17 Haz 2019

YAŞI BÜYÜK OYUNCULAR OYNATMAK

ALTYAPI MÜSABAKALARINDA SORUN; "İLLA Kİ ŞAMPİYON OLMAK"...
ALTYAPI MÜSABAKALARINDA KANAYAN YARA; "TAKVİM YAŞI MESELESİ"...

Altyapılar gelişme ve geliştirme yerleri ve süreçleridir.
Kazanmak ve şampiyon olmak için her şeyin mubah olduğu yerler ve süreçler değildir.

Hadi kazanmanın önemli olmasına ses çıkarmayalım. Ama kazanmak için her şeyin mubah olarak görülmesi asla kabul edilebilir bir şey değildir.

Biliyorsunuz altyapılarda, yaşı büyük çocukların bir takım yollar ile alt yaş gruplarında yer almalarının sağlanması Türkiye sporu ve futbolunun en büyük problemlerinden birisidir.

Ama bu arada unutmayalım ki, bazen aynı yaş grubundaki çocuklar farklı boy, kilo, güç ve dayanıklılık düzeylerinde olabiliyorlar.

Aşağıda bir altyapı antrenörünün, bu konuda feryadı ve buna ilişkin ilettiği mesajları var.

Biz öncelikle bir eğitim sayfası olarak bu feryadı sayfamıza taşımamızın nedeni, eğer varsa kuralsızlığın, yanlışlığın karşısında, çocukların yanında olmanın sorumluluğu gereğidir.

Derdimiz altyapıların daha masum, daha çocukça ve daha ilkeli, daha duyarlı ve daha insani olması gerektiğine ilişkindir.

Altyapı antrenörü Çetin Tekin bize ilettiği mesajda;

"Osmaniye U14 liginde şampiyon olduk. Bölge Şampiyonası için Hatay bölgeye gittik. Orada X takımı ile müsabaka yaptık.
Rakibimizin oyuncularının kimlik yaşları 14 gözüküyordu. Fakat çocukların arasında 14 yaş üstünde olan bazı çocuklar mevcut olduğu izlenimi edindik.
Rakibimizin 18 kişilik kadrosundaki 10 oyuncunun doğum tarihi '1 Ocak 2005' olarak görünüyordu. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Ayrıca bu vesile ile şunu da belirtmek ve üzerinde düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim; Altyapı gelişim liglerinde sadece yaş kriteri değil "yaş ve fiziksel eşitlik" kriteri uygulanmazsa, altyapılardaki eğitim süreçleri iri yarı oyuncuların yer aldığı bir sürece dönüşecek ve ilerisi için çok ümit veren, yetenekli ve istekli çocuklarımız heba olacaktır"..

Antrenör arkadaşın iletisi bu şekilde...

Elbette söz konusu kulübü ve takım ile herhangi bir değerlendirme yapmamız hem ahlaki hem de hukuki olarak mümkün değil... Temennimiz her şeyin usulüne uygun olduğu yolundadır.

Onun içindir ki, kimseyi itham etmeden sadece Türkiye sporunda ve özellikle futbolunda gelişim adına kanayan bir yaraya işaret etmeyi bir görev sayarız.

İlgililer on yıllardır Türkiye sporunda en büyük sorun olan bu "takvim yaşı meselesin" bir türlü rayına oturtamamıştır.

Geleceğimiz olan çocuklar için o günü kazanmak veya şampiyon olmak, bazen hem kendileri için hem diğer takımdaki oyuncu adayları için geleceği yitirmek demek olabilir.

"Altyapılarda Yetenek Seçimi" Adı Altında Yaşananlar

KANAYAN YARA ve GİDEREK BÜYÜYEN, TEDAVİSİ ZORLAŞAN BİR HASTALIK: FUTBOLDA ALTYAPI SEÇMELERİ

Farkındaysanız son günlerde bu konuda bir hayli paylaşım yaptık. Nedeni ise gerçekten bu seçmelerin ve seçme adıl alındaki istismarların ve yanlışların son bulması gereği içindir..

Bir ülkede bazı şeyler kontrolün dışına çıktığı zaman, orada kural, ilke, yasa ve etik değerler kaybolur..

Örneğin bir ülkede futbol gelişimi ve organizasyonu ve denetimi tüm ayrıntıları ile o ülkenin "futbol yönetimi" ile ilgili kurum ve birimlerinin tasarrufunda olmalıdır.

Kurallar ve ilkeler herkese eşitçe uygulanmalı ve denetlenmelidir.

Dahası bir ülkenin genç futbol kuşaklarının geleceği ve yönetimi asla ülke futbol yönetiminin ilgisi dışında bir alan olmamalıdır.

Siz, örneğin İzlanda, Almanya, İngiltere, Portekiz, Hollanda, Belçika veya herhangi bir spor ve futbol ülkesinde, o ülkenin çocukların futbol ile ilgili geleceklerinin, o ülkenin federasyonlarının bilgisi ve ilgisi dışında yürüdüğünü sanıyor musunuz?

Mümkün değil böyle bir şey...

Çocukların futbol gelecekleri eğer istiyorlar ise asla birilerinin keyfine ve inisiyatifine bırakılmaz.

Serbest piyasa demek, herkesin kontrol dışında istediği gibi at koşturması demek değildir.

Bir ülke eğer futbola yatırım yapacaksa işi, tesadüflere ve başıboş ilişki ve süreçlere bırakmaz.

Kontrol, yönetim, organizasyon ilgili birim ve kurumun sürekli gözetim ve denetimindedir.

