16 Tem 2019

HASTALIKLI BİR SEKTÖR HALİNE GELEN FUTBOLDA ALTYAPI SEÇMELERİ

Bir ülkede ve toplumsal yapıda bazı şeyler kontrolün dışına çıktığı zaman orada kural, ilke, yasa ve etik değerler kaybolur.

Bir ülkede futbol gelişimi, organizasyonu ve denetimi tüm ayrıntıları ile o ülkenin “futbol yönetimi” ile ilgili kurum ve birimlerinin tasarrufunda olmalıdır. Kurallar ve ilkeler herkese eşitçe uygulanmalı ve denetlenmelidir. Dahası bir ülkenin genç futbol kuşaklarının geleceği ve yönetimi asla ülke futbol yönetiminin ilgisi dışında, kontrolsüz bir alan haline gelmemelidir.

Örneğin İzlanda, Almanya, İngiltere, Portekiz, Hollanda, Belçika veya herhangi bir spor ve futbol ülkesinde, o ülkenin çocuklarının futbol ile ilgili geleceklerinin, o ülkenin federasyonlarının bilgisi ve ilgisi dışında yürüdüğünü düşünebilir misiniz? Mümkün mü böyle bir şey?

Çocukların spor ve futbol gelecekleri asla birilerinin keyfine ve tercihine bırakılmaz. Serbest piyasa ve güya “hür girişimcilik” herkesin kontrol dışında, istediği gibi at koşturduğu ve gelir sağlamak için sporu ve futbolu bir gelir sağlama aracı olarak kullandığı bir yapı olmasa gerek. Ya da serbest piyasa denilen şey buysa, yerin dibine batsın böyle spor girişimciliği…

Bir ülke eğer spora/futbola yatırım yapacaksa işi, tesadüflere ve başıboş ilişki ve süreçlere bırakamaz. Kontrol, yönetim, organizasyon ilgili birim ve kurumun yerel örgütlenmeler eliyle sürekli yönettiği bir planlama ve süreç olmalıdır.

Bu ülke aşağıdaki birkaç örneğini sunduğumuz gidişat devam ettiği ve edilmesine izin verildiği sürece asla bir spor ve futbol ülkesi olamaz. Futbolun ülkesi olur. O da futbolun pazar ülkesi olmak demektir. Mevcut durum da öyledir zaten.

Bir ebeveyn isyanı
Bakınız adının yazılmasını istemeyen bir veli, futbol ile ilgili bir eğitim sayfasına feryadını nasıl ifade etmiş;

Benim oğlum amatör spor kulübünde 4 yıl futbol oynadı ve birtakım seçmelere gittik. X kulüp, seçmelerine gittiğimizde “Tamam bu çocuk bizde oynayabilir” dedi. Fakat benden yüklü miktarda para talebinde bulundular. Ben asgari ücretle çalışan bir insanım. Demek istediğim bizim evlatlarımızın futbolcu olabilmesi için illaki varlıklı ailemi olmamız gerekiyor? Bunun dışında oğlumun oynadığı amatör kulüp “İstediğiniz seçmelere gidebilirsiniz, bu çocuk bizim evladımızdır” dedi ve PTT. 1. Lig ekiplerinden birisi beğendi ve lisansını getirmemi istedi. Lisansı istediğimde ise amatör kulüp benden 3000 TL istedi. Çaresiz kredi çektim ve lisansı aldım.

Spor camiası çok acımasız ve başıboş bir durumda hocam. Mevcut kulübü, bana “Senin oğlun burada harcanmasın, daha iyi yerlerde denemelisin” dedi. Fakat seçmelere gitmek istiyoruz, hepsi para istiyor. Şimdi ben yoksul bir aile isem evladım yok olup gitsin mi? Hocam bana bir yol gösterin, Allah rızası için. Pazar günü X kulüp seçmeleri var ve onlar da 150 TL istiyorlar. Bu gidişata dur demek lazım.

