28 Oca 2018

TAKTİĞİN YAŞI VEYA YAŞIN TAKTİĞİ NE DEMEKTİR (3), (4)



Üçüncü ve dördüncü paylaşım da yine 12 yaş altı ile ilgili olacak.
Çünkü bu yaşlarda taktik çalışmalar olması gerektiğinin çok üzerinde ve çocuklar için bir anlam ifade etmeyecek şekilde eziyet halini alan zorlayıcı ve amaçsız eğitim faaliyetlerine dönüşebilmektedir.

Çocuklar 9 yaşına kadar futbol oynamazlar. Top oynarlar.
Bunun ne demek olduğunu anlatmaya gerek olmadığını sanıyoruz.

Top oyunu dediğimiz şey, topu iki taş arasından veya kale içinden geçirmekten ibarettir.

Bu yaşa kadar her çocuk için futbol işte sözünü ettiğimiz bu top oyunundan ibarettir. Onun içindir ki; Topu alan, o topu iki taşın arasından veya kalenin içinden geçirmeye odaklanır.

Ve işte bunun içindir ki; Top oyununda topla yapılanlar değil, topa yaptırılan şey kaleden içeriye sokmak olarak tasarlanır ve uygulanır.
Topu alıp gitmenin gelişim boyutu bunu gerektirir çünkü.

O halde taktik adı altında ne yapılacaksa bu düşünce gelişimine ve bu düşünce gelişiminin elverdiği ölçülerde ve şekillerde yapılmalıdır.

10-11 yaşlarda ise taktik gelişir.
Gelişir de ne olur?

Oyun oynanan alan kafada/düşüncede sadece kalalerden ibarettir.
Öyle savunma alanı, orta alan, hücum alanı diye bir şey doğal anlamda olmaz.
Çocuğun alan dediği veya düşündüğü şeyden birisi karşı kale, diğeri kendi kalesidir.

Karşı kale gol yapılacak olan, kendi kalesi gol yenmeyecek alandır.

Ama odaklandığı alan daha çok karşı kaledir.

Bu yaş taktiğini bunun üzerine sade, basit, anlaşılır ve uygulanabilir olarak planlamak çok önemlidir.

Bu yaşlar öyle saha dizilişi ile, sistemler ile, alan ve bölge oyunları ile heba edilmemeli, çocuklar rahat, özgür ve bağımsız olarak kendi kalelerini ve karşı kaleye odaklanarak ve daha ağırlıklı olarak top ile ilişkilerdeki sihirli dönem olan bu yaş sürecini verimli geçirmelidirler.

TAKTİĞİN YAŞI VEYA YAŞIN TAKTİĞİ NE DEMEKTİR? (4)

Söz konusu başlık altında gerçekleştirdiğimiz ilk üç paylaşım 11 yaş altı çocukları ilgilendiren bir içeriğe sahipti.

Üzerinde durduğumuz şey ise 8-9 ve 10-12 yaş grubu çocuklarının gelişim özellikleri nedeniyle futbolu nasıl algıladıkları ve nasıl oynamak istedikleriyle ilgiliydi.

Zaten altyapı eğitim demek, "futbola göre çocuklar" değil, "çocuklara göre futbol" demek değil midir?

Her yaşın gelişim özellikleri farklıdır. Öğrenme ve ihtiyaçları farklıdır. İşte futbolu bu gelişim özelliklerine ve ihtiyaçlara göre planlayabilir ve uygulamaya dönüştürebilirsek "altyapı eğitimi"
dediğimiz şey ortaya çıkar.

11 yaşına kadar çocukların top ile çok fazla süre ve çok fazla sayıda haşır neşir olmalarını sağlayacak etkinlikler onların hareket gelişimlerinin futbola transferi açısından bir zorunluluktur. Dahası 10-12 yaş çocukların hareket transferi açısından olduğu kadar, kendine özgü farkındalık oluşturdukları ve farklılık peşinde koştukları sihirli bir dönemdir. Yaratıcılığın ve yaratıcılığın nasıl bir şey olduğuna dair iç bildirimlerin en fazla yaşandığı yıllardır.

Şimdi bu çocukları "futbolun en değerli oyun davranışı olan pas" yapmaya ve pas yapmaya dayalı oyuna zorlarsanız, bu kez de çok yönlü oynayabilme becerileri ve bireysel becerileri gerçekleştirebilme cesaret ve becerilerine ket vurmuş olursunuz.

Takip edenler bilirler. Pas futbolun yegane kolektif teknik becerisidir. Takım oyununun biricik ve vazgeçilemez oyun davranışıdır. Pas futbol için neredeyse kutsiyet taşıyan bir teknik beceridir.

Ama.....

Ama 11 yaşına değin çocukları sürekli pasa dayalı oyun oynamaya ve sürekli pas çalışmalarına tabi tutmak demek pas becerisini önemsemek demek değildir.

Pas grup, bölge ve takım oyunlarına geçişin anahtarıdır. Çocukların 11 yaşına kadar bireysel özelliklerinin, kendini ifade etmenin, kendi farkındalıklarını oluşturmanın peşindedirler.

Pası bunun içine yedirerek garnitür olarak sunmak çok daha elzem, gerekli ve doğru bir yaklaşımdır.

Bu durumda pas yapmaya ne kadar erken başlanırsa o kadar erken ve iyi bir Barcelona oluruz. demek gibi bir şey bu.

Bazı bebekler daha erken yürümeye başlarlar. Bu onların ilerde daha iyi koşacakları anlamına gelir mi peki?

Her şey zamanında güzel, doğru ve iyidir.

Pas en değerli futbol oyun davranışıdır. Ama 11 yaşından önce değil... Tüm dünyada "yıldız oyuncu" fakirliğinden veya özel oyuncu yetişmiyor oluşundan şikayet ediyor. Neden? Çünkü çok erken yaşlarda sisteme entegre futbolcu yetiştirme peşinde olunmasından.

Ekol olmak veya ekol oluşturmaya çalışmak demek, küçük yaş gruplarının özgürce ve bağımsızca top oynamalarına engel olmak ve "şöyle oynayacaksınız" diyerek sınırlandırmak ve yönlendirmek demek değildir. Onun da bir sistematiği ve bilimsel doğruları vardır.

20 Oca 2018

TAKTİĞİN YAŞI VEYA YAŞIN TAKTİĞİ NE DEMEKTİR? (1), (2)


Çocuklar futbolu 11 yaşına değin beraber oynarlar ama birlikte oynamazlar.

Futbolu birlikte oynama yaşı, 12 yaş ve sonrasında şekil ve biçim değiştirir.

Beraber oynamak demek bir arada olmak ve o iş için sadece "olmazsa olmazlar" konusunda ortaklık yapmak demektir.

Birlikte oynamak demek ise bir işi giderek işbirliği içinde yapmaya çalışmak demektir.