Bu ülke aşağıdaki örnekler devam ettiği sürece bir futbol ülkesi olmaz. Futbolun ülkesi olur. O da pazar demektir zaten...

BİR VELİ ÇIĞLIĞI DAHA...

Bakınız adının yazılmasını istemeyen bir veli daha nasıl feryat ediyor.

"Saygı değer hocam ismimin açıklanmasını istemiyorum. Bunu özellikle rica ediyorum.

Benim oğlum 2018-2019 sezonunda amatör kulüpte oynadı. PTT 1.lig ekibine seçildi. Seçmelere giderken amatör kulüp 'evladımız canımız' diyerek çocuğu bana teslim etti, kulüp evladımı beğendi ve lisansını getir dedi. Amatör kulüp ise benden lisans parası olarak 3000 tl istedi.

Sonra X kulübünün seçmelerine davet edildik ve orada kalabilmesi için "jip anahtarı" istediler ben asgari ücretle çalışan insanım, nasıl verebilirim. İşte her şey bundan ibaret. Oğluma kulüp arıyorum. Mevcut kulübü kapasitesinin altında"

Biz "Futbolda Altyapı Eğitimi" olarak ilgili kişiye,
"Çok karışık ifade etmişsiniz. Çok iyi anlayamadık doğrusu. En başından ve daha çok bilgi ile tane tane yazar mısınız" dedik...

O da tekrar şunlar yazdı;

"Hocam merhabalar.
Benim oğlum Amatör spor kulübünde 4 yıl futbol oynadı ve bir takım seçmelere gittik. X kulüp seçmelerine gittiğimizde tamam bu çocuk bizde oynayabilir denildi. Fakat benden yüklü miktarda para talebinde bulunuldu. Ben asgari ücretle çalışan bir aileyim, demek istediğim bizim evlatlarımız futbolcu olabilmesi için illaki varlıklı ailemi olmamız gerekiyor?.

Akabinde Amatör kulüp istediğiniz seçmelere gidebilirsiniz bu çocuk evladımızdır dedi ve PTT.1.lig ekiplerinden birisi beğendi ve lisansını getirmemi istedi, doğal olarak bunlar alt yapı da oynayan çocuklar, lisansı istediğimde ise amatör kulüp benden 3000 tl almadan vermem dedi. Çaresiz kredi çektim ve lisansı aldım.

Spor camiası bizlere hiç acımıyor hocam, mevcut kulübü açıkça bana senin oğlun burada harcanmasın daha iyi yerlerde denemelisin dedi. Fakat denemelere gitmek istiyorum, fakat hepsi para istiyor. Şimdi ben yoksul bir aile isem evladım yok mu olsun?
Hocam bana bir yol gösterin, Allah rızası için. Pazar günü X kulüp seçmeleri var ve 150 TL istiyorlar. Bu gidişata dur demek lazım. Bilmem anlatabildim mi hocam?"

Çocuk ve Eğitim

“Bir çiçek açmadığında, yetiştiği çevreyi düzeltirsin, çiçeği değil” der Alexander Den Heijer...

Şimdi alınız bu düşünceyi çocuğa ve eğitime yönelik ilişkilendiriniz.

İlişkilendirmede göreceğiniz şey şudur;

Bu ülkenin en büyük sorunlarından birisi, düzeltme hastalığıdır...

Örneğin çoğu zaman çocukları düzeltmek peşindeyizdir.
Oysa genel olarak sorun çocuklarda değil, düzeltme peşinde olan eğitim ve eğitimcilerdedir.

Çocuk gelişmiyor ise neden suçu hep çocuklarda arıyoruz?
Neden çocuk gelişmiyor olmanın esas öznesi oluyor?

Oysa daha kolayı ve daha basiti eğitimi sorgulamak ve değiştirmek değil midir?

Eğer bir toplumda var olan eğitim sistemi, o eğitimi alan insanları barışçıl, sağlıklı, yaratıcı, sevecen, üretken ve çalışkan kılmıyorsa sorun insanlarda değil, eğitim ve eğitim ile ilgili diğer faktörlerdedir.

TEKRAR ETMEK (YİNELEMEK), VE SINAMAK, DENEYİMLEMEK ÜZERİNE

Deneyimlemek öncelikle "yaşamak" demektir.
Başlangıcı "sınamaktır."

Yazmak, konuşmak, düşünmek ve bedensel olarak devinmek gibi davranışlar önce sınanır. Yani ilk kez yapılır. Sınama, yani ilk kez deneme "deneyimlemek" demektir.

Deneyimlemek (yaşayarak öğrenmek) farklı şeyleri sınamak ve dolayısıyla farklı şeyleri yapabilmeyi sağlama yoludur.

Ama aynı şeyleri, aynı şekilde yapmak, sınamak ve dolayısıyla da deneyimlemek olmaz.

Yaşayarak öğrenmek elbette en etkili ve kalıcı öğrenme biçimidir.

Ama deneyimlemek demek aynı şeyleri, aynı şekilde yaşamak demek değildir. Bunun "yinelemektir". Yinelemek ise tekrar emek demektir.
Tekrar ise sadece tekrar edilen şey ile ilgilidir. Gelişim sağlamaz. Beceri sağlar.

Beceri ise tek başına gelişim demek değildir. Gelişimin ayaklarından ve göstergelerinden sadece birisidir.

Eğitimde içine düştüğümüz en büyük hatalardan birisi çocuklara yaşayarak öğretme adına aynı şeyleri, aynı şekilde yinelemelerini istemektir.

