5 Nis 2021

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sabır, merak, başa çıkma, farklı koşullara uyum ve farklı özellikler kullanma duygu, düşünce ve davranışlarını geliştirmelerini, riskle baş etme ve doğru risk değerlendirme becerileri kazanmalarını engelleyici etkiler de yaratabiliyor... Daha basit ve pratiğe yönelik olarak ne söylemek istediğimizi şöyle ifade edelim; Çocuklar rahat oynasınlar diye odadaki sehpaların, vazoların, sandalyelerin, masanın yerlerini değiştirip, odayı boşaltırsak, belki onların daha geniş bir alan sahip olmalarını sağlayabiliriz ama daha geniş bir alan onların sadece daha geniş bir alan için gereken becerilerini kolaylaştırır. Oysa geniş alan istiyorsanız çocuğunuzu bahçeye, parka, çayıra veya bir arsaya çıkarın... Geniş ve boş bir alan çocukların sadece koşmaların sağlar. Bir de mekansızlık algısına yardımcı olur... Oysa çocuk için her nesne farklı bir algı, farklı bir merak, belki de çözümlenmesi ve aşılması gereken bir engel, eğlenceli bir baş etme yolu açan bir problem ve bilişsel, hem de motor olarak çeşitli davranışlar geliştirmesi gereken uyaranlardır... Şöyle düşünün, top oynarken karşılaştığımız bir ağaç, bir direk, bir çukur, su dolu çamurlu bir alan veya eğilimli bir yüzey, çocuk için topu kaybetmemeye yönelik farklı motor ve düşünsel davranışları gerektiren uyaranlar ve koşullar demektir. Her uyaran ve her koşul, o işi yaparken başa çıkılması gereken bir problem demektir. Çocuklar bu uyaranlar ve koşullar ile oryante olurlarken ve gerekenleri bulurlarken gelişirler... Çünkü farklı özelliklerini keşfeder ve geliştirirler. Dolayısıyla çocukları düzgün ve boş bir alana atarak, onlara top oynatmak, onları uyaransız bırakmak demektir... Uyaran algıyı, algılar işlemi, işlemler de davranışları geliştirir. Çocuklarımız için farklı uyaranlar, farklı koşullar yaratarak onların çok yönlü ve algıları açık ve her koşula uyum geliştirebilen kişiler ve sporcular olmalarını sağlamak biz eğitimci antrenörlerin önemli işlerinden birisidir. Oyunlar hep aynı kalmalıdır elbette ama oyun içindeki durumlar, uyaranlar, koşullar asla hep aynı kalmamalıdır... Yoksa oyun oyun olmaktan çıkar... Keza çalışmalar da hep aynı şeyin, aynı şekilde tekrarı olmamalıdır. Çocuklarımızı bebeklikten itibaren bir çok nesne, bir çok materyal ile karşılaştırırken, gençlerimizi bir çok durum, pozisyon, koşul ve uyarana maruz bırakarak gelişimlerine katkı sağlamalıyız.

Problem Çözerek Öğrenme Çocukların İşidir

Çocukların televizyon kumandalarının nasıl çalıştığını nasıl bu kadar kolay çözebildiklerini hiç merak ettiniz mi? Ya da akıllı telefonlardaki uygulamaları nasıl bizden daha hızlı bir şekilde ve “tam olarak” anlayıp kullanabildiklerini? Yani dememiz şu ki; Konu problem çözme olduğunda, küçük çocukların yetişkinlere göre çok daha açık fikirli oldukları, daha kolay öğrendikleri ve daha yaratıcı oldukları kesindir... Çünkü meraklıdırlar. Çünkü bıkkınlık duymazlar. Çünkü farklı yollar ve arayışlara girerler. Kumanda, akıllı telefon, bilgisayar programları ve birçok sanal oyunlarda bu denli başarılı olabilen ve kompleks beceriler sergileyebilen çocuklar neden ve niçin spor ve futbol başta olmak üzere benzer özellikleri kullanmasınlar ve beceriye dönüştüremesinler? Spor ve futbol eğitimlerinde öğretmen ve antrenörlerin çocukların çözüm üretme ve problem çözme becerilerini kullanmalarını ve geliştirmelerini sağlayacak uygulamalar planlamaları bu açıdan çok önemli ve gereklidir. Ne yapması ve nasıl yapması söylenen veya gösterilen uygulamalar, çocukları ancak sınırlı bir düzeyde geliştirebilir. Dahası o düzeyden sonra durağanlaştırır. Çocukların oyun oynamayı veya "maç yapmayı" sevmelerinin altında yatan güdü sadece eğlenmek değildir... Çözümler konusunda daha serbest, özgür ve bağımsız davranabiliyor olma hissidir. Bu çocukları başıboş bırakma anlamına gelmemelidir. Her uygulama veya oyunda eğitimcinin çözümlenmesi gereken problemleri planlayarak çalışmaya monte etmesi ve gerisini çocuklara bırakması akıllıca ve işin doğasına en uygun olan eğitsel anlayışlardan birisidir. İşin çözümsüzlüğü durumunda ise ipuçları ile yönlendirilmiş buluşa geçmek yine zihinsel ve bedensel işbirliğinin aynı anda aktif olmasının sağlandığı eğitim uygulamalarıdır.

