6 Tem 2020

Psikomotor Gelişimde Takıntılı Motor Davranış

Çocukluk dönemleri, özellikle 3 yaştan başlayarak 10 yaşların başına kadar çocukların en tipik davranışlarından birisi de, en becerikli oldukları ve en iyi gerçekleştirebildikleri davranış konusunda ısrarlı olmalarıdır.

Diğer bir ifadeyle çocuklar temel hareket becerileri ve özelleşmiş hareket becerileri süreçlerinde en çok tekrar ettikleri hareketleri beceriyle yaparlar ve beceriyle yaptıkları hareketlerden kolay kolay vazgeçmezler.

Bu durumu iki açıdan ele almak olasıdır;.

1. İşin olumlu yönü, söz konusu hareket ilerleyen süreçte sportif performansta işine yarayacak denli gelişecek ve rahatlıkla kullanılacak bir performans hareketi niteliği kazanabilecektir.

2. İşin olumsuz olabilecek yönü ise, çocuklar bir işi yaparken, o işi hangi hareket ile en iyi gerçekleştiriyorlar ise o hareketi sürekli kullanmaya devam ederler. Oyunlar için de aynı şey geçerli olabilir. Çocuklar bir oyunu oynarken, oyunu en iyi gerçekleştirebildikleri bir veya bir kaç beceriyle oynamaya yönelebilirler. Bu bir açıdan çocuğun kendisi iyi hissetmesine ve bu nedenle duygusal açıdan olumlu bir gelişime neden olabilirken, diğer açıdan hareket çeşitliliği ihtiyacı duymamaya neden olabilecektir. Bunun doğal sonucu ise ilerleyen yaşlarda "yaratıcı oyun" ve "oyunda yaratıcılık" gelişimine olabilecek olumsuz etkilerdir.

Lakin hemen işi kestirip atmama açısından 10-12 yaş sürecini görmeden acele karar vermemek gerekir.

Ama aynı durum bu yaş aralığındaki etkinlik ve oyunlarda da söz konusu oluyorsa, endişe etmemiz gereken bir durum söz konusu demektir.

Unutmamız gereken şey şu olmalıdır; Çocuklar 8 yaşına kadar "temel hareket becerileri çeşitliliği" açısından, 9 yaşların sonuna kadar "özelleşmiş hareket becerileri çeşitliliği" açısından oldukça gelişmiş durumda olmalıdırlar. Bu gelişim onların seçecekleri ve seçmiş oldukları sportif branşlarına özgü beceri çeşitliliği ve düzeyi açısından belirleyici olacaktır.

SPOR YAPMAK ÇOCUKLARDA "SOSYAL GELİŞİMİ" OLUMLU ETKİLER

Herkesin bildiği ve üzerinde hemfikir olduğu şöyle bir cümle vardır;
"Spor çocukların sosyal açıdan gelişmelerini sağlar"...

Yanlış mıdır?
Elbette hayır...

Çocukların sosyal yani toplumsal açıdan gelişmeleri için iletişim, işbirliği, iş bölümü, birbirinin sorumluluğunu alma, yardım etme gibi pratik uygulama koşulları ve yaşam biçimleri ile gerçekleşir.

Unutmamak gereken şey ise şudur, bütün bu sayılanlar yani, işbirliği, işbölümü nasıl gerçekleşir?

Yani "Eşitlerin ilişkisi" ile...

Çocuklar eşit koşullarda ve birbirlerini eşit olarak görmedikleri sürece orada gerçek anlamda ve ideal açıdan bir işbirliği ve iş bölümü gerçekleşmiyor demektir.

Evet spor çocukları sosyal açıdan geliştirir. Ama söz konusu sporun sosyal eşitlik koşullarını sağlaması gerekir. Eğer bazı çocuklar daha ayrıcalıklı, daha önemli, daha değerli, daha gözde ise, orada sosyal ilişki koşulları ortadan kalkmaya başlar.

Sosyal gelişim dediğimiz şey, sosyal beceriler kazanmak ve oluşturmaktır. Sosyal beceriler, sosyal ilişki ortamları ve koşullarında gerçekleşir.

Bu koşullar ne kadar elverişli ise, gelişim ortamları ve koşulları o kadar sağlıklı demektir.