Bir başka ebeveyn çığlığı
Yine adının verilmesini istemeyen başka bir baba, çocuğu ile ilgili sözde “yetenek seçimi” adı altında yapılan uygulamaları ve yaşadıklarını yazmış:

En büyük istismarlardan birisi de büyük takımların futbol okullarıyla ilgili gerçekleşiyor. 5 yıldızlı otellerde yapılan 1., 2. ve beğenilirse takımla antrenmana çıkarılacağı söylenen 3. seçmelerde gerçekleşmektedir. Örneğin 1. ve 2. seçmeyi kazanan oğlumu, takımla antrenmana çıkacağı 3. seçmeye çağrılıp, arkasından yine 2. seçmeye soktular. Ama daha da ilginci, kendi yaş grubunun takımı tesislerde antrenman yaparken, sözde bu seçmeye çağrılan çocukların 4 dakika boyunca kaleye geçirilmeleri oldu. Asıl sömürü buralarda oluyor.

Taşralarda futbol okullarını ayakta tutmak için Süper Lig takımlarının adıyla kurulmuş bazı futbol okulları “Sizi davet ediyoruz” deyip, insanları boş yere umutlandırıyorlar. Samimiyetsiz seçmeler gerçekleştiriyorlar. Çoğunda yetenek seçimi falan yapılmıyor. Gerçek bir araştırma yapılsa, söz konusu bu futbol okullarından, bu yolla altyapılara kazandırılmış hiçbir çocuk olmadığı görülür.

Evet, bu bir modadır. Ama sadece moda değildir. Üstelik bizim modaya değil, modellere ihtiyacımız vardır. Kulüpler ve federasyon, yani sporun üstyapı kurumları iyi bir şeyler yapmak istiyorlarsa buradan çağrımız ve önerimizdir; “Yerel Altyapı Kulüpleri Modelini” ve “Yerel Altyapı Kulüpleri İşbirliği Modelini” hayata geçirmelidirler. Bu ve benzeri spor örgütlenmeleri iki amaç için önemli ve değerlidir.

Birincisi ve asıl olanı, her çocuğun ve gencin spor yapma hakkını ve ihtiyacını karşılamak. Öncelikle tüm coğrafyadaki çocukların spora ulaşmalarını sağlamak. İkincisi, üstyapıların hayatiyeti ve dar boğadan çıkılmasının yolu olan özellikli, gelişime açık ve yetenekli çocukları üstyapılara doğru örgütlenmiş daha özel uzmanlık eğitimleri alabilecekleri birimlere yönlendirilmelerinin sağlamak.

Bu, Türkiye sporunun her spor dalı için ihtiyaç duyduğu spor eğitimi modellerinden birisidir. İkincisi daha öznel bir durum olup, merkezi üstyapı kurumu olan federasyonların ve profesyonel kulüplerin, kendi altyapı birimlerine gelirlerinin en az %5’i ila 10’u arasındaki bir meblağın altyapı eğitim, gelişim ve tesis yatırımlar için kullanılmasının sağlanmasıdır.

Kaynak:
http://sendika63.org/2019/07/hastalikli-bir-sektor-haline-gelen-futbolda-altyapi-secmeleri-uzerine-554824/?fbclid=IwAR3FZkmmXnHubnJhRoYbiUNe3LIat0GYpJXvKra_dQlFmw6eHDhdn3PjQ14

FUTBOL ALTYAPI KURUMLARI MALİ MODEL ÖNERİSİ

BURADAN TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU ve KULÜPLER BİRLİĞİNE ÇAĞRIMIZDIR; ALTYAPILARA İLİŞKİN MALİ BİR MODEL ÖNERİYORUZ...

"KULÜPLER 'ÖZERK ALTYAPI BÜTÇELERİ' OLUŞTURMALI VE HER YABANCI OYUNCU TRANSFER ORANINDA BU BÜTÇEYE FON AYIRMALIDIR".

Çağrı ve öneri çok kısa ve çok açık...

