18 Ağu 2019

Gelişimsel psikolojiden hareketle futbolu neden daha çok seviyoruz?

Futbol oyunu ile insan gelişiminin biyolojisi arasında ciddi bir ilişki ve bağ vardır. İnsanlar sonradan bir şeyi çok seviyor ve izliyorlarsa, o şey her neyse onu yapabiliyor oluşlarından veya yapabileceklerine ilişkin hislerinden dolayıdır

Gelişimsel psikolojiden hareketle futbolu neden daha çok seviyoruz?

Çok uzun yıllar önce ortaya attığımız bir sav/tezdir. İnsanlar neden futbola çok eğilimlidirler? Neden futbol daha çok seyredilen oyunlardan birisi, hatta birincisidir? Çünkü futbol oyununun ayak-top ilişkisi en ilkel haliyle bir nesneyi bedeninin en uygun bölümü ile ve en doğal şekilde “tekmeleme”, itme, dürtme davranışıdır… Çocukların ilk güdüsel davranışlarından birisi de budur. Hatta öyle ki, 9 ay-1 yaş civarına kadar bebeklerin refleks hareketleri içinde ayak refleksleri önemli yer tutar.

Dememiz o ki; futbol oyunu ile insan gelişiminin biyolojisi arasında ciddi bir ilişki ve bağ vardır. İnsanlar sonradan bir şeyi çok seviyor ve izliyorlarsa, o şey her neyse onu yapabiliyor oluşlarından veya yapabileceklerine ilişkin hislerinden dolayıdır. Futbolu öncelikle bir oyun olarak çok seviyoruz. Çünkü oyunlar eğlencelidir. Oyunlar keyif verir. Eğlenceli olmayan ve keyif vermeyen hiç bir etkinlik zaten “oyun” değildir. En az bunlar kadar önemli olan başka bir şey, bir etkinliğin “oyun” olmasını sağlayan gösterge, sürecin ve sonucun önceden kestirilemez ve tahmin edilemez olmasıyla ilgili oluşudur. Özetle futbol bir oyun olarak da fevkalade güzel bir oyundur. Çünkü eğlenceli, keyifli ve tahmin edilemez hareketler süreci ve sonucu önceden bilinmiyor oluşu onu “fevkalade” yapar.

Futbolu sevmek için bu kadarı bile yeter aslında. Ama futbolu öznel kılan ve çok daha fazla seviliyor olmasına kılan başka bir boyutu daha var. Çünkü yukarıda anlatılan unsurların hepsi diğer spor dallarında/oyunlarında da var. Futbol öznel kılan ve oyun olarak oynanabilirliğini hem kolay hem de farklı kılan özellik yukarıda değinerek geçtiğimiz ayak ile oynanıyor olmasıyla ilgilidir. Diğer tüm takım-spor oyunlarında el kullanılırken, futbol oyununda asıl ve esas olarak ayağın kullanılıyor olması önemli bir farklılık ve öznel bir çekicilik nedenselliğidir.

Unutmayınız el ile oynanan pek çok spor dalı oyununda, teknik beceri düzeyi çok önemlidir. O teknik beceri gerekliliği olmadan o oyun olması gerektiği düzeyde oynanamaz. Örneğin basketbol, voleybol, hentbol böyledir. Bu şu demektir; Nesne-el koordinasyonu gerektiren tüm etkinlik ve oyunlar “ince kasların” gelişmiş ve kullanılabilir olmasını gerektirir. Dolayısıyla küçük yaşlarda bu tür spor oyun dalları pek popüler ve eğlenceli olamamaktadır. Çare fileyi veya potayı küçülterek çözümlemek olarak düşünülse de, yine de küçük kaslar (ince kaslar) yani hareketi beceriye dönüştürecek kaslar henüz gelişimini tamamlamadığı ve sinirsel ağlar olması gerektiği düzeyde oluşmadığı için söz konusu oyun olması gerektiği ölçüde oynanamamaktadır.