Çocukların sosyal gelişimleri için en az bunun kadar önemli, hatta kimi zaman çok daha önemli bir önkoşul daha vardır.

Duygusal gelişim.

Duygusal durum, içsel gelişim ile ilgili bir gelişim özelliği olup, mutlu, olumlu,sevecen, iyimser kişilik özelliklerinin varlığı ve gelişmiş olmasını içerir.

Bir çocuğun sosyal gelişimi için gereken önkoşul onun duygusal açıdan sağlıklı olmasıdır. Kendini ifade etme cesareti, isteği, arzusu, birlikte olma sevinci, coşkusu duymayan, sinirli, hüzünlü, mutsuz çocukların doğal olarak sosyal beceri geliştirmeleri de çok mümkün olamamaktadır.

Sağlıklı çocuklar geliştirmenin birincil koşulu duygusal açıdan sağlıklı çocuklar geliştirmektir.

Duygusal gelişim aile, çevre, okul ve spor kulübü içinde önem ve değer verilen, kişiliğine saygı duyulan yaklaşımlar yanı sıra ilgi ve ihtiyaçları şımartılmadan karşılanmış ve iyi yönlendirilmiş olmayla sağlanabilecek bir gelişimdir..

Evet.... Spor çocuklarda sosyal gelişim açısından yarar sağlar. Ama bunun için tüm çocukların eşit konumlarda ve duygusal açıdan sorunsuz olmaları son derece önemli ve gereklidir.

ÖĞRENME ÖĞRETİMİ, ÖĞRETİM DE ÖĞRENMEYİ BELİRLER.

Öğretmenler ve antrenörler için sürekli bir öğretin stratejisi ve öğretim yöntemlerinden söz edilir.

Yerinde ve doğrudur.

Öğretmeyi bilmeyen öğretemez. Öğretemeyen öğretmen ve antrenör olamaz. Olsa da verimli olamaz.

Bu arada sürekli öğretim stratejileri, yöntemleri ve tekniklerinden söz ederken aklımızdan çıkarmamamız gereken asıl önemli şey, öğrenmedir.

Çünkü öğrenme yoksa veya gerçekleşmiyorsa öğretim ne kadar iyi olursa olsun arzulanan verimlilik sağlanamayabilmektedir.

O halde yapılması gereken çocuklar, gençler ve büyükler nasıl öğrenir? Sorusunun cevabını bulmak ve öğretim yaklaşımlarımızı buna göre kullanmaktır.

Özetle şunu söylemeye çalışıyoruz;
Öğretim nasıl öğrenmeyi belirliyor veya belirlemeye çalışıyorsa,
Öğrenim de öğretimi belirlemeli ve belirlemeye çalışmalıdır.

Öğrenenin önemli ve merkezde olmadığı bir eğitim, öğretimi verimsiz kılar.
Keza öğretimi dışlayan ve önemsemeyen bir eğitim de öğrenmeyi verimsizleştirir.

Bu nedenle örneğin futbolda teknik öğretim, taktik öğretim, bedensel ve motor öğretim aynı yaklaşım, yöntem ve tekniklerin kullanıldığı bir eğitim olmamalıdır.

Dolayısıyla teknik beceri ile ilgili bir konu veya tekniğin öğretiminde tekrar yöntemi çok işe, taktik bir konuda savunma ilkelerine yönelik bir öğretimde işbirliği yönteminin de kullanılması gereği ve ihtiyacı ortaya çıkar.

Öğretmenler ve antrenörler hangi ders, hangi alan, hangi konu, hangi kazanım veya hangi davranışın en iyi öğrenilebileceği öğretim strateji ve yöntemleri konusunda ciddi düzeyde yeterlilik ve beceri sahibi kişiler olmak zorundadırlar.

Bu şekilde düşünülmüş ve tasarlanmış eğitim uygulamaları verimliliği arttıracak ve amaca yönelik öğrenme düzeyi ve kalitesine olumlu yansıyacaktır.

