldığını varsaydığımız çocukların bazıları Fen liselerine giderken, bazıları Anadolu liselerine bazıları da Meslek liselerine giderler.

Önemli olan belli bir düzeyde eğitim ve gelişim sağlayacak eğitim standardını yakalamaktır.

Altyapı eğitimleri ve kurumları "belli düzeyde eğitim standardını ve amacını" yakalamış kurumlar olmak zorundadırlar.

"BEN" Mİ? YOKSA "BİZ" Mİ?



Farkında mısınız?
Hepimiz "ben" diye konuşuyor, "ben" diye hareket ediyor ve "ben" diye yaşıyoruz...

Her birimiz hayatı "ben" diye görmeye, algılamaya ve yaşamaya başladık... Varsa yoksa "ben"...

Oysa yer yüzünde milyarlarca insan var her biri "ben" olan.

Herkes ya kendisinden veya bir başkasının yine kendisinden söz etmesini istiyor.
Herkes asıl özne ve asıl kişi olmak istiyor.

Böyle bir hayat mı olur?
Böyle bir iş mi olur?
Böyle bir mutluluk mu olur?

Onun içindir ki "ben" diyenlerin daha çok, "biz" diyenlerin daha az olduğu yapılar, toplumlar ve kültürler üretme ve gelişme konusunda pek başarılı olmazlar ve gerilerde kalırlar.

Çünkü "ben" tamamen kazanmaya, tek olmaya ve güçlü olmaya odaklı bir beyin yapılanması demektir.

Oysa kazanma, tek olma, güçlü olma odaklı bir yaşam hem verimsizlik hem de mutsuzluk nedenidir. Herkesin tek olması ve kazanması diye bir şey olur mu?

Konuyu elbette futbola ve altyapı eğitim süreçlerine getirmek ve bağlamak gerekecektir.

Altyapılar her çocuğun kendisini önemli ve değerli göreceği yerler olmalıdır... Ama altyapılar aynı zamanda her çocuğun diğerini kendisiyle bir bütünün farkı ve işlevsel bir parçası olarak görmeyi ve bu anlamda eşit olduklarını anladıkları yerler olmalıdır.

Altyapılar "ben" yerine "biz" demenin öğretildiği ve öğrenildiği yerlerdir. Çünkü "biz" demek bir bütünü oluşturan farklı ama aynı amaca yönelik oluşu fark etmek demektir. Futbol takımları ve futbol oyunu da zaten tam olarak bu değil midir?

Bir takımı "ben" diyen yıldızlar şampiyon yapmazlar. Takımları şampiyon yapan ve yapacak olan şey, bütünü yani takımı oluşturan parçaların yani oyuncuların gerektiği gibi işliyor olmaları yani oynamaları şampiyon yapar.

Ronaldo'nun Portekizi, Messinin Arjantini şampiyon yapması diye bir şey yoktur.
Portekizli ve Arjantinli tüm oyuncuların Ronaldo ve Messi ile birlikte şampiyon olmaları diye bir şey vardır.

"Ben"lerin "biz"e dönüşmesi demek kolektif bilinç ve kültür demektir.

Mutlu olmak ve gelişmek için "ben" değil "biz" olmaya ihtiyaç vardır.
"Ben" bir kişiyi geliştirir ve mutlu eder.
"Biz" herkesi geliştirir ve mutlu eder.

Altyapılar bireysel özelliklerin biz için kullanıldığı ve kullanılması koşullarının yaratıldığı ve bunun yaşatılarak öğretildiği eğitim süreçleri olmak zorundadır.

Rekabet öyle pis bir şeydir ki, bir bütünün parçaları arasında dahi farklılık ve ayrıcalık yaratma gibi sonuçlar doğurur.

Oysa geliştiren ve mutlu eden şey bir bütünün farklı şekillerde ve farklı özelliklerde birlikte işleyen aynı amaca yönelik parçaları olmaktır.

Futbol, işte bu felsefenin ve anlayışın en güzel oyun halidir...

Son günlerde tartışmaya açılan konulardan birisi de özel oyuncu mu uyumlu oyuncu mu? tartışmasıdır.

Bize göre ise özel oyuncuların da takım oyuncusu olabilmesinin sağlandığı bir futbol kültürüdür.

KAZANARAK GELİŞMEK Mİ? GELİŞEREK KAZANMAK MI?


Sporun her alanında ve futbolda geçerli ve tercih edilen iki yaklaşımdan birisi olan kazanarak gelişmek herkes için geçerli ve verimli bir eğitim süreci değildir.

Çünkü kazanarak gelişmek işin başında güçlü ve ayrıcalıklı olmayı gerektirir. Dolayısıyla kazanarak gelişmek "yetenekleri" ve "özellikleri" süreç içinde gelişecek ve ortaya çıkacak olanları olanları dışlayan acımasız bir eğitim yaklaşımıdır.