Futbol oyunu ise bu anlamda çocuklar için daha kullanışlı ve daha kolay uygulanabilir bir hareket ve davranışlar kolaylığı sağlar. Çünkü öncelikle bacak ve ayak ile bir nesneye dokunma, itme, tekmeleme ve vurmak için bacak, ayak ve ayak parmak kaslarının ince kas dokusunun olması gerektiği düzeyde gelişmiş ve sinir ağları ile örülmesinin tamamlanmış olmasına ihtiyaç yoktur. İşte bu kolaylık, futbol oyununa yönelimi arttıran biyolojik bir neden olarak futbolu daha kullanışlı ve popüler kılan gerekçe olsa gerekir.

İşin bir sosyolojik, ekonomik ve kültürel boyutları ise elbette en az gelişim psikoloji kadar etkilidir. Ama işin başlangıcı ve futbola eğilimin biyolojisi sonraki süreçte, işin toplumsal, kültürel boyutları ile örtüşmesi ve etkileşimi ile yön ve hız kanmaktadır. Hele hele işin pazarlama boyutu ise daha başka serüvenler ve yönelimler doğurmaktadır.

Düşününüz, futbol oyunu için gereken alanın ilk başlangıçta naylon veya plastik bir toptan, bir duvardan ve boş bir alandan ibaret olması, çocuklar için müthiş bir avantajdır. Bununla birlikte kendini ifade etme, kendini gerçekleştirme açısından çocukların ihtiyaç duydukları motor davranışlar, küçük yaşlarda tamamen kaba kas veya büyük kas dediğimiz kas gruplarının aktive edilmesi ile gerçekleşir. Futbol oyunu tekmeleme, koşma, yuvarlanma, kalkma, vurma gibi büyük kasların daha çok aktive etme ihtiyacının diğer oyun sporlarına göre daha kolay karşılandığı bir oyundur. Yüzmeden sonra yapılabilirlik ve vücudun tamamını kullanabilir olma ihtiyacına en iyi yanıt veren bir oyun olma özelliğini ve kolaylığını içinde barındırır.

Dahası da var elbette. Ama bu kadarı dahi “insanlar neden futbola daha fazla ilgi duyar” sorusunun gelişimsel nedenselliklerini açıklamaya yetmektedir. Unutmayalım, insanlar sadece seyirlik düzeyi yüksek olduğu için değil, yapabilirlik düzeyi yüksek ve yapmış olabilirlik deneyimleri yüksek oyunları daha çok severler ve seyrederler. Çünkü aynı zamanda bir “hissediş” meselesidir de…

Futbol içgüdüsel anlamda insana en çok hitap eden ilk spor dallarından birisidir. Tıpkı yüzme gibi. Kapitalizmin endüstriyel futbolu neden ve nasıl yarattığının cevaplarından birisi de insanların bu spora ve oyuna talepkâr oluşlarının paraya tahvil edilmiş olmasıyla ilgilidir. Aynı kapitalizm tüm dünyada futbol kadar başka hangi sporu ve oyunu be denli endüstrileştirebilmiştir ki?

Tüm dünya insanları ve insanlık adına böylesine uygun, kullanışlı ve güzel olan bir oyunu ticarileştirmenin ve bir sömürü aracı yapmanın önüne geçmek için ne yapılabilir. İlk etapta futbolu piyasalaştırmaktan kurtarmak gerekir. Bunun için bu oyunun herkesin, her yerde oynayabileceği “toplumcu bir spor” haline getirmek gerekir. Okullar, semtler, sokaklar futbol oyununun kültürel ve geleneksel uygulama alanlarına dönüştürülmelidir. Kulüpçülüğü ve taraftarlığın yerini, yani müşteri olmanın yerini futbol oyun severliği ve futbol oyunu oynayabilen etkin bireyleri almalıdır. İnsanları “futbolcu olmak” değil, futbol oyunu oynamak gerçekliği ile buluşturduğumuzda, onları müşteri olmaktan kurtarmak da kolaylaşır. Dahası fanatik taraftarlığın ve kişiliksiz bir aidiyet ihtiyacının, hayata ilişkin doyumsuzluğun ve kendini ifade edememişliğin “toplumsal anomali” şeklinde dışavurumu olduğundan hareketle, insanların “futbol” ile olan sağlıksız ilgisini, zamanında “futbol oyunu” ile ilgiye ve ilişkiye dönüştürmeyi başardığımızda daha sağlıklı hale getirmek mümkün olabilecektir.