"KALIP YARGI" SORUNU

Önce işe "kalıp yargı" tanımlaması ile başlayalım
" Kalıp yargı, belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından belirli özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel çerçevelerdir. ... Bir kalıp yargı, bir grubun üyeleri hakkında, sadece o grubun üyeleri olmaları nedeniyle sahip olunan bir dizi inanç ve beklentilerdir.” (Feldman, 1998 : 8283).

Yani daha kısaca kalıp yargı, bir topluluğun bütün üyelerine yönelik, abartılmış ya da indirgenmiş, aşırı yalınlaştırılmış ve genelleştirilmiş, çoğunlukla önyargılı kanı demektir.

Şimdi bu tanımı bir tarafa bırakarak ama aklımızda tutarak yazımıza geçelim;

“İnsanlar istiyor diye futbolu bırakmak istemiyorum. Bırakmaya henüz hazır değilim, yaşıtlarım hala oynuyor. Saha içinde sorumluluk alarak, futbolu ................. da bırakmak istiyorum.”

Yukarıdaki sözler bir futbolcuya ait. Biz özellikle futbolcunun ve kulübünün adlarını gizleyerek verdik. Çünkü burada esas konu futbolcu veya kulübü değil. Asıl konu olguyla kalıp yargı ilişkisini kurmaya çalışmak.

Çocukların futbolu ve çocuklar için futbol konularında da bu durum oldukça yoğun yaşanıyor. Çocuk ile,çocuğun gelişim ile futbol ilişkisi asıl mesele ve konu olması gerekirken iş çoğunlukla, başka konulara dertlere, sorunlara, açmazlar kayıyor. Çocuklar ortada kalıyor.

Girişte tırnak içinde yazılmış olan cümle, birçok futbolcunun daha önceki yıllarda defalarca kullanmış oldukları ifadedir aslında.

İstemeye istemeye futbolu bırakmanın, daha doğrusu bırakmak zorunda kalmış olmanın ön ifadelerinden birisidir.

Oysa futbolu bırakmanın biyolojik, fizyolojik ve performansa dayalı nedenleri ile sporcunun kendi isteğine dayalı nedenleri olur.

Birilerinin öyle düşünüyor olması, algı yaratma çalışmaları, psikolojik baskı ve en önemlisi "kalıplaşmış yargılar" bu konuda temel sorunlarımızdan birisidir.

Ticari futbolun gerektirdiği bir takım gerekçeleri de buna ilave edebilirsiniz.

Lakin futbolcu devam etmek istiyor, bu anlamda kulübüne zarar vermekten kaçınarak adımlar atıyor ve verimlilik açısından sorun yaratmayacak bir profil çiziyorsa, geriye sadece birilerinin kişisel tavrı, tutumu ve kendilerini tatmin peşinde koşmaları ile "spor ve futbolun "kalıplaşmış değer yargıları" olarak açıklanacak "bu yaşta futbol bırakılır", "artık verimli olamaz" türünden değerlendirmeler gelir.

Çocuklara ve onların futbolculuk gelecekleri ile konuyu bağlarsak;

İşte o sözünü ettiğimiz "kalıp yargılar" çoğu çocuğun futbol geleceğinin bitmesine neden olmuş, çoğunun hayata küsmesine yol açmış sonuçlar üretmiştir;

Örneğin;
"Bundan olmaz"...
"Bu doğuştan yeteneksiz, ne kadar çalışırsa çalışsın boş"....
"Tembel bu çocuk",
"Kafa basmıyor",
"Çok ağır"....
"Bu boy ile futbolcu mu olunur"
V.b.

İşe bu tür bazı sosyal grupların ve alana ilişkin yetki ve sorumluluk sahibi olması beklenen kişilerin "görmüş geçirmiş" deneyim ve yaşantılarından elde kalanlar ile oluşturdukları "kalıp yargılar" bir çok çocuğun çalışarak ciddi anlamda gelişim kaydedebileceği spor eğitim ortamlarından uzaklaşmalarına neden olmuştur.

Bir çok çocuk doğuştan bir takım özellikler getirir. Onlar işlenirse yetenekli,yetenekler kullanılırsa becerikli olurlar. Biz söz konusu o kalıp değer yargıları ile işte bu çocukları dahi bir alandan ve spor uğraşından uzaklaştırılmışlardır.