Oysa deneyimlemek öncelikle yeni şeyleri yaşamak demektir.
Bir ölçüde ve bir yere kadar bir şeyi farklı koşullarda yaşamak deneyimlemek olur.

Yeni bir şey sınandığı, farklı bir koşulda tekrar sınandığı ve amaca uygun gerçekleştirildiği an deneyimleme biter. Tekrar başlar.

Sporun bütün dallarında ve elbete futbolda onca çabaya karşın arzulanan gelişimin sağlanamıyor oluş nedenlerinden birisi de, eğitim uygulamalarında çocuklara "deneyim" yerine daha çok yineleme yaşatıyor oluşumuz ile ilgilidir.

Çocuklar yaş gruplarına özgü ne kadar farklı davranış ve hareket sınarsa, deneyimledikleri davranışları ne kadar çok sayıda farklı ortam ve koşullarda deneyimlerse, çok daha özellikli ve çok daha yeterli hale gelirler. Yani gelişirler.

DENEYİM VE FUTBOL

FUTBOL POZİSYON VE POZİSYONLARDA AKSİYON OYUNUDUR.

DOLAYISIYLA FUTBOL "SÜREKLİ DENEYİM YAŞAYARAK GELİŞİM SAĞLANMASI GEREKEN BİR OYUNDUR"....

Çok çalışmak yetmez.
Verimli çalışmak, yani "deneyim" yaşamak ve yaşatmak gerekir.

Aynı şeyleri defalarca tekrar ederek çok çalışmak, deneyim yaşamak ve yaşatmak değildir. Aynı şeyleri defalarca çalışmak çok yönlü gelişim sağlanmaz.
Aynı şeyleri defalarca tekrar, sadece tekrar edilen şeyler konusunda beceri gelişimi sağlar.

Lakin futbol bir kaç şeyin beceri düzeyinde yapılmasına dayalı bir oyun değildir. Futbol oyunu çok fazla aksiyon gerektiren, bir pozisyon oyunudur.

Aynı şeyleri, aynı şekilde defalarca tekrar ederek, farklı sonuçlar ve farklı gelişimler beklemek, ya iyi niyettir veya eğitimcilik yetersizliğidir.

Tek yönlü, tek açılı, durağan, sadece simetrik, sadece asimetrik hareketlerden ve hep aynı şekilde oyunlara dayanan çalışmalar çoğunlukla zaman ve emek kaybı anlamına gelmektedir.

Pozisyon oyunu demek, oyun aksiyonlarının yüzlerce farklı biçimlerde ve olasılıklarda düşünülmesi, tasarlanması ve uygulanması olmalıdır. Verimli çalışmadan kasıt budur.

Özetle;
FUTBOL POZİSYON VE POZİSYONLARDA AKSİYON OYUNUDUR. DOLAYISIYLA ÇOCUK VE GENÇLERİN OLABİLDİĞİNCE ÇOK "DENEYİM YAŞAYARAK GELİŞİM SAĞLAMALARI" GEREKEN BİR OYUNDUR....

3 Haz 2019

Oyun Becerisi

OYUN ZEKASI MI? YOKSA OYUN BECERİSİ Mİ? "OYUN BECERİSİ" TANIMLAMASI İLE NEYİ KASTEDİYORUZ?

"Oyun zekası" olarak ifade edilen kavram aslında "oyun becerisidir"

Oyun becerisi sadece teknik beceri ve motor özelliklere sahip olmak ile elde edilecek bir beceri değildir.

Oyun becerisi; Oyun için gerekenleri yapma, yani bireysel, grup ve takım taktiği becerilerinin, bireydeki farklı şekillerde tezahür etme halidir.

Aynı eğitimi alan aynı yaşlardaki çocukların ve gençlerin ilerideki oyun becerileri farkını belirleyen şey, teknik-taktik becerilerin kendine özgü algılanışı ve pratiğe dönüştürürken bedensel olarak yorumlanışıdır.

Oyun becerisi klasik zeka ve IQ yüksekliği ile ilgili bir durum değildir.

Sahayı geniş görmenin, oyun akışını, hızını, yönünü değiştirmenin, oyunu birden fazla seçenekle oynayabilmenin bir tek açıklaması olabilir; Oyun becerisi...

İyi de nedir bu oyun becerisi;

Oyunu oynarken takım bütünlüğünü bozmadan, bencil olmadan, bireycilikten uzak bireyselci, inisiyatif alabilen, daha özgür ve daha bağımsız oynama eğilimi gösteren ve bu deneyimleri sonucu elde edilen "çok kurgulu oyun" yeteneğine ulaşmış olmaktır.

Oyun becerisi teknik beceri ve taktik beceri ile doğrudan ilgilidir.
Geliştirilmesi ise oyun içinde farklı roller verilmesi, rollerin değiştirilmesi, birden fazla rol verilmesi ama daha çok da oyun içinde "serbest oyuncu" statüsü ve sorumluluğu ve ayrıcalığı ile mümkün olabilmektedir.

BU FOTOĞRAF, BU EĞİTİM SAYFASI İÇİN ÇOK DAHA BAŞKA ŞEYLER İFADE EDER


Her şeyden bu fotoğraf, orta yaş ve üzerinde olan tüm erkekler için geçmişin taze veya bulanıklaşmış anıları ve yaşanmışlıklarını ifade eder...

Ama bu fotoğraf futbol adına ve daha çok da günümüzde çok sözü edilen ama işin pratiği açısından içi bir türlü doldurulamayan "futbolda altyapı" açısından daha çok şey ifade eder...