İşin daha kötüsü kazanarak gelişmeyi tercih eden anlayışlar ister istemez kazanmaya odaklandığı için kazanma adına gerekenleri ön plana alır ve çocuk ve gençlerde "güçlü" olmayı önemseyen bir yol izler.

Çünkü bilir ve görür ki çocuk ve gençlerde güçlüler kazanır.

Ama bu ilerleyen süreçte erken yaşlanmaya, erken uzmanlaşma yorgunluğuna, yaratıcılık fakirliğine, kaba ve hoyrat olmaya ve taktik zayıflığa yol açar. Bu yüzdendir ki, çocuk yaşlarda sürekli şampiyon sporcular ve takımlar çıkarmak ve yetiştirmek, ilerideki performans süreçlerine aynı oranda yansımamaktadır.

Gelişerek kazanmak yaklaşımı ise hem daha insani ve hem de daha verimlidir.

Gelişerek kazanmak yaklaşımı her şeyden önce çocuğa zaman tanımak ve çocuğun kendisini geliştirmenin yollarını araması ve keşfetmesi fırsatı tanımak demektir. Çocuk başkaları ile kendisini değil, kendisi ile kendisini kıyaslayarak kendini gelişiminin farkına varır. Bu çocuk için içsel bir devrim demektir.

Kendini çalışarak geliştireceğini düşünen ve bunu yaşayarak algılayan çocuk için her şey daha kolay ve daha iyi olacaktır.

Kazanmak her şey değildir.
Gelişmek her şeydir.

Kazanırken gelişememe olasılığı çok fazladır. Ama gelişerek kazanabilme olasılığı mutlaktır.

Doğal ve insana uygun olan şey gelişerek kazanmaktır. Çünkü burada kazanmak gelişmiş olmanın bir sonucu olacaktır.

Kazanmak ise gelişmiş olmanın bir sonucu olmayabilir...

TEMEL VE GELİŞİM ALTYAPI EĞİTİM SÜREÇLERİ FELSEFESİ VE ANLAYIŞI NE OLMALIDIR?


Altyapıların temel eğitim ve gelişim eğitimleri süreçlerinde
(8-9/10-12 ve 12-15 yaş) şampiyon takım, şampiyon futbolcu, kazanan takım, kazanan oyuncu yaratmak ve oluşturmak peşinde olunmaz....

Altyapıların belirtilen söz konusu eğitim süreçlerinde ve yaş dönemlerinde uğraştığı iş her neyse o işin gereklerini doğru çalışarak, kendini geliştirmeyi öğrenmeyi sağlamak peşinde olunur.

Çocuklar doğru ve amaca göre çalışarak iyi ve güzel şeyleri öğrenebileceklerini bu yaş ve eğitim süreçlerinde öğrenirler.

Kazanmayı biricik ve tek amaç olarak öğrenen çocuklar sadece kazanmak için gerekenleri öğrenmenin peşine düşerler.

Ama kazanmayı sağlayan o şeyler bir süre sonra onların hala kazanıyor olmaları için yetmeyecektir. Bu durumda yeni ve farklı şeylerin peşinde olmaları için çok geç kalınmış olma ihtimali yüksektir.

Onun içindir ki; Çocuklara 8 yaşından 15 yaşlarına kadar asıl öğretilmesi gereken ve onların asıl öğrenmeleri gereken şey futbola dair sürekli yeni farklı şeyleri öğrenmenin peşinde olmaları gerektiği ve bu şeyler her neyse bunları beceriye dönüştürmeleri gerektiği ve bunun bir yaşam biçimi olması gerektiğine dair olmalıdır.

Kazanmak için öğrenmeler değil, gelişmek için sürekli öğrenmeler üzerine inşa edilen altyapı eğitimleri, ideal altyapı eğitimi felsefesi ve anlayışı olmalıdır.

FUTBOL, TAKIM OYUNU VE MUTLULUK


Tek başına mutluluk olmaz...
Mutluluklar çok kişiliktir.

Tek başına alındığı sanılan galibiyetler ve zaferler mutlu kılmaz, sadece ayrı ve ayrıcalıklı kılar.

Ayrıcalıklı olmayı mutluluk sanmak yanlıştır.
O güç'tür.
Güç ise her zaman mutlu etmez...

Futbol yukarıda ifade edilenler ile paralellik (=koşutluk) kurulacak en iyi oyunlardan birisidir.

Özel, ve özellikli futbolcuların takımların galibiyete taşıdığı müsabakalar olabilir.

Ama zafere ve başarıya taşıdığı sezonlar olmaz. O sezonların tümünde herkesin bütünün bir parçası olarak emeği, katkısı ve stratejik önemi vardır.