Süper ligde "yaşı 34 olmuş kişi futbol oynayamaz" yargısı ile "bu çocuktan futbolcu olmaz" yargısı çoğu zaman kalıplaşmış yanlış yargıdır.
Kalıp yargılar "değer" yargıları olamaz.

Davranışı Beceri İlişkisine Dair

Okuyarak, sadece okumayı çözeriz. Bir de belki daha hızlı okumayı becerebiliriz.

"Okuma becerisi" ise bambaşka bir şeydir.
Okuma becerisi çok okuyarak ve mutlaka farklı şeyler okuyarak gelişir.

Yazarak ise sadece yazmayı çözeriz. Belki bir de güzel yazmayı
becerimiz gelişir.

Yazma becerisi de bambaşka bir şeydir.
Yazma becerisi, yazarak ifade edebime becerisi denektir ve ancak çok yazarak, farklı amaçlar için yazarak, farklı şeyler ve konular üzerinde yazarak gelişebilir.

"Okuduğumuzu anlama becerisi" aynı şeyleri veya benzer şeyleri okuyarak gelişmez. Ancak farklı şeyler okuyarak "okuduğumuzu anlama becerilerimizi" geliştirebiliriz.

Yazarak sadece yazımız güzelleşebilir. Ama yazarak kendimizi ifade etmemiz için, önce çok okumuş olmalıyız, farklı şeyler okumuş olmalıyız ve sürekli farklı şeyleri, farklı şekillerde yazmamız gerekir.

Kendimizi yazarak en iyi şekilde ifade etmenin yolu görüleceği üzere okumayı da içeren ardışık ve sarmal bir duruma işaret ediyor.

Bunlar motor davranışları içeren "psikomotor gelişim" içinde aynı şekilde geçerlidir.

Yani okuma ve yazma becerileri ve gelişimi için yapılması gerekenler neyse futbol eğitimi ve gelişimi için de yapılması gerekenler aynıdır.

Sadece teknik çalışarak olmaz.
Sadece oyun oynayarak da olmaz.
Bir ondan bir ondan yaparak da olmaz.

Hayata dair her şey ardışık ve sarmal şekilde ilerler.
Sadece ardışık olması yetmez.
Sadece sarmal olması da yetmez.
Birlikte olması çok önemlidir.

Önemli olan ise, ardışıklığı ve sarmallığı her yaş dönemine uygun şekilde tasarlayabilmektir.

Asıl İş Veya İşmizin Esasına Odaklanmak

Doktor hasta ile uğraşmaz.
Doktor aslında hastalıkla uğraşır.

Ama biz doktorluğun hastalar ile ilgili bir meslek alanı olduğunu düşünürüz. İşinin gereği hasta ile dolaylı ilişkilidirler. Ama ilişkisinin nedeni hastanın kendisi değil, hastalığıdır.
Hasta ile uğraşanlar hasta bakıcılardır.

Antrenörlerin işi antrene etmektir.
Psikoloğun işi psikolojidir.
Psikiyatristin işi psikolojik hastalıktır.
Teknik adamın işi ise futboldur. Futbolun nasıl oynanacağı, nasıl geliştirileceği ve nasıl farklılaştırılacağıdır.

Eğitimcilerin işi aslında sadece eğitimdir.

İlk etapta tartışmalı gibi gelebilir. Hatta ters de gelebilir.
Ama iyice düşününce ve hatta uzun bir süre düşününce, aslında doğru olan bakış açısının bu olduğu anlaşılacaktır.

Her meslek grubu insanının asıl ve esas işi o mesleğin gerektirdiği işi yapmaktır.

Mesleği icra ederken ilgili olunan kişi ve kişiler ile ilişkili sosyal ve mesleki beceriler işin insani, sosyal, beşeri diye tanımlanan boyutlarıdır ve asıl iş olan mesleğin gerektirdiği ve amaçladığı işten daha önemli değildir.

Düşünün, eğitim bilmiyor ama ilişkileri çok iyi.
Hastalığa karşı çözüm üretecek mesleki becerisi yok ama hastalara çok iyi davranıyor,
Futbolu bilmiyor ama sporculara baba gibi davranıyor...

Olmaz... Olmamalı...
Mesleki yeterlilik ve iş ile ilgili uzmanlık işin olmazsa olmazıdır.