Yaş ilerledikçe bütün işler ve oyunlar beraberlikten birlikteliğe dönüşür.

Yani yaş ilerledikçe bir arada olmak giderek işbirliğine dönüşür.

Çocukları 8-9 yaşlarından itibaren ve özellikle 10 ,12 yaşlarında gereğinden fazla "işbirliği" ne yönelik taktiklerden uzak tutmak gerekir.

Çünkü sinir kas kooordinasyonu olağanüstü sıçrama gösterirken, bunu beceriye çevirmek için top ile çok fazla oynamak ve ilişki halinde olmak gerekir.

Bencillik ile bunu ayırt etmek zorundayız.
Çocuklara takım oyunu adına bazı taktik zorlamalara ve dayatmalara tabi tutmak onları kısıtlamak demektir.

Ama bu her çocuk topu aldığında istediği kadar oynasın demek değildir. Lakin oyun içinde top ile ilgili birçok özellik başka türlü nasıl gelişir?

Top ile ilişkili hareket becerileri ile top ile ilgili yaratıcılık ileriki yaşlarda alan ve oyun ile ilgili beceri ve yaratıcılığa dönüşecektir.

Oyunu ve alanı geniş görme meselesi top ile hareket beceri ve top ile yaratıcılıktan sonra oluşur. Birincisi olmadan ikincisi olmaz.

12 yaş neden eşik veya kritiktir?
Çünkü 12 yaştan önce çocuklar somut düşünürler.
Soyut düşünme 11-12 yaş ve sonrasında gelişir.

Taktik ve oyun taktiği ise tamamen soyut öğretim ve öğrenmelerdir.

Bu konuda ısrar ederek, çok uğraşarak, çok dayatarak ve hatta bağırıp çağırarak bazı öğrenmeler sağlanmakta ise de bu çocukların futboldan ve oyundan soğutmaktan başka bir işe yaramaktadır.

İlerleyen süreçlerde bu tür uygulamalara maruz kalan ve yaş gruplarında şampiyon olan yüzlerce çocuğu üstyapılarda görme olasılığınız giderek azalmaktadır.

Özetle yaşından önce zorla dayatılarak gerçekleştirilen taktik öğretim uygulamaları anlamlı öğrenme sağlamaz. Tıpkı yaşından önce yükleme yapılan kondisyonel özelliklerin ileride iyi bir futbolcu modeli yaratmadığının anlaşılmış olması gibi..

TAKTİĞİN YAŞI VEYA YAŞIN TAKTİĞİ NE DEMEKTİR? (2)

1) 11 yaşlarına kadar en insani, en doğal, en vazgeçilmez ve güdüsel taktik "topu alıp gitmek" tir.

2) "Top alıp gitmek" gelişimle ve beceriye paralel olarak, top ile daha yakın temas halinde gitmeye dönüşür.

3) "Topu alıp gitmek" taktiği hiç bir zaman bitmez. 11-12 yaşlara kadar evrilmesi gereken aşama hızlı dripling yapmaya, hızlı dripling yaparken, top ile teması daha sık yapmaya ve son aşamada ise hız kesmeden ve ritmi bozmadan adam geçmeye (çalım/aldatma) dönüşür.

4) 11 yaşına kadar çocukları bu anlayış, bu eğilim ve bu isteklerinden vazgeçirmeye çalışmak onları, gelişim psikolojilerine uygun olmayan daha üst taktik beceriler istemek anlamına gelir.

Bu toplama ve çıkarma işlemi yapmadan problem çözme işlemine geçmek demektir. Ve çok doğru değildir.

5) Topu alıp gitme aynı zamanda topa sürekli sahip olmak demektir. İşte işin asıl önemli ve asıl püf noktası buradadır.

Topa sahip olmak, sahip olmak için bir çok şeyi düşünmek ve uygulamaya çalışmak demektir.

"Topu alıp gitme" davranışında er türlü biyo-motor özellik gelişimi yanında, bir çok teknik gelişim özelliği yer alır.

Burada eğitim açısından temel sorun topu alıp gidenin hep aynı kişi olmasıdır. Ama çözümü o çocuğa yasak getirmek değil, diğer çocukların da topu alıp gitmelerine fırsat ve imkan sağlayacak eğitim uygulamaları planlayabilmektir.

Bu arada "pas" meselesi ve pasın değeri ve önemi meselesini göz ardı etmiş gibi görünebiliriz.
Ama öyle değil.

Pas 11 yaşından önce çocukların bireysel özelliklerinin ve yaratıcılıklarının ve top ile ilişkili bedensel uyum sağlamanın tekniklerinden ve yöntemlerinden birisi değildir.

Pasın kutsiye derecesindeki önemi ve anahtarı grup ve takım oyunu ile ilgilidir. Ve 11 yaş sonrası çok ama çok değerlidir.

Bizim 11 yaşına kadar derdimiz temel ve özelleşmiş hareket becerilerinin top ile oryantasyonunu sağlamak üzerine inşa etmektir. Bunun da yolu top ile daha sık ve daha sık haşır neşir olmayı sağlamaktır.

Not: Yukarıda "adam geçme" lafı ifade edildi.
"Adam geçme" ile "adam eksiltme" pratik olarak aynı gibi görünse de taktik düşünce olarak aynı şey değildir. Adam eksiltme bir ihtiyaç, bir gereklilik ve rakipten bir fazla olmayı sağlayan teknik ve taktik bir davranış biçimidir ve 11 yaştan önce bu kavramdan ziyade çalım atma, aldatma ve geçme gelişim psikolojisi açısından daha doğrudur.

KENDİNİ ÜSTÜN GÖRME MESELESİ


ÜSTYAPILARA OYNAYAN BAZI OYUNCULARIN MEGOLAMAN VE AYRICALIKLI OLMA DAVRANIŞLARI VE ALTYAPI EĞİTİMİ ÜZERİNE...

Üst yapılara ulaşmış bazı oyuncuların "megaloman" ve kendini olağanüstü beğenen "narsist" tavırları, elbette paranın gücü ve piyasanın koşullarının bir gereği ortaya çıkabilecek davranış problemleridir.
Ama bu olumsuz tavrın geçmişten getirilen bazı sosyal yaşantılar ve sosyal öğrenmeler ile yakından ilgisi vardır.

Bu tür tutum ve davranışlar genelde altyapı eğitim süreçlerinde öne çıkmış, sivrilmiş, popüler olmaya başlamış oyuncuların kendilerini üstün görme duyguları ve davranışları yarışmacı ve rekabetçi sporun ve futbolun "en iyi olmanın" günlük yaşamda da üstün olma ile ilişkili olarak algılanmış olmasıyla ilgili bir sonuçtur.