Kaynak: https://www.blogger.com/blogger.g?rinli=1&pli=1&blogID=4649299131961244532#editor/target=post;postID=4985734663634322387

OYUN HIZI

2019 yılı süper kupa finalinde Liverpool-Chalse maçını izliyoruz.
Ya da Barcelona'nın, Ajax'ın herhangi bir maçını izliyoruz...

Özetle: Top ile hız + Top ile oynama hızı= Oyun hızı...

Artık futbol oyunu tamamen oyun hızı veya hızlı oyun haline dönüşmüş durumda...

Bütün iyi ligler ve iyi takımların futbolu böyle...

Dolayısıyla altyapı eğitimlerinde çocuk ve gençlerin eğitiminde

1. Top ile hareket hızı eğitimlerine ve
2. Top ile oynama hızı eğitimine
öncelik, önem ve ağırlık vermek gerekecek...

Bir beceriyi doğru yapmak artık tek başına bir anlam taşımıyor...

Doğruyu hızlı yapmak da gerekiyor...

Oyun hızı artık sonucu etkileyen temel belirleyici bir faktör olmuş durumda...

Tekrar etmek... Ama nasıl bir tekrar?

"Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır" der Aynştayn...

Çalışkanlık aynı şeyleri gereğinden fazla ve sürekli tekrar etmek demek değildir.

Aynı şeyleri defalarca tekrar etmek sadece tekrar edilen şey her ne ise o şey ile ilgili beceri sağlar. Ama o beceri sadece o şey ile ilgili bir beceridir ve başka durumlara ve koşullara transfer edilmesi ve çok daha önemlisi "entegre" edilmesi mümkün olamaz.

Onun içindir ki,

1. Bazı davranışlar beceriye ulaştığında, onun tekrar edilme ihtiyacı birmiş demektir.

2. Bazı davranışları oyun ile ilgili diğer davranışlardan bağımsız tekrar etmek veya ettirmek çoğu zaman oyun ile ilgili istenen beceriler toplamı başarısını sağlamaz.

3. Bu bakımdan eğer derdimiz ve amacımız "oyun eğitimi" bütünlüğü ise oyun eğitimi bütüncül olarak ama düzeyi ve içeriği kolaylaştırılmış olarak başlamalı, ilerleyen süreçte özel ve öznel parçalar üzerinde özel tekrar çalışmaları ihtiyaca binaen düşünülmelidir.

TECRÜBE NEDİR?

(1)

Tecrübe sadece deneyim demek değildir.
Deneyim veya yaşamış olmak tecrübeli olmak anlamına gelmez.

Tecrübe, "yaşayacak olduğun bir durum karşısında, yaşamış oldukların ile ne yaptığındır".

Dolayısı ile daha fazla yaşamış bir kişi, daha az yaşamış bir kişi kadar tecrübeli olmayabilir. Veya daha az deneyim ile daha fazla tecrübe kazanılmış olunabilir...

Peki, bu konuya neden değindik?

Çok sık duyduğumuz cümlelerden birisidir;
"Bilmem kim, gençlere tecrübelerini aktardı" şeklinde...
Veya "takımın yaşlı oyuncusu, diğer oyunculara tecrübesi ile yol gösteriyor" gibi..

Tabi mümkün değil...