1. Çocuklar eskiden okullarda teneffüslerde ve öğle aralarında bolca top oynarlar, "üç korner bir penaltı" ve "5'de devre 10 biter" maçlar yaparlardı.

2. Kara önlüklü, beyaz yakalı okul kıyafetleri bir zamanlar futbolun en güzel formalarıydı.

3. Beyaz yakanın bir iliği açılır ve o beyaz yaka top sürenin ardından uçuşurdu.

4. Kimin siyah önlüğünde sökük veya yırtık varsa top oynadığını, kimin daha fazla söküğü ve yırtığı varsa, top ile en çok oynayanın o olduğunu anlardınız. Kimin dizinde yara çok ise, anlardınız ki en çok çelme takılıp düşürülen o'dur.

5. Bütün köylerde, bucaklarda, yani kırsaldaki bütün okullarda ve yerleşim yerlerinde çocuklar futbol oynarlardı. Futbol, çocukluğun geleneksel oyunlarından birisiydi.

6. Zamanın kasabaları ve daha büyümüş görece kentlerinde ise futbol tüm sevecenliği ve eğlence aracı olarak okulların bahçelerinde, sokaklarda, semt sahalarında ve arsalarda devam etti.

7. Çarpık kentleşme, yağma ve talan düzeni, çarpık kentleşme, göç, kırsalın yaşam alanı olmaktan çıkarılması, sözde modernleşme adına yaşam algısının ve amaçlarının değiştirilmesi, üretim ve tüketim ilişkilerinin çocukları doğrudan etkilemesi, yarışmacı ve elemeci eğitim sistemi ve daha bir çok neden, çocukları sokaktan eve kapatan, oyunu gereksiz zaman harcama olarak gören, futbolu her an her yerde oynanabilir oyun olmaktan çıkaran, çocukları yaşından önce olgunlaştıran, yeni yaşam biçimi sonucu her şey değişmeye başlamıştır.

8. Avrupa bunu sanayi toplumu aşamasında yaşadı ve aklı çabuk başına gelerek, çözümü çocukları yaşamın içine, sokaklara, oyun alanlarına ve kurumsallaşmış etkinlik merkezleri, kulüpleri ve rekreasyon alanları onların çok yönlü gelişimlerini yeniden sağlayarak çözdü.

9. Biz ciddi bir sanayi toplumu ve sanayi sonrası toplumu olmayı bilgi, bilinç ve kültürel düzeyde başaramadık. Çocukların eğitimini çok okul, çok ders, çok bilgiye bağladık. Oyunu unuttuk. Futbolu ise popüler kültürün ticari bir metası olarak tüketmeyi seçtik.

10. Siyah önlüklü, beyaz yakalı çocukların zamanına dönem çözüm değil elbette. Ama çözümün anahtarı orada.

11. Çocukları spora ve futbola önce sayısal oran olarak ulaştırabilmekte. Futbolu eğlence unsuru bir oyun olarak herkesin her zaman ulaşabileceği bir etkinlik haline getirebilmekte.

12. Buradan çıkacak ve yürüyecek olanları ise eşitçe ve adilce gelişmeye devam edebilecekleri yerlere yönlendirebilmekte.

Not: Küçük bir yaşam notu; Yıl 1960'lı yılların ikinci yarısı...
Bugün Messi neyse ve nasıl top oynuyorsa, o yıllarda bizim köy okulunun bahçesinde, topu aldığı zaman herkesi çalımlamadan gol atmayan Zaza Mehmet de oydu ve aynı topu oynuyordu. Babasının zaza marka motorsikletinden dolayı atfedilen lakabı ile "Zaza Memed", top ayağına aldığında, biz karşı takımda oynayan herkes, çalım yemekten korkar, üstüne gidemez, o çocuk halimizle ona hayran hayran bakardık. Sonra Zaza Memed'e ne mi oldu? Hiç bir şey... Birçok Mehmet gibi o da hayata başka bir yerden devam etti... Mutlu mesut... Ama futbolcu olarak değil...

EĞİTİM KALİTESİ

"EĞİTİM KALİTESİ"NE İLİŞKİN BİR KAÇ ÖLÇÜT VE ALTYAPI EĞİTİMLERİNE İLİŞKİN ÇOK KISA BİR DEĞERLENDİRME

Eğitimin kalitesi, insanların ego savaşlarından sıyrılması ve birbirlerini rakip olarak görmek yerine birlikte daha da yükselebilme duygusunun geliştirilmesi ile çok ilgilidir.

Buna ilave olarak sürekli öğrenme ve gelişme eğilimi ve alışkanlığının çocukluktan beri kazandırılması, eğitimin en önemli kişilik geliştirme niteliği olarak sayılabilir.

Eğitim kalitesinde üretimden çok kaliteli üretim ve tatmin duygusunun genişletilmesi, toplumsal olarak son derece önemli ölçütlerden birisidir.

Şimdi bu eğitim ve eğitimde kalite yaklaşımını spor ve futbol eğitiminden ayrı düşünmek mümkün müdür?
Elbette değildir.

Sporda ve özellikle de takım sporları eğitim süreçlerinde ego savaşlarını, birbirini rakip olarak görmeyi yeniden ele alarak, birlikte daha iyi yapabilmeye yönelmek paradigmasını hayata geçirmek zorundayız.