Gelişmiş toplumsal kültürlerde bırakınız futbolcuyu, üst düzeyde bir yönetici, hatta bakan ve başbakan dahi bir sinema, alışveriş veya bir konsere giderken sıraya geçilmesi gerekiyorsa mutlaka sıraya geçer. Bu denli mütevazi olabilmenin ve kendini ayrıcalıklı görmüyor olmak esasında büyük bir kişilik gelişi ister. Oysa biz ve benzer toplumsal yapılarda herhangi bir özelliğimiz veya görevimiz dolayısıyla emen "ayrıcalıklı olmanın" peşinde koşar ve bundan zevk alırız.

Bu gelişmemiş toplumsal yapıların kültürel davranış biçimi olan ve "sosyal anomali" diye tanımlanan "sosyal bozukluk" göstergelerinden birisidir.

Biz eğitimcilerin bir görevi de altyapılarda gerçekten daha iyi, daha önde ve daha özellikli oyuncuları tüm bu ayrıcalıklarına rağmen "kendini beğenmiş" olmalarına engel olmaktır.

Bunun yolu bellidir.
Antrenörler iyi ve önde olan oyuncularına farklı davranmayacak, normal yaşamda ve normal süreçte eşitlik ilkesinden taviz vermeyecek ve iyi olmanın karşılığında başka şeyler bekleme alışkanlığına izin vermeyecektir.

İyi olmanın karşılığı zaten bellidir. Takımda yer almak ve gelecekte daha iyi yerlere gelmek. Hepsi bu kadardır ve bu kadar olmalıdır.

İyi olmak demek, senin kadar iyi olmayanları beğenmemek ve aşağılamak demek değildir.

İyi olmak demek daha fazla kazanmak demek olabilir.
Ama bu başka diğeri başka bir şeydir.
Bunları yaşatarak öğretmemiz gerek.

Örneğin bazı futbolcuları daha çok severiz. Niçin?
Muhtemelen bunun bir nedeni de çok iyi ve çok özel oyuncular olmalarına karşın "kendini beğenmiş" olmayışlarından olsa gerektir.

ALTYAPILARI İKİ ŞEKİLDE GÖRMEK


Altyapıların başarısını üstyapılara oyuncu yetiştirmek ve o düzeylere oyuncu taşıyabilmek olarak belirlemek doğrudur.

Doğrudur ama bu durumda ortaya tartışmalı bir durum çıkmaktadır.

O da şudur;
Endüstriyel futbol diye tanımlanan diğer adıyla "ticari futbol" olarak da ifade edilen futbola karşı bir eleştirimiz varsa, hatta eleştiriden öte bu acımasızlığa karşı duruşumuz varsa, altyapıları bu ticaret şirketlerine oyuncu yetiştiren yerler olarak da görmemek lazım değil midir?

O halde biz altyapıları savunurken, veya altyapılarda çalışırken ve altyapıların olması gereken ideal yapılar olması konusunda yazarak çizerek emek verirken, bir anlamda endüstriyel futbola ve onun yaratıcıları olan "ticari futbol şirketlerine" ve onları ağababaları "finans kapitalin futboluna" hizmet etmiş olmuyor muyuz?

İşte tam da burada bir çelişki ve bir tutarsızlık ortaya çıkmaktadır.

Bunun çözümü şu olsa gerektir.

1. Madem altyapılar endüstriyel hale gelen bu üstyapıların beslenme yerleridir. O halde söz konusu ticari futbolun gereği olan işleri, görevleri yasınlar ve sorumluluklarını yerine getirerek futbol aracılığı ile kazandıkları büyük paraların bir kısmını buralara ve buralarda emek verenlere harcasınlar.

"Harcamıyorlarsa canları cehenneme" deyip altyapıdaki tüm emek yoğun işleri bu ticari kurumlara "yok pahasına" hizmet etme ve üretim yerleri olmaktan çıkarmak gerekir.
Nasıl peki?
Elbette örgütlenerek.... Kolay mı futbolda örgütlenmek?
Çok zor. İmkansız değil ama...
Esasında yapılması gereken futbolun kendi karakteri içinde çözüm üretmektir.

Nasıl?

2. Altyapılar ve buradan çıkan tek tük özellikli oyuncular işte bu ticari futbol şirketleri tarafından öyle ya da şöyle transfer edilirler. Para ve paraya dayalı güç, onların devamlılığını bir şekilde sağlayacaktır. Piyasayı belirleyen de, piyasanın niteliği de onları yaratanlar tarafından belirlenmektedir çünkü. Bu durumda tüm altyapı emek aktörleri asıl işleri olan "çocukların ve gençleri" onlara hazırlamak! ile mükellef omanın dışına çıkacaklar ve daha insancıl ve toplumcul olana yöneleceklerdir.
Yani;

3. Biz yani altyapıları endüstriyel futbolun bir anlamda paravan yetiştirme yurtları ve ücretsiz emek pazarları olmasına karşı olanlar, altyapıları bu karakterinden çıkararak tüm ülkenin çocuklarına açarak herkesin spor yapma ve futbol oynama haklarını karşılayacak, fırsat ve imkan alanları haline getirme mücadelesi verebiliriz.

Özetle ve genel olarak başa dönerek ve sonuca bağlayarak; Sporda altyapılar iki uzun model amaç üzerine inşa edilmelidirler.

1. Olabildiğince çok fazla çocuğun ve gencin sürekli futbol oynamasını sağlayacak bir işleve sahip kılma; KAMUSAL FUTBOL EĞİTİMİ

2. Özellikli çocuk ve gençlerin üstyapılar tarafından kendi ihtiyaçları ve gelecekleri konusunda kurumsallaştırılmış akademilerine yönlendirmek.

Son Söz;
BİR ÜLKENİN TÜM ALTYAPILARI ÜÇ, BEŞ, 0N TANE TİCARİ FUTBOL ŞİRKETLERİNE GÖRE PLANLANAMAZ VE İŞLEVSELLEŞTİRİLEMEZ. BU O ÜLKEYE VE O ÜLKENİN ÇOCUKLARINA İHANETTİR.

ÖNCE HERKES İSTEDİĞİ KADAR, İSTEDİĞİ ZAMAN FUTBOL OYNAMALI, OYNAYACAK FIRSATI VE İMKANI BULABİLMELİDİR.

15 Oca 2018

AÇIK VE KAPALI BECERİ


1
AÇIK BECERİ-KAPALI BECERİ KONUSU ve ÖNEMİ

Açık beceride çevresel şartlar değişkendir.
Yani futbol oyunu içinde bir pozisyonda yapılabilecek birden fazla seçenek söz konusudur.

Niçin?
Çünkü futbolda ve tüm takım oyunlarında, pozisyonun kendisinin sürekli farklılaşması veya başka bir pozisyona geçiverme söz konusudur.