Madem "Türk futbolunun geleceği için çalışmalara başladık" diyorsunuz. Madem "amacımız Türk futbolunu geliştirmek ve düzlüğe çıkarmak" diyorsunuz...

O halde işe buradan başlayabilirsiniz...

Türkiye futbolunu kurtarmak için transfer kısıtlaması yapmak veya yabancı oyuncu yasağı veya sınırlaması gibi yaklaşımlar çözüm değil diyenlere katılıyoruz. Ama yabancı oyunculara ve sadece trans.fer politikalarına bağlı olarak götürülen futbol da çözüm değil diyoruz..

Bu bağlamda, "ülke futbolunun gelişiminde altyapıların mali modeli" konusunda bir model öneriyoruz.

1. Tüm kulüpler transfer ettikleri "yabancı oyuncu" başına ödediği ve ödeyecekleri paranın %3'ü, 5'i veya 10' u oranında kendi kulüplerinin altyapı bütçelerine para aktarsınlar (oran tartışılabilir).

2. Yabancı oyuncu sayısı arttıkça, altyapılara ve altyapı bütçelerine aktarılacak tutar belli düzeylerde arttırılsın.

3. Bu paralar sadece altyapı oyuncularının sağlıklı yaşamı ve gelişim giderleri, tesis yatırımları, antrenörlerinin özlük hakları, diğer gelişim projelerine ayrılsın...

4. Bu paraların söz konusu amaçlar dışında kullanılmayacağı yasal ve hukuki prosedüre bağlansın. Ve bu harcamalar o yılın altyapı bütçe kalemine yönelik olarak mutlaka harcansın, kamu ve ilgili federasyon denetimine açık olarak, yılın sonunda kamuoyu ile paylaşılsın. O yıl altyapı için bitirilemeyen meblağlar, sonraki yılın altyapı bütçesine aktarılsın...

5. Altyapı bütçeleri ayrı ve özerk olsun. Altyapı bütçelerine yayın hakları başta olmak üzere, diğer gelir kalemlerinden belli oranlarda pay ayrılarak bütçeye belgeli olarak aktarılsın.

Ne kadar çok yabancı oyuncu transfer edersen, altyapılarına o kadar çok para yatırma zorunluluğu modeli, söz konusu kulüplerin ilk 5 yılda dönüşümüne, ilk 10 yıl sonunda tamamen değişimine yol açacak kadar etki yaratacak bir modeldir.

Sonuçta kulüplerin ve Türkiye futbolunun sorunu "borç" değil midir? Bu borcun nedeni de genel olarak dış transfer harcamaları değil midir?

İlk etapta değil ama ilerleyen süreçte bu derdin çözümü önerdiğimiz veya benzer türde modellerin hayata geçirmesinden başka çözümü yoktur.

Elbette kabaca ve çerçeve olarak sunulmuş ve detaylara girilmemiş bir modeldir. Modelin gerekçesi yabancı oyuncuyla devam etmek ve bu şekilde başarı peşinde koşan "zengin ve ayrıcalıklı" kulüplerin Türkiye futboluna bu yönüyle de katkı vermelerini sağlamak, uzun vadede kendi geleceklerine yatırım yapmalarına neden olmak ve özkaynak yaklaşımı ile devam eden kulüpleri bu ödemeden ayrı tutarak bir anlamda ödüllendirmek.


TFF ve Kulüpler Birliği, eğer gerçekten Türkiye Futbolu ve Türkiye Futbolunun geleceği ile ilgili kaygı duyan ve amaçları olan bir düşüne ve anlayışı içindeyse işe başlayacakları yer Türkiye'nin çalışkan, akıllı, üretken, yaratıcı ve özellikli Antrenör ve Futbolcularına sunulan fırsat ve imkanlar arttırmak ve kendi özüne dönmeyi sağlamaktır.