Aktarılan şey bilgi olabilir.
Anı olabilir..
Ama tecrübe değil... Tecrübe aktarılmaz, edinilir. Ve tecrübe edinmek demek de sadece deneyim demek değildir.
Tecrübe deneyimi dahi aşan bir şeydir.

Deneyimlerin yeni bir durum karşısında işe yaramasıdır tecrübe...
Bu aktarılabilir mi? Elbette hayır...
Kazanılabilir mi? Elbette...

Bir genç oyuncu, daha yaşlı bir oyuncudan daha tecrübeli olabilir.
Çünkü oyun içinde yaşadıkları ile oyununu geliştiren kişi her kim olursa olsun bir önceki yaşamış olduğunu kullanıyor demektir ve bunun adı tecrübedir.

Onun için eğitmenlerin, antrenörlerin ve teknik adamların tecrübeli olup olmamasından ziyade, işini iyi yapıp yapmaması ve daha önemlisi işi ve mesleği konusunda donanımlı ve yeterli olup olmaması daha önemli ve değerlidir.

(2)
TECRÜBE ÖYLE SANILDIĞI GİBİ YAŞ DÜZEYİ İLE ELDE EDİLEN BİR ÖZELLİK DEĞİLDİR...

Tecrübe deneyimle elde edilen ama tek başına deneyim olmayan, deneyimin sonucunun bir sonraki deneyim için yararlı ve doğru kullanılabilmesidir.

Çocuklar da tecrübe sahibi olur.

Örneğin topa vuruş deneyimlerinden yola çıkarak topa daha doğru ve olması gerektiği gibi vurabilme sonucuna ulaşma tecrübedir.

Eğitim psikolojisinde "edimsel koşullanma" bir öğrenme kuramı vardır.

Hayvanlar ve insanlar herhangi bir davranışın sonuçlarına bakarak o sonucun kendisine yarar sağlayıp sağlamadığından yola çıkarak o davranışı ya terk ederler veya tekrar yapmaya devam ederler.

Elimizi yanan sobaya değdirmeme davranışı çoğunlukla bununla ilgilidir.

Edimsel koşullanma bir anlamda insana ve hayvanlara "tecrübe" sahibi yapar...

O halde tecrübe deneyim sonuçlarından yola çıkarak sonraki deneyimlerimizi daha doğru ve amaca uygun yaşamamızı sağlama özelliği veya becerisidir..

Sürekli deneyim yaşadığı halde aynı yanlışı yapmaya devam etmek tecrübe edinemeyenlerin olumsuz özelliklerinden birisidir..

8 Ağu 2019

"SOSYAL KAYTARMA" NEDİR?

Kişilerin grup içerisinde yaptıklarından, kendilerini daha az sorumlu hissetmesini sağlayan düşünce veya hissiyat, psikolojide "sosyal kaytarma” olarak tanımlanmaktadır.

Bu bağlamda sporda ve özellikle futbolda fanatik davranışların veya vandalizm düzeyindeki davranışların aktörleri olan kişilerin, ertesi gün kendilerini suçlu hissetmeme düşüncesinin altında "sosyal kaytarma" olgusu olsa gerek..

Sosyal kaytarmaya futbol dünyası açısından verilebilecek en iyi örneklerden birisi de "şiddet ve aidiyet" olgusu üzeriden sözde kendini bir kulübe ve takıma ait hissedenlerin birlikte yol açtıkları şiddet davranışlarından dolayı bir suçluluk duymamaları bir yana bundan gurur duyma eğilimine girmeleridir.

Son olarak sosyal kaytarmaya futbol dünyası ile ilgili vereceğimiz son örnek, futboldan milyon dolarlar kazanan teknik adamların, on yıllardır en iyi yerlerde, en iyi konumlarda ve görevlerde bulunmuş kişilerin Türkiye futboluna evrensel düzeyde katkı sunacak taktik bir model, bir oyun anlayışı veya kurgusu geliştirememiş ve getirememiş olmalarını ve bu duruma ilişkin kendilerini sorumlu hissetmiyor oluşları "sosyal kaytarma" nın tipik örnek davranışlarından birisidir.