Pozisyonlarda rakibin davranışı hep aynı ve beklenen şekilde olmayacağı gibi, topun hızı, açısı, hareketi de sürekli değişkendir.

Dolayısıyla işi yapan veya yapacak olan oyuncu önceden bir pozisyonun
bir anına odaklanıp, tasarlanmış ve belirlenmiş bir harekete yoğunlaşarak değişecek olan koşullara ve dolayısıyla farklılaşan pozisyona cevap veremez.

İçinde bulunulan pozisyonun (durumun) gereği bir hareketi yapmaya odaklanarak ve onu yapan oyuncu değişen durum karşısında gecikmiş olur ya da amaçsız bir hareket yapmış olur.

Oysa olması gereken duruma göre o an için yapılması gereken hareketi/beceriyi gerçekleştirebilmek ve dahası başkalarını da gerçekleştirebilecek durumda olabilmektir.

Özetle ve kısaca açık beceri, oyun içinde oyunun her pozisyonu ve pozisyonun her anı için ne gerekiyorsa onu yapabilme zenginliğine sahip olmak ve gerekeni uygulayabilme beceri yeterliliğidir.

Açık beceri konusu bu şekliye anlaşıldığında, açık beceri eğitimi uygulamalarını hazırlamak haliyle kolaylaşacaktır.

Çocuğa topu yuvarladığınızda onun topu kontrol edip ayak içi ile size göndereceğini bilmesi ve buna odaklanması, gerçekleştirmesi, giderek en iyi yapması ve hatta mükemmel düzeyde yapması bir kapalı beceri örneğidir.

Ama topun nereden, ne zaman, hangi hızla ve açıyla geleceğini bilmeden gelen topa göre gereken beceriyi sergilemesi ise açık beceridir.

Örneğin; Aniden geri dönüş, ve geriye döndüğünde kendisine yaklaşmış ve geçmekte kişiye karşı savunma davranışı (ne yapacağı tasarlanmadığı için) açık beceri uygulamasıdır.

Rakip savunma davranışlarını sürekli değiştirerek planladığın uygulamalar top ayağında olan hücum oyuncusu için açık beceri uygulamalarına girer.

Hücum oyuncuların sürekli ve her seferinde farklı hücum davranışları sergiliyor olmaları karşısında savunma davranışlarının sürekli farklılaşması açık beceri uygulamalarıdır.

ÖNEMLİ;
Bu durumda "Açık beceri" belli bir yaş düzeyinden sonra daha mı kolay uygulanabilir sorusunun cevabı evettir.
Ama
"Açık beceri" her yaş düzeyinde o yaşın gerçekleştirebileceği düzeyde olmak zorundadır.

Çünkü başka türlü "yaratıcılık" ve "program değiştirme dediğimiz gereken anda gereken şeyin gerçekleştirilmesi) özellikleri asla gelişmez.

Örneğin 8 yaşında bir çocuğun topu ayakla bir yerden bir yere taşımasını (top sürmeyi) önüne çıkan ani engeller ile değiştirmeye ve o engellere takılmadan devam ettirmesi açık beceri uygulamasıdır.

Açık beceriler için eğitsel oyunlar ve oyunlar en doğal uygulama yöntemleridir.

Kapalı beceriler hareketleri beceri düzeyinde gerçekleştirmede, açık beceriler ise beceri düzeyindeki hareketleri koşull



2

BİR KEZ DAHA DAHA AKADEMİK BİR YAKLAŞIMLA "AÇIK VE KAPALI BECERİ" EĞİTİMİ ÜZERİNE....

(FUTBOL ALTYAPI EĞİTİMİNDE TEMEL TEKNİKLERİN VE TEMEL TAKTİKLERİN ÖĞRETİMİNDE AÇIK VE KAPALI BECERİ EĞİTİMİ NEDİR? BU KONUDAKİ ÖĞRETİM SORUNUMUZU NASIL ÇÖZEBİLİRİZ?)

Tek boyutlu sisteme göre beceri sınıflamaları dört ana başlıkta toplanır.

1.Kullanılan kas büyüklüğüne göre (küçük ve büyük kas becerileri),

2.Görev organizasyonuna göre ( kesik, seri ve devamlı beceriler),

3.Çevrenin tahmin edilebilirlik düzeyine göre (açık ve kapalı beceriler),

4.Motor ve Bilişsel ögelerin önemine göre (motor ve bilişsel beceriler).

Tek boyutlu sistem uyarınca düzenlenen beceri sınıflamaları iyi incelendiğinde hepsi ile ilgili eğitim sorunlarımız olduğu kesindir. Ama beceri öğretiminde asıl sorunu 3. maddede yer alan açık ve kapalı beceriler konusunda yaşamaktayız.

Çevrenin tahmin edilebilirlik düzeyi demek; futbol oyununun gerektirdiği davranışların ne olduğunun bilindiği ama hangisinin ne zaman, nasıl, niçin, neden ve nerede kullanılması gerektiği konusunun öğrenilmiş olmasının gerekliliği demektir.

Kapalı beceri; bir hareket kalıbının ince detaylarının çalışılması demektir. Yani hareketi sabitleme demektir.

Açık beceri ise; çevrenin değişken koşullarına göre harekette uyum ya da hareketi o koşula göre gerçekleştirme demektir. Diğer bir ifadesiyle söz konusu hareketi çeşitleme anlamındadır.

Futbol oyununun gerekleri bellidir.
Bu gereklerin yani davranışların ya da hareketlerin öncelikle gerçekleştirilmesi şarttır. Ama yetmeyecektir söz konusu hareketlerin üst düzeyde gerçekleştirilmesi yani mükemmelleştirilmesi de gerekir. İşte buna beceri diyoruz.

Ama bu da futbol oyunu için yetmeyecektir. Çünkü futbol oyununda bir teknik ve taktik davranışı tek başına beceri düzeyinde yapıyor olmak oyunun gerektirdiği an ve pozisyonlarda yapabiliyor olmayı sağlayamamaktadır.

Dolayısı ile pratikte karşımıza şu uygulama seçenekleri çıkmaktadır.

1. Temel teknikleri en ince detayına kadar çalıştırarak beceri haline getirilmesini sağlamak. Yani tekrar yöntemi ile bir hareketi defalarca yaptırarak beceri düzeyinin yakalanmasını sağlamak
(Yani kapalı beceri öğretimi ve öğrenimi).

2. Sürekli ya da genel olarak oyun oynanmasını sağlayarak oyun içinde çocukların ve gençlerin gerektirdiği davranışları yapmasına imkan vererek amaca uygun beceriler sergilemelerini sağlamak (Açık beceri öğretimi ve öğrenimi).