Bu ve benzer proje ve modelleri uygulamaya koymaları, üzerinde düşünmeleri bize şunu gösterir; Üstyapı dediğimiz şey, yani Futbolun yönetimi altyapı dediğimiz şeyi, yani futbol özkaynaklarını ve geleceğine yatırım yapmakta kararlı ve samimi...

Aksi ise yani, bu ve benzer modelleri hayata geçirmeyen bir üst tapının amacı sadece "Futbol Klanlığı" ve "İşbirlikçi Futbol Düzenidir"

Çünkü sorunsuz kulüpler ve sorunsuz bir Türkiye futbolunda "kurtarıcılara" gerek yoktur.
Kimbilir belki de meselenin bir ayağı budur...

12 Tem 2019

TESİS SORUNU

BİRİLERİ TESİS SORUNU YOK DİYOR AMA BU ÜLKENİN EN BÜYÜK SORUNU ÇOCUKLARIN OYUN OYNAYACAK, SPOR YAPACAK ALAN VE TESİSE ULAŞAMIYOR OLMALARI SORUNUDUR...

Aşağıdaki görsel, çocukların mahallelerinde bulunan henüz boş duran boş bir arsada topladıkları eski kilim, yolluk, halı gibi materyaller ile kendileri için bir oyun alanı (halı saha) inşa etmeleri haberi ile ilgiliydi...

Şimdi geliniz bu haberi ve ilgili görsel analiz etmeye çalışalım;

1. Çocuklar top oynamak istemektedirler.
2. Çocuklar düzgün zeminde top oynamak istemektedirler.
3. Çocuklar "halı saha" modasına kendilerince çözüm üretmektedirler.
4. Çocuklar paralı halı sahalara karşı böyle bir çözüm peşine düşmüşlerdir.

Bunlara ek olarak diğer analiz ve değerlendirmeler de şunlardır;

1. Bu memlekette spor ve futbol tesisi problemi yoktur diyenler yalan söyleyen veya ihtiyacın farkında olmayan kişilerdir.

2. Yerel ve mahalli kulüpleri, çocukların spor yapma ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlemediğimiz ve tüm çocuklara açık hale getiremediğimiz sürece, spor ve futbolda gelişimi olması gerektiği düzeyde sağlamamız mümkün değildir.

3. Çocukların böylesi bir çözüm peşinde koşmaları, spor bakanlığının, Türkiye Futbol Federasyonunun utancı olmalıdır.

4. Halı sahalar bir özlem olmamalı, çocuklar halı saha peşinde koşmamalı, tüm çocuklar semtlerinde, mahallelerinde dilediğince futbol oynama olanağı ve fırsatına kavuşturulmalıdır.

Çocukların spor yapma, oyun oynama hakları anayasal bir haktır. Oyun parkları, oyun alanları, spor sahaları her çocuğun ulaşabileceği kadar yakın ve arzuladığı an yararlanılabilir olmalıdır.

Pahalı ve gösterişli tesisler sorunun çözümü için yeterli ve gerekli değildir. Nitelikli ama pahalı olmayan ve çok daha önemlisi sayıca çok ve kolay ulaşılabilir spor alanları ve tesisleri, ülke sporunun geleceği ve ülke çocuklarının sağlığı ve sporculuk özelliği için çok daha gerekli ve önemlidir.

Profesyonel Kulüpler çocuklara spor hizmeti verme yerleri değildir.
Profesyonel kulüpler yapacaklarsa eğer yerel ve mahalli kulüpler ile işbirliği yaparak, bu çocuklara yönelik yatırımlara destek vererek, hem Türkiye futboluna, hem de kendi geleceklerine yönelik işbirliğinin içinde olmaları gerekmektedir.

Ama asıl iş kamusal ve toplumsal spor alanları inşa etmek ve olabildiğine çok çocuğun spor imkanına ve fırsatına kavuşturulmasıdır.

TFF bu konuda yerel ve mahalli kulüpleri organize ederek, yatırım destekleri sunmalı, her semte, her mahalleye mini ve orta boy futbol alanları inşa etmeli ve yerel ve mahalli kulüpleri bu konuda örgütleyerek işbirliği yapmalıdır.