Kaytarma kavramı ve davranışı uygarlaşmamış ve demokrasi kültürünün egemen olmadığı toplumsal yapılarda çok görülür. Kaytarma iş ve sorumluktan kaçma, gizlenme, gözden uzak olma demektir.. Sosyal kaytarma ise kaytarmaya istinaden aktif olma gibi görünse de öyle değildir. Yine gizlenme, bedel ödememe, yine sorumluluk almamanın davranış biçimlerinden birisidir.

ÇOCUKLAR İÇİN "OYNAMAK" ÖNCELİKLİ VE TEK TERCİHTİR

Akademi gelişim ligi olsun, diğer bölgesel ve yerel altyapı ligleri olsun ya da altyapı turnuvalarındaki müsabakalar olsun, çocuklara ve gençlere şöyle bir soru sorsak ne yanıt alırız?

Çocuklar maçı oynamadan 3-0 almayı mı istersiniz? Yoksa oynayalım mı?

İnanın hepsi de oynamayı seçeceklerdir..

Çünkü futbolu oyun kılan şey sonucu değil, onun oyun oluşudur..
Oynamak oyundur, Oyun ise oynamaktır...

Bunu anlamadığımız ve sonuca veya kazanmaya odaklandığımız sürece çocukları anlamamız mümkün olmadığı gibi, futbolu da anlamamız mümkün değildir...

Çünkü futbol her şeyden önce bir oyundur.
Ve oyunlar ise oynanmak içindir...

ALTYAPI KURUMLARINDA DERT SADECE ALTYAPIYA İLİŞKİN BİR DERT DEĞİLDİR

ALTYAPILAR VE ALTYAPI EĞİTİMLERİ İÇİN;

1. Bir grup görüş, "Önce Veliler eğitilmeli" derken,
2.Bir diğer grup görüş ise " Önce Antrenörler eğitilmeli" diyor.
3. Esas itibariyle de asıl amaç ve iş alanı bilindiği üzere "Çocukların Eğitimi"...

Lakin öncelikler, eksikler, önermeler bitmiyor;

4.Tesis önemli ve öncelikli diyenler var,
5. Eğitim içeriği ve niteliği diyenler var,
6. Mali sorunlar diyenler var,
7. Yönetim ve Organizasyon sorunlu diyenler var,
8. Önem ve değer verilmediğini söyleyenler var.....

Özetle demek ki, Türkiye Spor ve Futbol Altyapıları sorunları, eksikleri ve yanlışları olan bir alan.

Ama çözümsüz mü?
Değil...

Lakin çözüm tüm yukarıda sıralananların tek tek düzenlenmesi ve yanlışlarının veya eksiklerinin giderilmesi şeklinde gerçekleşmeyecektir.

Çünkü sayılanların hepsi bir bütündür ve çözümü de bütünsel olarak gerçekleşir.

O bütünselliği sağlayacak olan şey ise altyapı-üstyapı ilişkisinin organik olarak spor ve futbol politikasının ana ekseni ve temeli üzerine inşa edilerek gerçekleştirilmesidir....

Üstyapılar dönüşmeden veya dönüştürülmeden ya da zihniyet olarak ele geçirilmeden, altyapıların çözümsüzlüğü asla son bulmayacaktır. Altyapıların üstyapıya hakimiyeti demek altyapı ideolojisinin yani zihniyetinin üstyapılarda egemen olması demektir...

Çok karışmasın, bağlayalım;

Üstyapılar ve üstyapı kurumları kendiliğinden değişmez, dönüşmez ve yerini asla terk edip gitmez..
Altyapılar böyle olmaya zorlar... Ama bu toplumsal yapı ve sosyoekonomik düzen ile ilgili bir şeydir...