Eğitim uygulamalarında içine düştüğümüz temel sorun ve açmaz ise şudur;
Kapalı beceri öğretiminde çocukların bir tekniği beceri düzeyinde mükemmel yapabiliyor olmaları aynı tekniği oyun içinde kullanıyor olmalarını sağlayamadığı gibi, öte yandan açık beceri adına devamlı oyun uygulamalarında da oyun için tekniklerin çok sayıda tekrar etme imkanının olmaması nedeni ile, çocuklar bir kaç tekniğin dışında diğer teknikleri beceriye dönüştürememektedirler.
Taktik öğrenme ve öğretim içinde aynı şey söz konusudur. Oyun formundan uzak taktik antrenmanlar ile sadece oyun oynatılarak taktik beceri davranışların yerine getirilmesini beklemek çok sağlıklı sonuçlar vermemektedir.
Bunun genel olarak çözümü kapalı becerilerin açık becerilere dönüştürülmesinin sağlanması ya da kazanılmış becerilerin oyuna transferinin sağlanmasıdır.

Pratikte bunun çözümü ise önce kapalı beceri sonra açık beceri gibi düşünülse de asıl sağlıklı olan beceri öğretimi şudur;
TOP İLE İLİŞKİYİ OLABİLDİĞİNCE ÇOK SAĞLAYAN, TEKRARA İMKAN VEREN, HAREKETLİ, DEĞİŞKEN OYUN, BÖLÜMLENDİRİLMİŞ OYUN, KURALLI OYUN VE AMAÇLI OYUN UYGULAMALARIDIR.

Yani seviyeye uygun olmak koşulu ile kapalı ve açık becerilerin iç içe geçmiş olarak planlanan öğretim uygulamaları esas çözümdür.

Altyapılar Üstyapıların Nesidir?

ALTYAPILAR ÜSTYAPILARIN ARKA BAHÇELERİ DEĞİL, ÖN BAHÇELERİDİR.

EV ÖRNEĞİ BENZETMESİYLE (Teşbihte hata olmaz);

1. ALTYAPILAR ÜSTYAPILARIN İÇİNDE OLDUĞU ARAZİLERDİR.

2. ALTYAPILAR ÜSTYAPILARIN MUTFAKLARIDIR.

Araziyi dikkate almadan ve mutfağı düşünmeden kurduğunuz ev, ev değil, başka bir şeydir. Muhtemelen damdır, depodur veya dükkandır.

Türkiye'de durum işte böyledir.

Altyapıların başarısı, üstyapıların sürdürülebilir olmasının sağlanmasıdır" yaklaşımı, "Altyapıların başarı ölçütü üstyapılara taşıyabildiği nitelikli oyuncu ve yeterli oyuncu sayısıyla ölçülür" yaklaşımları hedef belirleme ve koyma açısından doğrudur.

Ama bu altyapıları üstyapılardan daha değersiz kılmaz ki...

Üstyapıların popülerliği, popüler kültür ile beslenen ticari işletmeler oluşu, onları elbette daha önemli kılar. Ama daha değerli kılmaz.

Lakin bütün mesele o önem ile bu değer arasındaki dengeyi kurabilmekten geçer.

Bu dengeyi kuracak olan tüm altyapı camiasının kurumsal ve toplumsal güç olmasıyla ilgili bir şeydir.

Bu alttan talep edilerek sağlanacak bir şey olabileceği gibi, üstten olması gerekenin yapıladırılması ile sağlanacak bir şeydir.

Lakin spor ve futbol alanı da bir ülkenin ekonomik, sağlık, sanat, tarım, sanayi gibi yaşam alanlarından farklı ve bağımsız bir gelişim içinde değildir çoğu zaman...

Özetle ve sonuç olarak altyapıların değerliliğini kanıtlamanın asıl ve radikal yolu;

Üstyapılar olmasa da altyapıların var olabileceği bir düzeni inşa etmektir.

Çünkü var olan ve halen devam eden düzen altyapılar olmasa da üstyapıların olduğu bir düzenin tercih edilmiş olmasıdır.

Olur mu? Olur tabi...Ama işte böyle, Türkiye'de olduğu gibi olur?

Ya da örneğin Premier ligde olduğu gibi "endüstriyel futbolun gereklerine" göre olur. Yani ticaretin gelir-gider esasını en iyi şekilde karşılayabilecek finans ve kaynak biçimlerine ulaşarak veya onu yaratarak olur..

KISA İKİ PEDAGOJİ NOTU


1.
Zorbalığa uğrayan çocuklar, zorbalık yapanları söylemezler. Çünkü bunun bir şeyi değiştirmeyeceğini düşünürler.

Çocukların böyle düşünmemesini sağlamanın tek yolu vardır, zorbalık yapanların mutlaka yaptıkları zorbalığın nitelik, nicelik ve boyutlarına göre bir bedel ödediğini görmeleri.

Ve çocuklara bir güvenebilecekleri kurumlar yaratmaz zorundayız. Çocuklar güvendikleri an her şeyi paylaşır ve istismara kapalı hale gelirler.

Altyapı kurumları bu bağlamda güvenilir olmak zorundadırlar.
Altyapılarda duygusal istismar başta olmak üzere her türlü istismarı önlemenin yolu altyapı kurumlarını, çalışanlarından oluşan "güvenilir kurum" yapmaktan geçer.

Bunun için çocuklar yönelik uygulanacak görüşmeler, anketler, psikometrik testler ve gözlemler önemli ter tutar. Bu konularda uzman desteği almak her zaman önemli ve gereklidir.

2.
Günlük ve normal hayatta her türlü aşağılanmaya, rencide edilmeye ve önemsenmemeye uğramış ve uğramakta olan çocuklar, bu süreci bir süre sonra olağan bulmaya başlarlar. Buna olumsuz adaptasyon denir.

Olumsuzluğa adaptasyon ileride o çocuğun büyüdüğünde diğer çocuklara karşı aynı olumsuzluğu yaşatacak olmasıdır. İşte bu olumsuz denklem kurulduğu zaman nesiller boyu devam eden bir yaşam biçimi ve kültürüne dönüşür.

Altyapı eğitim kurumları ve okullarımızın birçoğu bu konuda çok olması gereken ideal yaşam ortamları sunmaktan uzaktırlar. Bu kurumların mimari yapısıyla, başkaları ile paylaşılmasıyla, eğitim içerikleri ile, antrenör yeterlilikleri ile ve daha bir çok faktör ile ilgili olan şeylerdir.

Ama koşullar ve olanakları ne denli olumsuz olursa olsun antrenör davranışları konusunda yapılabilecek çok şey vardır.

Antrenörlerin çocukları sevmesi ve onlara saygı duyması, çocukları tepesine çıkarması değildir.

Onlara birer birey olduklarını hissettirecek, birey olarak önemli ve değerli olduklarını yaşatacak eşitlikçi ve adil kurallar ve ilkeler koyarak, ve daha önemlisi belli kurallar içinde herkese kendini ifade etme fırsatları tanıyarak olabilecektir.