Mutluluk çok kişiliktir. Tek kişilik olanı bencillik ve megalomanlıktır. Mutlu ettiği sanılır, oysa o ayrıcalıklı olma ve güçlü olmaya dayalı sadist bir duygulanım halidir.

Futbolda mutluluk takımlıktır.
Futbolun mutluluğu çok kişilik bir mutluluktur.

Bir futbolcunun öne çıkarılarak daha özel, daha güçlü ve daha ayrıcalıklı kılınmasının ardında yatan şey, bencillik ve piyasadır. Tüketim malzemesi olarak metalaştırılan futbol ve o futbolun metalaştırdığı futbolcu bu şekliyle servis edilerek "popüler kültür" ürünü futbol ve futbolcu üzerinden tüketici futbol seyircileri oluşturulur.

Çark böyle işler.

Oyunları bir kişi oynamaz.
Bir kişinin oynadığı oyunlar takım oyunları değildir.

Takım oyunlarında bir kişi her şeyi her zaman belirleyemez.
Takım oyunları takım olarak oynanır ve kazanılır.

Mutluluk da esasen ve doğal olarak çok kişiliktir.

Altyapı eğitim süreçlerinde özel ve özellikli oyuncu yetiştirmeyi amaçlarken ve savunurken unutmamamız gereken şey mutluluğun bir kişiyle ilgili olmadığını öğretmektir.

Bunu öğretmenin yolu ise asla nasihat değildir.
Bu duyguyu yaşaratak düşünceye dönüştürmektir.

Bunu yaşatmak ise;
"Ben varsan takım var" ortamları değil, "takım varsa ben varım" ortamları oluşturmaktır.

Oyunlar nasıl çok kişi ile oynanıyorsa, maçlar da çok kişi ile oynanıyor demektir.

Golü bir kişi atar, çünkü başka türlü olmaz. Ama o golün oluşması için herkes çalışır.

Çocuklara bir oyun eğitimi uygulamasında "hadi bakalım al bu topu ve savunma bölgesinden başlayarak golünü at ve bu oyunu bize kazandır" deyiniz?

O ne demek istediğinizi anlayacaktır...

ETKİLİ ANTRENÖRLÜK NEDİR?


Etkiden ve etkili olmaktan kasıt, hedef kitle olan çocuklar, gençler ve büyükler üzerinde yaratılan tetikleyici, oluşturucu, yansıtıcı değişimler yaratabilmektir.

Etkilemek kendine hayran bırakmak, kendini sevdirmek, kendine saygı duyulmasını sağlamak falan değildir. Bunları amaçlamak ise hiç değildir. Bunlar sonuçlara dair olası bazı yan etkilerdir.

Asıl etki ve etkilemek bir çocukta, gençte ve büyük üzerinde duygu, düşünce, davranış ve becerilerde olumlu değişim yani "gelişim" yaratmayı sağlamaktır.

Etkili olmak şampiyon sporcular ve takımlar çıkarmak değildir. Bunlar olsa olsa "başarılı" olmaktır.

Etkili olmak insan ve insanların hayatlarına renk katabilmek, farklılıklar yaratabilmek ve olumlu değişimlere neden olabilmektir.

Her yaşın etkili bir antrenörü ve etki biçimleri elbette değişir.

10 yaş çocuğu üzerinde etkili antrenör olabilmek ile, profesyonel bir takım oyuncusu üzerinde etkili antrenör olabilmenin gerekleri ve yeterlilikleri başkadır.

İşte bu yüzden diyoruz ki altyapı antrenörlüğü ile üst yapı antrenörlüğü mutlaka kesin çizgiler ile ayrılmalı ve altyapı antrenörlüğünün yeterlilikleri, statüleri ve yaşam koşulları belli bir düzeye çekilmeli ve daha cezbedici hale getirilmelidir.

Sonuç olarak
Etkili bir antrenörün , daha iyi bir antrenöre evrilmesi için kendi antrenörlüğü üzerinde düşünür. Nelerin iyi gittiğini ve bir dahaki sefere neleri farklı yapacağı üzerinde sürekli kafa yorar.

Hepimizin zaman zaman başarısız veya verimsiz eğitim uygulamaları olabilir. Bu bir başarısızlık değildir. Ancak üzerine kafa yormamak ve emek vermemek ile ilgili bir verimsizlik söz konusu ise durum değişir.

Etkili bir antrenörlük için her eğitim faaliyeti, uygulaması yeni bir fırsattır. Antrenörler olarak öğrenmeler ve kişisel gelişimler süreklidir, asla bitmez.

Etkili olmak, bir hayata gerçekten dokunmak demektir. Bunun için iyi olmak yetmez. İyi olmayı sürekli kılmak ve sürekli geliştirmek de gerekir.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...