Terbiye, Eğitim ve Olması Gereken

Terbiye, eğitim kavramının Arapça karşılığıdır. Terbiye ifadesi her nedense içerisinde ona yüklenen anlam gereği birilerinin etkinlik, birilerinin edilgenlik durumunu çağrıştırır. Daha kötüsü metezori, yani zorlamayı ve mecburiyeti içeren şekilde kullanılır. İster terbiye deyiniz, ister eğitim aynı şeylerdir. Elbette Türkçe kavramı tercih ederiz. Asıl konuya gelirsek, farkındaysanız yaşamın her alanında birileri, birilerini eğitmeye veya terbiye etmeye çalışıyor... İşte problem de tam olarak burada başlıyor... Neden? 1. Çünkü terbiye edenlerin yani eğitenlerin terbiye etme veya eğitme nitelikleri belirleyici bu durumda belirleyici oluyor. Bu da terbiyenin ve eğitimin sonuçlarına doğrudan yansımaktadır. Oysa terbiye veya eğitim sadece terbiye edenlerin insafına ve niteliğine bırakılmamalıdır. Zaten eğitimin doğası da bu değildir... 2. İnsanoğlu beyinsel gelişimi ve özellikleri açısından sadece terbiye edilerek veya eğitilerek gelişmeye müsait bir canlı değildir... Onun özellikle beyin gelişimine ve evrimleşme sürecine bağlı olarak kendini kontrol etme, yönetme, arayışlar peşinde olma, üretme, seçenekler bulma gibi davranışlar geliştirmiş olması, öğrenmesini de farklılaştırması anlamına gelmektedir... Dolayısıyla; Buna futbol terbiyesi veya eğitimi de dahil, insanların herhangi bir alanda ideal gelişimlerini sürdürebilmeleri için, onları sadece eğiticilerin (terbiyecilerin) değil, kendi kendine öğrenme, görerek öğrenme, deneyerek öğrenme, problem çözerek öğrenme, ipuçlarını kullanarak öğrenme, farklı durumlarda ve koşullarda öğrenme gibi eğitim ortamlarına ve dahası onlar için hazırlanmış hayat gerçekliğine uygun ortamlarda bireysel gelişim süreçlerine tabi kılmak gerekir... Örneğin İngiltere'de ilkokullarda müfredat yani öğretim programı yoktur. Bu İngiltere'de eğitimin olmadığı anlamına gelmediğini, tam tersi her eğitimcinin iyi yetişmiş olmasına bağlı olarak, çocukların öğrenme özelliklerinin ve ortamlarının biliniyor olmasından kaynaklanan ve genel olarak da bilgiye değil beceriye dayalı, iletişim ve hayatı sürdürmeye dayalı bir temel üzerine inşa edilmiş olmasıyla ilgili bir şeydir.. Tüm gelişmiş ülke eğitimlerini inceleyiniz. Orada telem felsefenin çocuk ve gençlerin kendi farkındalıklarını oluşturmaları, kendilerine yetmeleri, hayata dair beceriler edinmeleri ve kendilerini geliştirme hissi ve düşüncesinin oluşturulması amaçlanır. Özetle şunu söylemeye çalışıyoruz; Çocuklar ve gençler sadece kendilerine gösterilen, kendilerinden istenilen şeyleri söylemek veya yapmak durumunda kaldıkları sürece, kendi potansiyellerini kullanmadan vasat bir gelişim seyri gösterirler. Bir insanın kendi sınırlarını zorlaması için zorlaştıranlara ihtiyacı yoktur... Kendinin bunu yapması gerektiğine ilişkin ortamlara, koşullara, durumlara ve gereklere ihtiyacı vardır... Yani o hissi algılamaya, düşünmeye ve yapması gerektiği bilincine ihtiyacı vardır... Bunu bağırarak, cezalandırarak, aşağılayarak, düşük not vererek, kıyaslayarak başarmak asla mümkün değildir. Atlar dahi çok gelişmemiş beyinlerine rağmen hızlı koşması gerektiğini kendileri hissederler... Hatta bilirler... Sadece kırbaçlandıkları için yarış kazanan at yoktur...