Spor ve özellikle takım oyunlarında çocukların ve gençlerin kendilerini geliştirmek adına yeni şeyler öğrenme, deneme ve üretmelerine yönelik alışkanlık edinmelerini sağlamak da spor eğitimindeki kalite göstergelerinden birisidir.

Çok koşmak, topla çok buluşmak, top ile çok oynamak elbette önemli ve ama çok daha önemlisi giderek değişecek biçimde işlevsel koşmak, topla gereken yerde ve zamanda buluşmak, top ile gerektiği kadar oynamayı öğrenmiş olmak, futbol eğitiminin kalite göstergelerden birisidir.

İSPANYADA BİR ALTYAPI MÜSABAKASI VE BİR HAKEM


İspanyada bir altyapı müsabakasında, müsabakanın hakemi bir takımın kalecisine baraj kurması konusunda kılavuzluk ediyor.

Burada önemli olan asıl şey şudur;
Diğer takımdaki çocukların ve ilgili diğer kişilerin böylesi bir durumda ne yaptığı, ne düşündüğü ve nasıl davrandıklarıdır.,
Görünen o ki, gayet olağan ve doğal karşılıyorlar...

Hani, bazen "onlardan ne farkımız var" diyoruz ya.... Evet, çok farkımız var.
Öncelikle ilk farkımız, bizlerin antrenör, hakem, idareci ve ebeveynler olarak sahadaki bütün çocukların "hepimizin çocuğu" olduğunu unutuyor olmamızdır.

Oysa biyolojik olarak ebeveyni olmadığımız çocuklar da esasen "bizim çocuklarımızdır".
Çünkü onlar bizim geleceğimizdir.

O halde işimiz, derdimiz ve amacımız öncelikle hepsinin "gelişmesi" olmalıdır.

Her koşulda ve durumda çocuklara rehberlik ve kılavuzluk etmek, tüm çocukların gelişimini amaçlıyor olmak demek, bir ülkenin spor altyapılarındaki farkı ortaya koyan şeydir..

Antrenörü ile, hakemi ile, velisi ile kavrayıcı olmak ve asıl işimizin "geliştirmek" olduğunu unutmadığımız sürece daha başarılı ve daha mutlu olacağımız kesindir.

Görselin Kaynağı: Arda Tekin
(Performance & Analysis)

ÇOCUKLAR VE FUTBOL

ÇOCUKLAR 1

Çocuklar genel olarak 12 yaşına kadar futbolcu olmak için "futbol" oynamak peşinde olmazlar.

Çocuklar 12 yaşlarına değin sadece "top oynamak" peşinde olurlar.....

Top oynarken onları "futbol oynamaya zorlayan" eğitim içeriği ve anlayışı hem ahlaki, hem vicdani ve hem de gelişim psikolojisi açısından sorunlu bir yaklaşımdır.

Buradan çıkarılacak soru ve sonuç; Futbol eğitimi 12 yaşında mı başlasın sorusu ve sonucu değildir.

Başka bir şeydir. Elbette futbol eğitimi daha alt yaş düzeylerinde başlar. Ama başlayan şeyin neler olduğu önemlidir.

Çocuklar 12 yaşlarına kadar top oynamak isterler. Bunun ardında ve altında yatan şey;

Birlikte olmak isteğidir,
Eğlenmek isteğidir,
Bütünün parçası olmak isteğidir,
Önemli ve değerli hissetmek isteğidir,
Özgür ve bağımsız davranmak isteğidir ve
Herkesle eşit olmak isteğidir...

Bunları görmeden, bilmeden ve empati yapmadan verilecek her türlü futbol eğitimi "top oynama" çağı ve çocukluğuna uygun olmayan, vaktinden önce olgunlaştırma eğitimidir.


ÇOCUKLAR 2

Çocukları gerçekler ile karşı karşıya bırakmak, onları geliştirmez. Çaresiz kılar.

Çocukları, çocuklara göre gerçekler ile karşılaştırmak onları geliştirir. Çünkü mutlaka bir çözümleri olacaktır. Çözümü olan çocuk asla kendini çaresiz hissetmez. Dolayısıyla yetersiz hissetmez.


ÇOCUKLAR 3

Bir çocuğun bir nesne ile bir şeyler yapabilme hareketleri ile becerilerini belirleyen asıl şey;

1. Nesneyi kontrol etme ve yönetmeye ilişkin, göz, sinir. kas işbirliği ile ilgili gelişimdir.

Bu farklı düzeyler her halükarda gelişecek bir şeydir.
Zorlamaksızın fazla deneyim işin çözümüdür.

2. Asıl iş, o nesnenin giderek daha amaçlı kullanımı ve daha iyi yönetilmesi ile ilgilidir. İşte burada deneyime ilaveten doğru yönlendirme, fırsatlar yaratma, ortamlar hazırlama devreye girer.

3. Ve asıl aşama ise çocuğun bir nesneyi bir alan içinde, o alanın gerektirdiği biçimde kullanması ve yönetmesi gelişimidir.

Bunun olmazsa olmaz koşulu, çocuğun kendini alan içinde komunlandırması ile ile çocuğun hareket halinde iken kendi konumunun sürekli farkında olmasıdır. Yoksa nesneyi yön ve açı açısından nasıl kullanacağı konusunda eksik kalır ve nesne kullanım becerisi düşer. Alan farkındalığı aynı zamanda mesafe farkındalığının da pekişmesi için yararlı ve önemlidir.