"Çocuklar çok şımarık ne yapayım?" sorusu ve gerçeği karşısında haklılık payı vardır elbette... Bir süre sonra her çocuk yerini ve haddini bilecek bir ortam içinde olduğunu anlayacaktır.

Önemli olan o ortanı hazırlayabilmek ve bunu çocuk tarafından içselleştirilmesini sağlayabilmektir.

Çocuklar kötü değildir, olamazlar.
Öyle görmüşler ve öyle itibar kazanmışlar veya kendilerini öyle ifade etmiş olabilirler.

SEVMEK ÖNEMLİDİR AMA ASIL OLMASI GEREKEN DUYGU SAYGIDIR.


Altyapı eğitimciliği, antrenörlüğü veya meslek alanı için;

1. Çocukları sevmek zorunda mısınız?
2. Futbolu sevmek zorunda mısınız?
3. Öğretmeyi ve geliştirmeyi sevmek zorunda mısınız?

Bu üç sorunun cevabı genel olarak "evet" olarak verilir.
Ve her nedense bu tür sorular "sevmek" fiili kullanılarak sorulur...

Sevmek elbette önemlidir ve yapılan işten zevk almayı kolaylaştırır ama çocukların daha iyi öğrenmelerini ve gelişmelerini doğrudan etkilemeyebilir.
Sevmek sadece kişinin kendisini daha mutlu hissetmesine neden olur. Kendisin geliştirmesine değil.

Şekil olarak doğru olan bu soru ve yaklaşım, öz ve felsefe olarak doğru değildir.

(Hangi eğitimci ve antrenör bir ömür boyu sadece seviyor diye o işi ve mesleği çok iyi yapabilir ve yürütebilir?)

Doğru soru ve doğru yaklaşım şudur aslında;

Altyapı eğitimciliği, antrenörlüğü ve meslek alanı için;

1.Çocuklara saygı duymak zorunda mısınız?
2. Futbola saygı duymak zorunda mısınız?
3. Öğretmeye ve geliştirmeye saygı duymak zorunda mısınız?

Elbette evet....

Eğitimciler işini, işiyle ilgili tüm aktörleri sevmek yanında esas olarak onlara saygı duyarsa o saygı duyuyor olmanın gereğini daha fazla hisseder ve yerine getirir.

Saygı duyulan her neyse, ona ilişkin o saygının gereğini yapmak zorundasınız. Başka türlü saygı duymamış olursunuz.

Çünkü;
Sevmek daha çok insanın kendisi için yaşadığı bir duygu durumudur.
Saygı duymak ise kendisi dışındakiler için, görev ve sorumluluk duygu durumudur.

ÇOCUK FUTBOLU


Çocuk futbolu çocuğun oynayabildiği futboldur.

Çocuk futbolu çocuğun esas ve asıl olarak "oyun" oynadığı, oynarken eğlendiği, eğlenirken öğrendiği ve oynamaya doyamadığı futboldur...

(Bu paylaşımı "at topu oynasınlar" yaklaşımı şeklinde almayınız lütfen).

Çocuklardan oynamalarını istediğimiz futbol "çocuk futbolu"değildir.
O büyüklerin çocuk futbolu diye tanımladığı ama esasında kendilerinin oynamak istediği veya kendilerinin oynadığı futbolu görmek istedikleri futboldur.

Bu tam bir haksızlıktır.

Çocukların futbolu kurallı, taktikler ile bezenmiş ve zorlayıcı bir futbol değildir. Çünkü böylesi "oyun" değil, temrindir. Etkinliktir. Antrenmandır.
Çocuklar temrin, etkinlik ve antrenman üzerine kurgulanmış eğitimden hoşlanmadıkları gibi kendilerine geliştirecek fırsatları yakalayamazlar.

Oyunda her zaman doğaçlama vardır.
Oyunda her zaman değiştirilebilirlik vardır.
Oyunda her zaman herkese göre bir rol vardır.

Çocuk futbol dediğimiz şey, çocukların futbol oyunu dediğimiz şeydir.

Çocuklar futbol oyununda "becerebildikleri" şeyleri daha iyi becermeye başladıkları ve kendiliğinden görerek, hissederek, yaparak farklı şeyler becermenin peşinde olurlar. İşte bu yüzden de futbol oynamayı devam ettirirler.

Biz büyükler ise yakın, orta ve uzun vade gelişim hedefleri koyarak, çocukların bu hedeflere ulaşabilecekleri eğitim ortamlarını düzenlemek ve planlamak ile sorumlu olmak bunun için programlar geliştirmekten sorumluyuz.

"Saldım çayıra mevlam kayıra" yaklaşımı da elbette doğru değildir.
Ama çayıra çocuklar salınmaz zaten.

Bizim dediğimiz çocukların zaptu-rap altına alınmadan, kendilerini ifade edebilecekleri ortam ve fırsatlar yaratmak gerektiğidir.

BENLİK SAYGISI = ÖZBEN


Hatırlarsanız daha önceki bir paylaşımda "özgüven" kavramı ve gelişiminden söz etmiştik.

Kendine güven duymanın yani özgüvenin azı ve çoğu kişilik gelişim sorunu yaratabilirken, olması gerektiği düzeylerde olmasının hem gerekli, hem çok önemli bir kişilik gelişim özelliği olduğundan söz etmiştik.

Özgüven aslında bir kişilik gelişim özelliğidir.

Kişilik özelliği ise çocuğun, gencin ve büyüğün toplumsal yaşam içindeki bireysel ve toplumsal ilişkilere dayalı davranışlara neden olan ve belirleyen gelişim özelliğidir.

Örneğin dürüst, çalışkan, iyi, faydalı, yardımsever, mutlu, olumlu, neşeli gibi sıfatlar ve nitelendirmeler kişilik özelliğini yansıtan değerlendirme sıfatlarıdır.

Kişilik gelişiminin önceki aşaması ya da başlangıçtaki gelişim özelliği "benlik saygısı" diye tanımlanan bireyin kendisiyle ilgili duygusal ve düşünsel gelişim özelliğidir.
Yani çocuğun bebeklikten çocukluğun sonlarına kadar giderek kendini algılaması, kendine ilişkin farkındalıklar oluşturması ve kendinle ilgili memnuniyet ve memnuniyetsizlikler oluşturması ile ilgili bir süreçtir.

Özben diye de tanımlanan bu özellik "kendinin farkına varma" ile başlayan sonrasında da kendi özelliklerinin farkına varma ile devam eden ve sonuçta kendine saygı duyma ile sonuçlanan içsel bir gelişimdir.

Özben (benlik saygısı) gelişimi bebeğin ve çocuğun çevrenin kendisine ilişkin ilgi ve ilişkisi sonucunda kendi içinde kendisine ilişkin olarak geliştirdiği bir özelliktir.