Çok iyi eğitimci ama ilişkileri kötü,
Hastalıklara karşı inanılmaz çözüm üreten ve işinin gerçekten uzmanı bir doktor ama hastalar ile pek ilgili değil,
Futbol konusunda bir dahi ama sporcular ile ilişkileri oldukça resmi...

Olur... Olabilir...
Çünkü sosyal beceriler,beşeri ilişkiler bir kişinin mesleki alanda uzmanlığını ve yararlılığını etkilemez. Sadece verimliliğini etkileyebilir.

Sonuç olarak mesleki yeterlilik ve uzmanlık sorunları yaşayanların işi gülerek, şirin görünerek, ilişkileri sıcak tutarak götürmeye çalışmaları işin olması gerektiği düzeylerde gerçekleştirilmesini engelleyen durumlardır.

Mesleki alanlarda öncelik uzmanlıktır.
Asıl gereken ve olmazsa olmaz olan şey, uzmanlık bilgi ve becerileridir.

Örneğin çocuğu gerçek anlamda sevmek demek, çocuk ile ilgili UZMANLIĞIN GEREKTİRDİĞİ her şeyi bilmek ve ona göre davranmak demektir.
Aksi takdirde o sevmek sadece sevmektir. Güzeldir, iyidir ama yetmez.

ALAN VE FARKINDALIK KAVRAMLARI

Genel Alan:
Çocukların güvenli bir biçimde yer değiştirebilecekleri sınırları belirli alandır.
Örneğin sınırlandırılmış futbol alanının tamamı genel alandır. Alanı hangi ölçülerde belirlerseniz genel alnı o şekilde belirlemiş olursunuz.

Alan farkındalığı;
Çocuğun bedenini farklı yönlere hareket ettirirken, güvenli hareket edebilmesi için seviye, uzam, yol, yön, yan ve yerin sürekli farkında olmasıdır.

Kişisel alan:
Çocukların hareket ederlerken kollarını açtıklarında, sahip oldukları varsayılan alan boşluğudur.

Şimdi bunları futbol oyununda "boş alan yaratma"ile ilgili olarak bir cümlede birleştirmek ve somutlamak gerekirse, "çocukların sınırları belirlenmiş oyun alanı içerisinde, sürekli daha küçük oyun alanları oluşturması ve daha küçük sınırda oluşturduğu bu küçük alanlarda kendini rahat edebileceği, topla oynarken mikro uyun alanları yaratmayı becerebilmeleridir."

O halde çocukları sadece dar veya küçük alanda, sadece orta ölçekte bir alanda veya sadece büyük alanda oyun oynatmamak gerekir.

İdeal olanı sürekli ve çok sık olarak gene alan ve kişisel alan geçişleri ile alan farkındalığı oluşturmalarının sağlanması ve böylece alan farkındalığı sağlayarak "boş alan yaratma" ihtiyacının gereğini yapabilmeyi hissetmelerini sağlamaktır.

Çocuklar Mutsuzsa


"Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler hiçtir." der Albert Einstein ...

Oysa dünyaya bakıldığında;

1. Bir yanda yoksul ülkelerin çocukları bırakın mutsuzluğu açlıktan kıvranmaktadırlar...

2. Öte yanda az gelişmiş ve sözde gelişmekte olan ülkeler diye tanımlanan ülkelerde ise eğitimde ve gelişim imkanlarına ulaşmada inanılmaz bir fırsat eşitsizliği ile karşı karşıya kalan ve daha küçük yaşlarda kaderi çizilmiş çocuklar,..

3. Tabi bitmiyor mutsuz çocuklar dramı; Cinsiyet eşitsizliği ve her yaşta çocuğun uğramakta olduğu akran,ebeveyn, öğretmen, eğitmen baskıları... Rekabetin, yarışmacılığın ve kazanmanın girdabında acımasızca kendilerinne biçilen rollar i oynamak zorunda kalışları.

4. Her türlü istismara açık oluşları ve istismar konusundaki yetersiz kalan toplumsal kültür ve yönetsel yetersizlik.

5. Çocuk yaşta işçilik...