Görüldüğü üzere mesele giderek toplumbilim meselesi olmaya başladı ki, zaten mesele de tam olarak bir toplumbilim meselesidir. Sporda ve futboldaki durum da tam olarak böyledir.

Üstyapılar dönüşmedikçe veya dönüşmek zorunda kalmadıkça altyapılar işlevsel değildir....

Dahası üstyapılar düzenlenmedikçe altyapılar eksik, yanlış veya işlevsizdirler.

Tıpkı içinde yaşadığımız çıkmaz durum gibi....

BEBEKLER, ÇOCUKLAR VE GELİŞİM ÜZERİNE BİR KAÇ NOT

“Beyin gelişiminin hızlı olduğu ilk 3 yaş bu konuda en önemli zaman dilimidir. Bu yaşlarda mümkün olan en yoğun şekliyle eğitim almalıdırlar. ” Kaynak: Eğitimpedia

Yukarıdaki cümle elbette doğrudur.
Ama gelişimi iyi anlamakta çok yarar var.

"Beyin gelişim" beynin biyolojik olarak gelişimi dışında yani morfolojik yapısının gelişimi dışında, onun işlevsel kılacak olan biliş/düşünüş gelişimi de söz konusudur.

Bebekler genel olarak 9. aydan itibaren refleks olan bir çok hareketi artık istemli yapmaya başlarlar.

3 yaşına kadar bebekler ne kadar fazla (ama düzeyli ve rahatsız edici olmayan) dokunsal, işitsel ve görsel uyaranlara maruz kalırlarsa beyin fonksiyonları yani beynin kaydetme, çözümlemek üzere depolama, algılama ve anlamlandırmaya çabalama çabaları ve fonsiyonları da o kadar uyarılmış olur.

Uyaranlar reaksiyon vermenin ön koşuludur.
Ne kadar çok uyaran olursa o kadar çok tepkiler vermeye çabalayacak olan bebeğin beynini ilgili bölümlerindeki sinir hücreleri hareketlenmeye başlar.

3 yaşına kadar sadece beslenen ve altı temizlenen bir bebek ile, 3 yaşına kadar bunlara ilaveten sevgi, şevkat, yanında annenin ve yakınların dokunmalarına, seslerine, görüntülerine maruz olan çocuğun bilişsel açıdan beyin gelişimi arasında farklar oluşmaya başlar.

Örneğin 3 yaşına kadar oyuncak, özellikle banyo süresince küvette su ile oynama, evde hareket serbestliği, farklı oyuncak ve ebeveynleri ile yoğun iletişim uyaranlarına maruz kalan çocukların 4, 5, ve 6 yaşlarındaki motor gelişimleri başta olmak üzere, bilişsel ve duygusal gelişimleri hep daha önce olacaktır.

Umuyoruz ne demeye çalıştığımız anlaşılmıştır.

Evet futbol ve diğer spor dallarına yönelik eğitimler belki çok sonraları başlar....

Ama çocukların 0-3 yaşlarına kadar olan sağlıklı ve ideal yaşam biçimleri onların ileride futbolcu, mühendis, iyi insan olup olmayacakları ile ilgili ciddi yatırımların yapılmasının ilk dönemleridir.

Özetle 3 yaşlarına kadar bebeklerinizle çok fazla zaman geçirin. Onlara dokunun, dokunmalarını sağlayın. Bu algılamanın ilk aşaması olan hissederek algılama ve anlamayı sağlayacaktır. Bu konuda zararsız her türlü araç gereç ve özellikle su yanında çevresindeki her ses, ışık, nesne onun tepki geliştireceği "uyaran" demektir.

3-6 (7) yaş arası ise, bir insanın geleceğine yatırım için 2. önemli yaş dönemidir.