8 yaşındayken naylon top peşinde koştuğumuz ilkokul bahçelerindeki alanlara gidip bir bakınız;
O zamanlar bir kaleden bir kaleye bitmeyen saha esasen 30 metreyi geçmeyen, içinde binbir türlü engelin olduğu, içinden top oynamayanların da geçtiği minik alanlar olduğunu görürsünüz.

Alana hakim olmadan, yönettiğiniz nesneyi kullanma becerilerini geliştiremezsiniz. Mesele sadece alanı küçültmek değildir. Çocuğun alanın hepsini, her zerresini kullanarak alana hakim olmasını sağlamak demektir.

Futbol alanının yarıya indirmek bunu sağlamaz. Çünkü esas alan ile gerçek alan aynı olmalıdır.

İkincisi çocuğa sağ bek görevi vererek, çocuğun alanın her zerresini kullanarak, alana hakim olmasını engellemiş olursunuz.

8-9 ve 10-11 yaşlardaki futbol eğitiminde "top eğitimi" diye romantikleştirerek telaffuz ettiğimiz kavramda asıl özne ve asıl amaç budur ve bu olmalıdır.
Yani, "Çocukta alan yeterliliği hissi ve bilinci" oluşturmak....


ÇOCUKLAR 4

"Topa tek dokunuşu tekniğin zirvesi sayarım. Tek top oynamayı kusursuzlaştırmak için antrenmanlarda topa binlerce defa dokunmak gerekir ki, biz de tam olarak onu yapıyorduk. Ajax'taki bu yaklaşım, dünyanın en iyileri arasına giren oyuncuların yetiştirilmesini sağladı."
J.Cruyff

Biz de diyoruz ki; 12 yaşına kadar öyle ortamlar hazırlayın ki, çocuklar topa yüz binlerce kez temas etsinler.

Çünkü temaslar bir gün gelecek en iyi dokunuşa ulaşacaktır....

En iyi tek dokunuşa düzeyine ulaşmak için, neredeyse bir çocukluk ömrünü temas ederek çabalamış olarak geçirmiş olmak gerekir.


ÇOCUKLAR 5

"Tamamıyla mekanikleşmiş takımlar faydasızdır, çünkü senaryonun ucunu kaçırınca kaybederler. Ama tek bir oyuncunun yaratıcılığına bağlı takımları da sevmiyorum, çünkü Tanrı onlardan yana olmazsa, tamamen rakiplerinin merhametine kalırlar."
Marcelo Bielsa

Yoruma gerek var mı? Yok...

Ama altyapı eğitimlerine ilişkin var...

Altyapılarda 12 yaşına kadar bireysel, kendi için ve top ile daha fazla oynamaya (ama başkalarının hakkını çalarak değil) ilişkin süreç psiko-motor gelişim ve topa yatkınlık açısından vazgeçilmezdir.
12-15 yaş bu eğilim görece azalmaya eve eşitlenmeye başlamalı ve 15-18 yaşlarda ise artık tamamen takım oyunu sistematiğinin işleyen bir parçası olma ile ilgili ahlak, bilinç ve taktik beceri kazanımı ön plana çıkmalıdır.

GELİŞİM NASIL BAŞLAR? GELİŞİMİN BİYOLOJİK MANTIĞI NEDİR?

Bir yumurta dışarıdan bir güç ile delinir veya kırılırsa, omlet olur.
Ama bir yumurta içeriden bir güçle delinir veya kırılırsa, yeni bir hayat başlar.
İçeriden dışarıya doğru gelişir her şey".

Çocuklar dışarıdan dayatma, zorlama ve empoze etmek ile gelişmezler.

Ama her türlü büyürler.

Esas olan şey ise gelişerek büyümek, büyürken gelişmektir.

Bu toplumlar ve ülkeler için de geçerlidir.

Büyürken gelişmeyen, gelişerek büyümeyen çocuklardan özel çocuklar, yeterli çocuklar ve problemler karşısında çözüm üreten çocuklar ve "yeterli düzeyde büyükler" çıkmaz.

Özetle çocukların büyürlerken, onların kendilerini geliştirebilecekleri bir eğitim anlayışı ile beslememiz gerekir.

Bu ancak çocuklarda iç uyaranların, iç dürtülerin ve iç düşüncelerin, iç arayışların peşinde olmalarını sağlamak ile olur.

"Şunu yap" diyerek çocukların o şeyi yapmaların sağlamak onları geliştirmeye yetmez.
Ama
"Ne yapmak gerekir, nasıl yaparsak daha iyi olur? Başka neler yapılabilir" diyerek onların yapacakları şeylere ulaşmalarını sağlamak, onların gelişmesine çok katkı sağlar.

Çocuklar Nasıl Gelişir?

Okumak başka şey, anlayarak okumak başka şeydir.

Yazmak başka şey, anlamlı ve amaçlı yazmak başka şeydir.

Dinlemek başka şey, dinlemeyi bilmek başka şeydir.

Konuşmak başka şey yerinde, zamanında ve anlamlı konuşmak başka şeydir.

Kısaca topa dokunmak, topa vurmak, top ile hareket etmek başka şey, bunları gereğince, zamanında, amaçlı, kendine özgü ve yaratıcı bir şekilde yapmak başka şeydir.

Özetle çocuklar öğrenirken, sadece kendinden istenenleri istenildiği gibi yapmak için uğraşarak öğrenirlerse kendileri olamazlar. Başkalarının olmasını istedikleri gibi olurlar. Onlara birden fazla seçenek sunmak gerekir.

Bu da yeterli değildir.

Onlara bir de farklı ortamlarda ve koşullarda çözüm üretmeleri fırsatları sunmak gerekir.