6. Teknoloji bağımlılığı ve erken yaşta toplumsal yabancılaşma ve doğaya yabancılaşma..

Albert Einstein, "dünyada bir çocuk dahi mutsuz olduğu sürece ilerlemeler ve gelişmeler anlamsızdır" dediğinde, durumun bu düzeye geleceğini veya çocukların 100 yıl sonra dahi kitlesel halde mutsuz ve mağdur olacaklarını düşünmüş müydü acaba?

Her birimiz birer baba, anne,öğretmen, antrenör veya bir şekilde büyük insanlar olarak, işimizi yapmaya çalışıyoruz... Ama asıl işimiz çocukların mutsuz ve mağdur olmalarına engel olmaktır.

Bu ülkede şımartılmış çocukların mutsuzluğundan söz etmiyoruz. Onlarınki mutsuzluk değil. Ebeveyn hatası..

Bizim sözünü ettiğimiz şımarmayı öğrenememiş, sevilmeye zaman bulamamış veya kendilerine insan gözüyle bakılmamış çocuklardır...

Böyle çocuklar var mı? Diye düşünmeyelim. Dünya ve bu memleket böyle çocuklar ile dolu...

Tüm bunlar dururken işimiz "üstyapılara oyuncu yetiştirmek" gibi görünse de, bizim ulvi anlamda asıl işimiz ve problematiğimiz bu değildir....

Bizin insani ve mesleki anlamda toplumsal sorumluluğumuz ve işimiz çocukları mutlu etmek için daha fazla çocuğa ulaşmaktır... Dahası mümkün olduğunca mutsuzluk koşulları ile mücadele etmektir...

Dokunmak

Çocuklara dokunun...

Çocuklara dokunmak demek, fiili bir dokunma değildir....

Çocuklara dokunmak demek onların hayatlarını daha anlaşılır, daha güzel, daha mutlu kılacak şekilde onları zenginleştirmek demektir.

Onları yönetmeyiniz... Yönlendirmeyiniz de... Onlara kendilerini yönetebilmeyi öğretiniz. Ve opnlara yönlenebilecekleri seçenekler sununuz.

Bir çocuğa dokunmak demek; onun kendisiyle ilgili birden çok seçeneğin olduğunu hissetmesi demektir. Kendini geliştirebileceği birde çok alan ve konu olabileceğini bilmesi demektir.

Futbol hayat değildir...
Futbol hayatı renklendirmenin, güzelleştirmenin ve yaşamanın sadece bir tanecik araçlarından birisidir.

Futbol hayatı doldurmamalıdır.
Hayatı sadece futbol ile dolduranların, futbolsuz kaldıklarında o hayatın bomboş kalır.

Onun için birincisi futbol okumak, futbol yazmak, futbol düşünmek, futbol üretmek anlamlarında da çocuklara dokunun...

İkincisi futbol dışında da okumak,yazmak, düşünmek, üretmek anlamında da çocuklara dokunun.

Ve çocuklara hayatta başka işler, uğraşlar, gelişim alanları olduğunu gösterin, hissettirin ve mümkünse yaşatın...

Toplumsal hizmet uygulamaları ve sosyal gelişim aktivitelerine katılmalarını sağlayın.

Okulunuzda, kulübünüzde her futbolcu adayı çocuğun mutlaka bir kaç derneğin veya sivil toplum örgütü dediğimiz yararlı işler ile uğraşan ve karşılıksız hizmet üreten bir etkinlikte görev ve rol almasını sağlayınız.

İnanın bu futbollarını da olumlu etkileyecektir. Ama daha önemlisi belki futbolcu olduklarında verimli olacaklarından çok daha fazlasını bir veteriner, bir orman mühendisi, bir itfaiyeci, bir acil yardımcı olduklarında gösterecekler ve daha mutlu olacaklardır.

Futbol biraz da bunun için sadece futbol değildir...