Bu süreçte ise biricik ve anahtar iş, görev, uyaran ve eğitim "hareket" etmeyle ilgili her şeydir.
3-7 yaşlarında çok fazla, çok çeşitli ve hareket etme uyaranları ve davranışlarına maruz kalan, bu fırsatı olan çocuklar 8 yaşından itibaren inanılmaz düzeyde "hazır olma" gelişimini elde etmektedirler.

3-7 yaş çocuklarının dünyası asla ev içi, sınıf içi, dar alan, kısıtlı alan olmamalıdır.
Yer değiştirmek hareketleri, dengeleme hareketleri, nesne kullanımı gerektiren hareketlerden oluşan binlerce davranış çocukları bedenen de , aklen de, ruhen de hayata her türlü eğitim hayatına inanılmaz düzeyde hazırlayacaktır.

Sonrası mı?
Sonrasını biliyoruz ve yaşıyoruz zaten...

Ama sonrası için sihirli yaşları şöyle yazalım ama ayrıntılara girmeyelim.... Daha öne çok kez işledik çünkü..

* 8-9 yaş,
* 10-12 yaş,
* 13-15 yaş,
* 16-18 yaş....

U 19 Yaş Avrupa Şampiyonası ve bir kaç not

19 YAŞ ALTI AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI YARI FİNAL TAKIMLARI VE GÖRMEMİZ GEREKENLER

2019 Yılı 19 Yaş altı Avrupa Futbol şampiyonası sonuçlandı.

Fransa, İspanya, Portekiz ve İrlanda'nın yarı finale değin yükseldiği şampiyonada İspanya 19 yaş altı takımı şampiyon oldu...

Şampiyonun kim veya hangi ülke olduğundan çok daha önemlisi ve üzerinde durulması gereken fotoğraf yarı finale kalan takımların kimler olduğudur.

İspanya malum...Altyapı konusuna çok ciddi bakan bir ülke ve bir ekol.
Portekiz ise neredeyse futbol insanı üretim ve geliştirme merkezi gibi bir ülke.
Fransa keza futbolda altyapı eğitim modeli oluşturacak denli gelişmiş bir futbol ülkesi.
İrlanda'ya gelince tüm olumsuz koşullara rağmen, ülke olarak da futbol olarak da kendi kimliği olan bir ülke...

Ama çok daha önemli bir şey daha var.
Fransa, İspanya, Portekiz ve İrlanda'nın futbol kulüplerini inceleyiniz. Bu ülkelerde de yabancı sınırlaması veya kotası yok... Ama kulüplerinde oynayan yabancı oyuncu sayıları, aynı anda sahada oynayan yabancı oyuncu sayıları Türkiye ile tam tersi bir durumu yansıtmaktadır. Bir kaç kulübü dışarıda bırakırsanız neredeyse bütün kulüplerde takımın en az yarısı altyapılardan gelen oyunculardan oluşmaktadır.

Yarı finale kalmış olan söz konusu dört ülkenin altyapılarına verdikleri önemi biraz araştırınca öğreniyoruz ki;

1. Çocuklar her an ve her yerde altyapılara ulaşabiliyorlar. Yeteneksiz diye kabul edilmeme sorunu yok... Yetenekliler zamanla başka kategorilere ayrılıyor ve yönlendiriliyorlar.

2. Tesis sorunları yok.

3. Kulüp bütçesi, yerel yönetimler ve federasyondan bütçesinden altyapılara çeşitli kalemlerde ödenekler var.

4. Altyapı antrenörlerinin asıl işi ve mesleği "altyapı antrenörlüğü"..

5. Üstyapı takımlar mutlaka altyapı oyuncuları için yer ve kadro açmakla mükellefler.

Diyeceğimiz o dur ki; Hayatta hiç bir şey tesadüf değildir.
Ve diyeceğimiz o dur ki; taşıma su ile değirmen dönmez.

Döndürülür diyenler elbette olacaktır. Ama eğer başka finansman kaynaklarınız yoksa, başka gelir alanlarınız ve araçlarınız yoksa mümkün değildir.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...