Çevre dediğimiz şey yani anne, baba, öğretmen, arkadaşları ve diğerleri herkesin çocuğa yönelik her türlü olumlu yaklaşımları olumlu benlik geliştirmeye, çocuğa yönelik her türlü olumsuz yaklaşımlar ise çocuğun kendisini önemsiz, değersiz, sevimsiz, eksik, zararlı ve istenmeyen olduğunu hissetmesine neden olacağı için olumsuz benlik geliştirmesine neden olmaktadır.

Önemsenen, değer verilen, sevgi ve ilgi gören çocuklar kendilerine saygı duyarlar. Bu çocuğun kendini önemsemesi ve değerli görmesi demektir.

Benlik saygısı (özben) çocuklarda bebeklikten itibaren gelişen, okul öncesi ve ilkokul süreçlerinde ciddi olarak yapılandırılan, bundan sonraki süreçlerde ortaya çıkacak olan kişilik gelişiminin temelini oluşturur.

Olumlu benlik geliştiren çocuklar genel olarak olumlu kişilik sahibi genç ve büyükler olurlar.
Olumsuz kişilik özelliklerinin en önemli nedeni ise bebeklik ve erken çocukluk dönemlerinde geliştirilen olumsuz benlik gelişimdir.

Bebeklik ve ön çocukluk döneminde sevilmemiş, ilgi görmemiş, rencide edilmiş, alay ve tacize uğramış ve dayak yemiş çocuklar kendilerine ilişkin olumsuz benlik geliştirirler. Kendini önemli ve değerli bulmayan çocukların bireysel ve toplumsal ilişkilerde yaşayacağı sıkıntı ve olumsuzluk onların kişiliklerini oluşturmaya başlar.

Tembellik, hırsızlık, öfke, kavga, hınç, intikam, kötülük yapmave daha birçok davranış kişilik gelişimi sürecinde oluşturulacak olan davranışlar haline gelmeye başlar.
Özetle olumlu benlik olumlu kişilik özelliğinin ön koşulu ve temelini oluşturur.

Spor dallarında spora başlama ve özellikle altyapıların başlangıç aşamaları ve süreçlerinde çocukların çoğu benlik geliştirme işi ile ilgilidirler. İşte bu nedenler ileride olumlu kişilik sahibi olmasını istediğimiz çocuklardan “kendilerinin farkına” varacakları, bu kendini fark ediş ve algılayışlarını olumlu kılacak davranışlar ile karşılaşmalıdırlar.

Aşağılama, rencide etme, başarısız bulma, kıyaslama, önemsiz görme ve dikkate almama gibi davranışlara maruz kalan çocuklar kendileri ile ilgili olarak olumsuz şeyle düşünmeye başlarlar. Buna izin verilmemelidir. Her çocuğun başarabileceği bir şeyler mutlaka vardır. Önemli olan bunu ona hissettirmek ve inandırmaktır.

Elbette her çocuk ileride iyi bir futbolcu olmayacaktır. Ama futbolcu olabilecek ve hatta futbol değil de başka bir spor dalına yönelebilecektir. İşte altyapıların bir önemi ve özelliği de bu olmalıdır.

Çocukları daha iyi olabilecekleri işe, alana yönlendirmek.
Çünkü asıl olan sağlıklı ve kendine saygı duyan bireyler ve o bireylerden oluşan toplum oluşturabilmektir

EBEVEYNLER (VELİLER) NE YAPMALI VEYA NE YAPMAMALI

(ALTYAPI DENİLEN KURUM MASAYA BENZER. MASANIN BİR AYAĞI DENK OLMAZSA MASA DURMADAN SALLANIR).

Altyapılar, altyapı müsabakaları ve altyapılardaki bazı eğitim uygulamaları bazı veliler açısından acı, keder ve dert konusu olurken,

Bazı veliler açısından da kendilerini ifade etmenin, olumsuz kişilik yapılarını ortaya koymanın ve her türlü ayrıcalıklı olma fırsatı yakaladığını sandıkları bir yer haline gelmiş durumda.

Velilerin yani ebeveynlerin çocuklarının yanın olmaları demek onlara her türlü desteği vermeleri demek altyapı işleyişlerine, oyunlara, çocuklara, antrenörlere müdahale etmek demek değildir.

Veli- Veli ilişkileri,
Veli- Antrenör ilişkileri,
Veli -Çocuk ilişkileri
Veli- Diğer çocuk ilişkilileri

Oturtulamamış, yapılandırılamamış ve bunların sonucu kurumsallaştırılamamış altyapıın en büyük dertlerinden birisidir.

Son yıllarda moda oldu.
Sözde demokrasi ve şeffaflık adına ilkokullar başta olmak üzere tüm veliler sınıfların içlerine kadar giriyorlar.

Öğretmenlere fırça atan veliler çoğaldı.

Benzeri durum altyapı eğitimleri için de geçerli.

Bu şekilde ne antrenörü ne de öğretmeni daha iyi ve daha verimli kılamazsınız. Sadece onun üzerinde baskı oluşturabilirsiniz.

Elbette öğretmenler ve antrenörler denetlenmeli, sorgulanmalı. Ama yol bu değil. Yolu sistemi iyi kurmak, aktreditasyonu sağlamak ve denetim mekanizmalarını çalıştırmaktır.

Veliler bir kısmı açısından görgüsüzlüğün tavan yaptığı bir dönem yaşıyoruz.

Veli katılımı demek bu demek değildir.
Velilerin işe katılımı demek kendilerine düşen görevleri okul ve kulüp ile işbirliği halinde yerine getirmesi demektir.

Veliler bu şekilde devam ettikleri takdirde "ilgili veli" değil, "zararlı veli" olmaya devam edeceklerdir.

Son bir örnek; İlgili veli demek altyapı yönetimi ile eğitimci kadrosuyla toplantı isteyen ve onlara sorularını soran ve onlar ile ne yapabilirizi tartışarak çözüme üreten ve katkı sağlayan velidir.

Çocuklar Nasıl Öğrenir?


Çocuklar dinleyerek, okuyarak, görerek öğrenmezler...

Dinlemek, okumak ve görmek öğrenmeyi zenginleştirir. Tek başlarına sağlamazlar.

Çocuklar önce yaparak ve yaşayarak, sonra amaca yönelik yaparak yaşayarak öğrenirler.

Yapmak ve yaşamak dediğimiz eğitim iki türlüdür.

Birincisi: Gerçek ortamları taklit ederek, yani örnek olay ve canlandırmalar / simülasyonlar yaparak ve yaşayarak.

İkincisi: Kurgulanmış gerçek ortamlarda veya gerçek ortamlarda yaparak ve yaşayarak.