MOTOR NÖRON


(Kavramı ve biyolojisi ile ilgili çok kısa bilgilendirme ve ilişkilendirme) "Motor Nöron" kaslara uzanan ve kasları uyaran bir sinir hücresidir. Adındaki "motor" kasları innerve ettiği (uyardığı) için "hareket" ifadesini taşır. Motor nöronlar olan sinir hücrelerinin gövdeleri motor korteks, beyin sapı ve omurilikte bulunurken aksonları (lif) efektör organları (kas, bez vs.) doğrudan veya dolaylı olarak uyarmak adına merkezi sinir sisteminden uzanır. Yani oldukça uzun bir aksonu vardır. Gövdesi merkezi sinir sistemindeyken lifleri vücudun içerisindeki efektör organlara kadar erişir. İki tip motor nöron vardır. Bunlar üst motor nöronlar ve alt motor nöronlar olarak ikiye ayılır. Üst motor nöronlardan gelen aksonlar omurilikteki internöronlar ve bazen de doğrudan alt motor nöronlar ile sinaps yapar. Alt motor nöronların aksonları, omurilikten efektörlere sinyal taşıyan efferent sinir lifleridir. Tek bir motor nöron birden fazla kas lifini innerve edebilir. Bu innervasyonlar nöromüsküler kavşaklarda gerçekleşir. Bu bilgiyi niçin paylaştık; Özetle çocukları yarışmacı, kazanmacı, rekabetçi yapalım derken travmalardan, çarpışmalardan, darbelerden korumak önemlidir. Bir de çocuklarda asıl odaklanmamız gerek gelişim alanının sanıldığı gibi kaslar ve iskelet sistemi değil, sinir-kas iletimi ve bu iletimin düzeyi olması gereğidir. Futbol esasen bir "vücut karşılaşması" veya bir "beden kapışması" oyunu değildir. Futbol oyunu, bedenin top ile becerisi ile bedenin birden çok biyomotor özelliği kullanabilme yeterliliği oyunudur. Belki son 30 yıldır ülkede "antrenman bilimi"nin gelişmesi ile de paralel olarak, antrenman bilimi konusunda yüzeysel okumalar ve performans beklentisi nedeniyle omuz omuza mücadele, kıran kırana mücadele gibi daha çok kondisyonel özellikler öne çıkaran bir "gelişim metedolojisi" oluştu... Bu ciddi bir süreç bu şekliye devam ettirildiği için de futbol oyunu teknik becerilerin giderek daha azaldığı ama bedensel güç üzerine inşa edilmiş bir oyunun gündeme taşıdı. Bilindiği gibi futbol çok gelişti belki ama eski futbolcuların ağırlıklı olarak top ile ilişkili becerilere dayalı oyuncu özellikler o kadar gelişmede ve artmadı. Bildiğiniz üzere altyapılarımızın en büyük sorunlarından birisi bu eğitim anlayışı ile ilgilidir. Dahası altyapılarımızdan yetiştirdiğimiz oyuncularımızın da en büyük eksiklerinden birisi oyun ve maç tekniği ve taktik beceriler konusundaki becerilerin olması gerektiği düzeye ulaşmamış olmasıdır. Motor Nöron meselesini paylaşma nedenlerimizden birisi de, futbolda ve özellikle çocukların gelişimlerinde odaklanılan birincil konu kaslar, dolayısıyla güç, sürat ve dayanıklılık olmaktadır. Oysa her işin ve her becerinin başı sağlıklı bir sinir sistemi ve onları da yöneten sağlıklı bir endokrin (hormonal) sistemdir... Bunların gelişimi için ise sevgi, saygı, dinlenme, beslenme ve futbol açısından ise bol uyaranlı etkinlikler yanı sıra bol oranda "algı-motor" gelişimi destekleyen futbol etkinlikler olmalıdır. Özellikle 12 yaşına değin ve yoğun olarak...

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞLARIN MÜKEMMELLİĞİ Mİ, YOKSA DAVRANIŞIN AMACA YÖNELİK OLMASI MI ÖNCELİKLİ OLMALIDIR?