"TOPU RAKİBE BIRAKARAK OYNAMA" ÜZERİNE

Son yılların modası; "Topu rakibe bırakmak" ya da "Topu rakibe bırakarak oynamak".... Bu bir strateji olamaz... Top rakipteyken nasıl oynayacağını, ne şekillerde oynayacağını bilmek asıl strateji ve öğrenilmiş taktik davranışlardır... Topla oynama oranı düşük olup, müsabakayı kazanmak elbette mümkün ama bu topu rakibe bırakarak oynamak anlamına gelmez... Çocukları ve gençleri yanlış bilgi ve anlayışlara sevk etmemek lazım.... Tüm dünyada yüz binlerce müsabakayı analiz ediniz, top ile oynama yüzdesi düşük olduğu halde kazanılan müsabaka sayısı açık ara düşük orandadır... Futbol oyununda veys top ile oynanan tüm oyunlarda, topu rakibe bırakmak oyunun doğasında yoktur. OYUNUN DOĞASINDA OLAN ŞEY TOPA SAHİP OLUNMADIĞI ZAMANLARDA, TOPA SAHİP OLMAYA ÇALIŞARAK GOL ATMAKTIR... Bir iş anında ve sürecinde iş ile doğrudan ilgili bir nesneyi birisine bırakamazsınız... Çünkü o nesne olmadan o işi yapamazsınız. Motor tamiri yaparken anahtarı başkasına veriyorsanız, motor tamiri biter. Siz başka bir iş yapmaya başlarsınız... Oyun anında topu rakibe bırakıyorsanız, oyunun yönetimini de rakibe bırakmış olursunuz. Rakibe isteyerek bırakılan şeyi tekrar almak için mücadele etmek aptalca bir yaklaşımdır... Bu işin açıklaması rakibin hatalarından yararlanmak şeklinde açıklansa da bunun için topu onlara vermeye ne gerek var? Top bir şekilde rakibe geçecektir zaten,... İşte o zaman o hatalardan yararlanmak daha doğru ve akıllıca değil midir? Topu rakibe verip, geriye çekilerek rakibin arkasındaki boşluğu kullanmak stratejisi şeklindeki açıklama ise tam bir absürtlük olsa gerektir. Çünkü topa sahipken bunu yapmak çok daha fazla mümkündür ve çok daha kolaydır. Yeter ki, topa sahip olmayı becer... Top rakipteyken, topu kapmak ve rakibin geriye dönüş eksikliğini değerlendirmek açıklaması, topun tekrar kaptırılma olasılığı ile eşit bir olasılıktır ve kayda değer bir strateji değildir. Rakibin birinci bölgesinde topu rakibe bırakmak diye bir şey ise olmasa gerek herhalde.. Daha fazla uzatmadan aslında bu işin on yıllardır bilinen açıklaması bellidir; 1. Top rakipteyken ön alanda baskı yapma. Veya önde savunma. 2. Top rakipteyken kendi yarı alanında savunma ve top kazanıldığında ani hücum yapma veya set oyununa geçiş. Özetle topa sahipken birden fazla oyunu olmayan, top rakipteyken yine birden fazla oyunu olmayan ve daha önemlisi oyun süresince en az dört farklı oyun oynama biçimini beceremeyen takımların "topu rakibe bırakma" gibi bir stratejisi olamaz...

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...