Okullar ve eğitim kurumları öğrenmeleri gerçeğe en yakın şekilde öğrenmeleri sağlayan kurumlar olmalıdırlar.

Ama gerçek dediğimiz şey: Çocuğun gerçeğidir. Büyüklerin gerçeği değil...

ENDÜSTRİYEL FUTBOL, ALTYAPILAR VE NE YAPMALI?


Çocuklar ve gençler ile spor ilişkisi konusunda çok uzun süreden beri giderek artan bir şekilde sözü edilen kavram “sporda altyapı” konusu ve meselesidir.

Ağırlıklı olarak futbol özelinde daha çok konuşulan ve tartışılan altyapılar, esasen Türkiye’de son 20-30 yılın piyasalaştırılan sporun ve futbolun bir yansıması olarak gündeme gelmiş bir konudur.

Günümüzde sporda ve özellikle daha çok rağbet görmesi nedeniyle futbolda altyapılar, sporcu/futbolcu olma hayallerinin ve isteklerinin “simsarlaştırılmış bir hoyratlıkla” kulüplerin altyapı birimlerince ve özel spor okulları aracılığı ile yürütülmektedir.

Çoğu özel spor okulları paralı etkinlik alanları olup, sağlıksız halı sahalara sıkıştırılan 45-60 dakikalık ve haftada iki bilemedin üç günde yürütülen, kıyaslama ve yarıştırma nedeniyle “duygu istismarının” yaşandığı/yaşatıldığı yerlerdir. Kulüpler ise “sporcu/futbolcu olma hayalleri ile beslenen” seçilmiş çocuklardan oluşan, bir müddet sonra çoğu için “Bundan olmaz” dendiği, referansı olanların devam ettiği, daha kötüsü yaşlarının çok üzerinde performans beklentisi ile ağır çalışmalara tabi tutulan çocukların “yarış atları” haline getirildiği, “kazanmanın biricik başarı” olarak gösterildiği ve yaşatıldığı yerlerdir.

Sporda altyapıların başarılı olma ölçütü üstyapılara oyuncu yetiştirmek, yetiştirilen oyuncuları üstyapılara taşıyabilmek olarak belirlenmiş olsa da eksik veya “endüstriyel sporun altyapıya bakış açısı” bağlamında bir tanımlamadır. İşte tam da bu noktada tartışmalı bir durumdur. Çünkü bu bakış açısı ve mevcut uygulamalar altyapılara bakış açısının değişmesi gerektiğini ve buradan hareketle yeni bir “altyapı spor politikası” oluşturulması ihtiyacını gündeme getirmektedir.

Endüstriyel spor diye ifadelendirilen, daha çok futbol için “endüstriye futbol” bağlamı ile kullanılan “ticari futbola” karşı bir eleştirimiz, hatta eleştiriden öte “piyasa-spor” ilişkisine karşı bir duruşumuz varsa, altyapıları “spor ticaret şirketlerine” oyuncu yetiştiren yerler olarak görmemek gerektiği de açıktır.

Altyapıları sadece üstyapılara seçilmiş çocuklardan oluşan “oyuncu yetiştirme” yerleri olarak görmeyen spor eğitimcileri, antrenörler ve altyapıların olması gereken ideal kurumlar olması konusunda yazan, çizenler kişiler olarak şu anki mevcut yaklaşımların ve uygulamaların içinde yer alarak bir anlamda endüstriyel futbola ve dolayısıyla “ticari futbol şirketlerine” ve onların ağababaları olan “finans kapitalin futboluna” hizmet etmektedirler. Bu anlamda içinde yer alınan sistemin hem aktörleri hem de muhalifleri olarak bir çelişki ve bir tutarsızlık içinde olunduğunu kabul etmek gerekir.

Bu çelişki ve tutarsızlıktan kurtulmanın yolu, “altyapılar mademki endüstriyel hale gelen üstyapıların beslenme yerleridir. O halde söz konusu ticari futbolun gereği olan işleri, görevleri de kendileri yapsınlar ve sorumluluklarını yerine getirsinler. Futbol aracılığı ile kazandıkları büyük paraların bir kısmını buralara ve buralarda emek verenlere harcasınlar, harcamıyorlarsa canları cehenneme” deyip altyapıdaki tüm emek yoğun işleri bu ticari kurumlara “yok pahasına” hizmet etme ve üretim yerleri olmaktan çıkarmak gerekir.

Nasıl peki? Elbette örgütlenerek. Kolay mı futbolda örgütlenmek? Çok zor. Ama imkânsız değil. Daha somut olarak söylemek gerekirse, esasında yapılması gereken futbolun kendi karakteri içinde alternatif çözüm üretmektir. Bu durumda tüm altyapı emek aktörleri “çocukları ve gençleri” ticari futbol şirketlerine hazırlamakla mükellef olmanın dışına çıkmayı başarmak zorundadırlar. Bu anlayış spor altyapılarını daha insancıl ve daha toplumcul bir yapıya yönelmesi ve işlevselleştirilmesi demektir.

Altyapıların endüstriyel sporun/futbolun paravan yetiştirme yurtları veya ücretsiz emek pazarları olmasına karşı olanlar, altyapıları bu karakterinden çıkararak, tüm ülkenin çocuklarına açıp, herkesin spor yapma haklarını karşılayacak “fırsat ve imkan alanları” haline dönüştürülmesini sağlamakla mümkündür. Daha fazla çocuğa, daha fazla olanak tanıyarak, onlara birilerinin istediği şekilde değil, olması gerektiği şekilde yetişmelerine katkı sağlayacak bir model ancak bu modeli savunanlarca gerçekleşebilir.

Özetle başa dönüp, sonuca bağlamak gerekirse; sporda altyapılar iki model üzerine inşa edilmelidir:

Altyapıları istekli ve yönlendirilmiş olan tüm çocukların ve gençlerin spor yapmalarını sağlayacak bir işleve sahip kılma; “Kamusal Spor Eğitimi” modeli ve yapılanması.
Özellikli çocuk ve gençlerin üstyapılar tarafından kendi ihtiyaçları ve gelecekleri konusunda kurumsallaştırılmış akademilerine yönlendirmek; “Profesyonel Spor Eğitimi” modeli ve yapılanması.
Bu bağlamda son söz; bir ülkenin tüm altyapıları üç, beş, on tane ticari futbol şirketine göre planlanamaz ve işlevselleştirilemez. Bu o ülkeye, o ülkenin çocuklarına ve sporuna ihanettir. Öncelik ve esas olan herkesin, istediği kadar, istediği her yerde ve istediği zaman spor yapması, spor yapacak fırsatı ve olanağı bulabilmesidir.

http://sendika62.org/2018/01/spor-altyapilarini-nasil-gormeli-ne-yapmali-nasil-yapmali-ismail-topkaya-467914/

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...