Ve her şeyin bir nedeni ve sonucu olduğunu anlamalarını sağlamak gerek. Bunu nasihat vererek değil, yaşatarak öğrenmelerini sağlamak gerekir.

İki öğretim yaklaşımı genellikle felaketle sonuçlanır.
1. Çocukları tamamen kendi hallerine ve başıboş bırakmak.
2. Çocukların kendilerini fark etmelerini engelleyecek ve olumlu benlik oluşturmayı kısıtlayacak şekilde her şeyi dikte ederek yaptırmak.

Evet çocukların eğitimi çocukların kendilerine bırakılamayacak kadar önemlidir.

Ama bu, çocukları üzerinden kendimizi tatmin eden ve ispat etmeyi amaçlayan bir eğitim yaklaşımı olmamalıdır.

Öğretmen, antrenör ve ebeveynlerin çocuklar üzerinden kendi başarılarını kanıtlamaya çalışmaları işlerini iyi yapmaları demek değildir.

ENDÜSTRİYEL FUTBOLUN EN TEPESİNDE TERCİH EDİLEN TEKNİK ADAMLARA İLİŞKİN BAZI ÖZELLİKLER


Elbette üstyapılarda görev alan teknik adamlardan beklenen ve istenen şey genellikle takımlarını şampiyon yapmak veya olabilecek en iyi sıralama içine taşımaktır.

Bu temel bir görev veya istektir.

Hatta bir teknik adamın başarı ölçütleri açısından neredeyse tek ölçüttür.

Ama bizim değinmek istediğimiz şey, bununla beraber veya bunun dışında teknik adamları başarılı kılacak veya başarılı görülmelerine neden olacak diğer ölçütlerdir.

Bu ölçütler;

1. Kulüplerini ağır borç alına sokmadan, pahalı transferlere dayanmadan takımını iyi oynatmayı başarabilen ve iyi sonuçlar almayı sağlayabilme ölçütü...

2. Takımındaki oyuncuları geliştirebilen, bazı oyuncuların oyun tarzında, oyun becerisinde ve oyun verimliliğinde inanılmaz sonuçlar alabilme ölçütü,

3. Takımının oyun düzeni ve oyun anlayışlarında farklılık yaratabilme ölçütü,

4. Altyapılardan gelen oyunculara, genç oyunculara fırsat ve imkanlar sağlama ölçütü,

5. Kulüp yapılanmasına ve kulüp kurumsallaşmasına uyum sağlama veya buna katkı sunma ölçütü...

Şimdi dünyadaki bütün teknik adamları bu ölçütler açısından analiz ediniz.

Sonra kulüplerin teknik adam tercihlerini de bu ölçütler açısından analiz ederek, kulüplerin durumunu karşılaştırınız.

Bir de ekonomik açıdan dünyanın en iyi futbolcularını bünyesinde toplama imkanına sahip olan endüstriyel futbol kulüplerinin bu anlamda hangi teknik adam modelini tercih ettiklerini çözümlemeye çalışınız.

Göreceğiz ki, en popüler ve en sorunsuz kulüpler dahi, teknik adam tercihlerini yukarıdaki ölçütleri esas alarak gerçekleştirmeye doğru evrilmişlerdir.

Bir sezonluk ve bir sezon şampiyonluğu getirecek teknik adamlar geleceğin teknik adamları olmaktan çıkmaya başlamaktadırlar.

FUTBOL KÜLTÜRÜ




Spor toplumu olmak başka bir şey. Futbol görece alt kültüre açık bir spor dalı olsa da, spor kültürü ve spor toplumu olmanın ve elbette diğer sosyo-ekonomik bağımsız değişkenlerin etkilediği bir sonuç olarak ortaya elbette bambaşka bir futbol kültürü de çıkıyor.

Rekabetin ve endüstriyel futbolun tüm acımasızlığına karşın, işte o "bambaşka futbol kültürü" aslında sizin kim olduğunuzun ve dahası oralarda nasıl bulunduğunuzu da belirliyor.

Bu konularda birbirinden bağımsız ve dolaylı ilgili bir kaç küçük not;

1

"Evet, 6 final kaybettim ancak o finallere kadar gelebilmek de önemli. Finallere çıktığımız zaman herkes başka takımları bekliyordu ancak biz oradaydık! Yolculuğun kendisi yolun sonundan daha değerlidir" diyor Liverpool menejeri J. Kloop.

"Yolculuğun kendisi yolun sonundan daha değerlidir."  Bu ifade özellikle hayatı sürece ve gelişime odaklı yaşamayı seçenler ve düşünenler açısından önemli ve değerli bir ifadedir. Özellikle eğitim ve bir eğitim çıktısı olan gelişimi önemseyenler için çok şey anlatır.

Aslında bir şey daha anlatır; "Asıl olan yaşamaktır ve yaşarken gelişmek, gelişirken eğlenmektir". Söz konusu "yolculuğun kendisinin yolun sonundan daha değerli" olması aynı zamanda bir eğitim anlayışı ve modelini de akla getirmektedir. Eğitimde seçmeyi ve elemeye değil, geliştirmeye yönelik yaklaşımının da bir ürünü olan "sürece dayalı spor eğitim modelini" de çağrıştıran bu ifade, sporda altyapı eğitim süreçleri için çok daha anlaşılır bir yaklaşımdır. Çünkü altyapı yolculuğu herkes içindir, herkesi kendine göre geliştirme işidir ve herkes için olan her şey çok değerlidir. Altyapı yolculuğu (yani süreci), sadece yolculuğunun sonuna bakarak değer biçilecek bir yol (süreç) değildir. Altyapılar elbette sürecin sonunda ulaşılması gereken hedefte üstyapılara oyuncu vermekle mükelleftirler. Ama hedefin diğer ayağı, bu yolculukta diğer kişilerin de elde edecekleri, pek çok açıdan kendilerini geliştirecekleri gelişim düzeyleri olsa gerektir.