Çocuklar top oynarken birbirlerine benzemeye çalışmamalıdırlar. En iyi oynayan veya yapan bir çocuğu diğerlerine örnek göstermek demek, her çocuğun öykünerek veya taklit ederek gelişmeye çalışması demektir. Öykünmek ve taklit etmek geliştirebilir. Ama olması gereken gerçek gelişimden uzaklaştırabilir. Eğitimde ve özellikle psiko-motor gelişim eğitiminde davranışlar tek veya biricik değildir. Yani doğru hareket bir tane değildir. Önemli olan bir davranışın veya hareketin "amaca yönelik" olup olmaması vardır. Eğer çocuklar topu amaca yönelik tutuyor, kontrol ediyor, yönetiyor, atıyor, vuruyor ise bir müddet sonra o davranışı daha iyi ve daha doğru yapmayı öğreneceklerdir. Eğitimde doğru davranışa değil, amacı doğru olan davranışa odaklanmalıyız. Amaca doğru olan davranış zamanla ve gerektiği sürede mükemmele doğru gelişecektir. Çünkü çocuk amaca yönelik hareketi zamanla daha çabuk, daha güzel, daha ekonomik yapmak zorunda olduğunu anlayacaktır. Anladığı an her şey yeniden programlanacaktır. Hareketlerin mükemmele doğru gelişmesi, hareketin gerekliliğini anlamakla mümkündür. Anlamak işin sihirli koşulu ve yönüdür. Anlamak izin çocuklara zaman vermeliyiz... Unutmayalım ki; bebekler önce paytak paytak yürür. Sonra yürüme şekillenmeye ve daha koordinatif olmaya başlar. Burada asıl mesele ve gözden kaçırılmaması gereken konu; bebeklerin yürüme hareketini bir yerden başka bir yere ulaşmak için yapıyor olmalarıdır. Yani amaçlı davranışı gerçekleştiriyor olmalarıdır. Asıl iş budur; "AMAÇLI DAVRANIŞ"... İşte bu süreçte çocuğun daha mükemmel yürümesi ile ilgili değil, yürümesinin amaçlı olup olmamasına odaklanmak gerekir. Zamanı geldiğinde yani olgunlaşma dediğimiz yeterli düzeye gelme durumu gerçekleştiğinde çocuk bir yerde başka bir yere daha çabuk yürümeye başlayacaktır. Yürümenin hareket niteliğinin daha da gelişmesinin özü beyinde ilgili merkezdeki nöronlarındaha fazla aktivitasyonu ile ilgilidir. Tüm bunlarda elde edeceğimiz sonuç şu olmalıdır; Çocuklar futbol temel eğitimi ve gelişim eğitimi süreçlerinde futbol ile ilgili tün davranışları psikomotor davranış mükemmelliği düzeyinde yapmaya değil, amaçlı yapmaya yönlendirlmelidirler. Amaca yönelik tüm davranışlar giderek mükemmelleşir. Ama önce davranışları mükemmelleştirme çabası amaçlı davranışlara yönelmeyi gerektiği düzeyde sağlamayabilir.

İLK VE ORTAOKUL ÇOCUKLARININ DAVRANIŞLARINA İLİŞKİN

İlkokul öğrencileri genelde ön plana çıkmaya bayılırlar. Övgü, sevgi, takdir ihtiyacı tavan yapmış durumdadır. Doğal olan durum da budur. Bu bağlamda özellikle 12 yaşına değin çocuklar giderek azalan şekilde genelde bu davranış biçimini sergilerler. 10 yaşlarına kadar gereken ilgiyi ve övgüyü sınırı ve düzeyi aşmayacak, çocuğu şımartmayacak şekilde ve asla yapay olmayacak biçimde göstermek gerekir. Ama ortaokul öğrencilerine gelince iş biraz değişmeye başlar. Onlar akranları önünde daha çekingen bir tavır içine girerler. Gereğinden fazla övgü onları utandırmaya başlar. Özellikle eleştiri ve rencide edici davranışlar ise onları çok üzer ve olumsuz etkiler. 12-13 ve 14 yaşlarındaki çocukları rencide etmemekte çok yarar vardır. Altyapı eğitimlerinde söz konusu bu kişilik özelliklerini ve gelişim psikolojisini dikkate almakta çok yarar vardır. Bu koşullara uygun sosyal davranış biçimleri muhtemeldir ki, onların psiko-motor gelişim düzeylerini de olumlu etkileyecektir. Beceri üzerinde değil ama ilgi, istek ve sorumluluk duygularını arttırıcı olacağı için bu durum da elbette ilerleyen yakın süreçlerde beceri gelişime yansıyacaktır.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...