2

Bilindiği üzere şampiyonlar ligi finali Liverpool'un Tottenham'ı yenmesiyle sonuçlandı. Bize göre final maçı, final yolculuğu müsabakaları kadar düzeyi yüksek bir müsabaka değildi belki ama yolculuğun güzelliği ve verimliliği her şeye değecek kadar güzeldi. Hele hele final müsabakasındaki iki teknik adamın birbirini kutlamasındaki içtenlik ve olgunluk en az yolculuk ve final müsabakası kadar üzerinde konuşmaya değer.

İki teknik adam endüstriyel futbol rekabetinin içinde ve en tepesinde olsalar dahi, eğer her ikisi de "gelişime" ve "geliştirmeye" odaklı insanlar ise, her ikisi de "gelişim" işine saygı duyuyorlarsa, birbirlerine de saygı duyarlar. Çünkü işlerine saygısı olanların, işini iyi yapanlara da saygısı olur. Elbette endüstriyel sporda kazanmak ve şampiyon olmak çok şey. Ama bu işer sadece kazanma ve şampiyon olmayı istemekle olacak işler değil. İşini beceriye ve en önemlisi bilgeliğe dökenler en sonunda sürekli kazanmayı bilenleri yaratır. Ve kazanmak dediğin sadece bir müsabakayı kazanmaktan an ibaret değildir. Kaybederken kazanan olmak, kazanmanın en yücesi ve en değerlisidir. Çünkü takdir, övgü ve saygınlığı hak etmek her şeydir. Kloop, Premier lig şampiyonluğunu kaybederken kazandı. Çünkü Prrmier lig şampiyonu olacak takım yarattı. Pochettino şampiyonlar ligi finalini kaybederken kazandı. Çünkü çalıştığı takımlarda ahenk, oyun işleyişi, düzen ve yatırım yarattı. Premier ligde ve şampiyonlar liginde şampiyon olsa sürpriz olmayacak duruma getirdi takımını.

Futbolda kalite ve düzey derken, teknik adam profili ve özelliklerinden söz ederken, işte bu tip insanları ve kültürel davranışları görmezden gelmemek gerek. Futbol dünyasında ve özellikle Türkiye futbolundaki mesele sadece yönetici ile ilgili bir mesele değildir. Teknik adam meselesi ve kalitesi de en az yönetici meselesi kadar önemli bir meseledir.

3

Bir kulüp ile bir teknik adam arasındaki sözleşme 4 saat sonra iptal edilir mi?
Böyle bir şey olabilir mi?

Anlaşma anına bakıyorsunuz, kulüp başkan yardımcısı sıfatı ile suratı asık genç bir çocuk, oraya zorla oturmak zorunda bırakılmış kulüp avukatı ve gülücükler dağıtan bir teknik adam.

Teknik adam, kulüp başkan yardımcısına "gül biraz" diyor.
Avukata imzala diye evrak uzatıyor, avukat "sonra imzalarım" diyor.

Tüm bu tiyatro medya önünde ve kayıt altına alınarak gerçekleşiyor.

Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir durumdur bu.. Ve sadece bize özgüdür.

Kulüpler, teknik adamlar ve futbol bu şekilde kurumsallaşmaz ve uluslararası bir konuma ve düzeye asla ulaşamaz.

Unutmayınız. Üstyapılar hayattır.
Altyapılar o hayata can veren yerlerdir.

Üstyapılarınızın kalitesi, düzeyi, işleyişi ve genel durumu, altyapılarınızın kalitesi, düzeyi, işleyişi ve genel durumunun ne olacağını belirler.

Hayatınız düzgün değilse, ona can verenlerde düzgün işlemez. İşlese de önemi olmaz.

4

Virgil van Dijk... Son yılların en gözde ve belki de en iyi savunma oyuncusu. Sadee futbol beerisiyle değil, saha içi ve dışı kişiliği ile de gündemde ve saygın bir futbolcu. Liverpool ile şampiyonlar ligi kupasını kazanan Virgil van Dijk kendisine yöneltilen bir sorula vediği yanıtta "Bence Lionel Messi dünyanın en iyi oyuncusu ve Ballon d'Or'u kazanmalı. Bana verirlerse alırım ama Messi kazanmalı. Finalde olsun ya da olmasın, o dünyanın en iyisi" demiş. Ne var bu yanıtta derseniz? İnanın çok şey var. Virgil van Dijk, Hollanda gibi bir futbol ülkesi, bir futbol kültürü ve bir futbol eğitim ve gelişim ekolü ülkesinin ürünü bir futbolcu. Söylediği sözde işte bu kültürün izdüşümlerinden birisi olan başarı ve popülerlikten başın dönmemesini ve kendini kaybetmemeyi görüyoruz. Para ve şöhret ve ayrıcalıktan şaşırmamayı ve egosantrik olmamayı görüyoruz.

İşte altyapıların önemi ve değeri bu...
Ama bunun için üstyapı düzeninizin sağlam, adil, düzeyli ve bir futbol kültürü oluşturmuş olması gerekiyor.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...