Spor bakanlığının ise asıl işi bu ve benzeri işlerdir.

Bakınız bir ülkenin spor modeli mahalli kulüplerden, yerel spor birimlerinden çıkacak yeterli, özellikli çocukların, daha uzmanlık gerektiren eğitimlerin verildiği en yakın ilgili eğitim merkezlerine ve profesyonel kulüplerin eğitim akademilerine yönlendirilmeleri şeklinde gerçekleşir...

Bir ülkede en basit ve en temel spor ve futbol modeli işleyişinin özü ve genel çerçevesi budur ve bu olmalıdır.

TAKTİĞİN PEDAGOJİK TANIMI

"Taktik, bir hareketin ya da bir davranışın amaca yönelik bir sonuç üretmeye dayalı olarak gerçekleştirilmesidir".
................................................................................

Oysa herhangi bir nedene dayalı olarak bir hareketi gerçekleştirmek ise taktik değil, gerekli veya zorunlu olarak yapılması zorunlu bir davranıştır..

Taktik (stratejik davranış) demek, bir nedene dayalı olarak değil, Niçin'e dayalı olarak yapılan davranış ve davranışlar bileşeni demektir.

Dolayısıyla çocuklara ve gençlere taktik eğitim verirken neyi, nasıl ve neden yapması gerektiği ile ilgili çalışmalar ve görevler vermek ve uygulatmak çocuk ve gençlerde taktik gelişimi sağlamaya yetmemektedir.

Ama çocuğun ve gencin oyun içinde veya oyunsal formlarda "niçin öyle davranması gerektiği"ne ilişkin, yani amaca yönelik bir sonuç üretmeyi top ile ve topsuz bir davranışı gerçekleştirmesi taktik anlamına gelir.

Bu tür oyun eğitim kurguları taktik gereğin önemini ve esas olarak da "taktik bilinci" geliştirir... Ardından da istenilen sonuç olan "taktik beceriyi" geliştirir.

Taktik beceriler "taktik bilinç" olmadan da oluşabilir. Buna ezberlenmiş şablon taktikler diyoruz... Bu tür taktik beceriler kısıtlı ve yetersiz kalır.

2

Varyasyonlar (Çeşitlemeler) veya kombinasyonlar (Birleştirmeler), taktik çalışmalar değildir.

Bu tür eğitim ve antrenman uygulamaları daha çok teknik beceri, kondisyon ve taktik beceriye geçiş için ön beceri çalışmaları olarak değerlendirilmelidirler.

İdeal anlamda "taktik beceri" çalışmaları, bir oyun kurgusunun önceden tasarlanarak veya bir savunma veya hücum kurgusunun defalarca tekrar yaptırılarak uygulama çalışması yapmak da değildir.
Bunlar da taktik için uygulama becerileri geliştiren çalışmalarıdır.

Asıl olarak taktik çalışma demek, olasılıklar (problemler) yaratarak, buna karşı çözümler üretme amaçlı uygulama (denence) çalışmalarıdır.

ÜSTYAPI - ALTYAPI İLİŞKİSİNE DAİR

Sporda “üstyapı-altyapı”/ “altyapı-üstyapı” kavramsal ilişkisi ve pratik meselesine dair

Yeterince anlaşılamayan veya yanlış anlaşılan bir konu olan sporda üstyapı-altyapı meselesinin nedeni, muhtemelen kavramsal açıdan şundan kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere “gelişim psikolojisi”nde gelişim ilkelerinden söz edilirken gelişimin içten dışa, genelden özele, gövdeden uzuvlara doğru olduğu gibi genel ilkelerden söz edilir.

Bu ilkeleri spor ile ilişkilendirenlerin, bu ilkelerden hareketle, olayı alıp düz mantık ile hareket ederek sporda ve futbolda gelişimin alttan üste doğru olacağı şeklinde tercüme ederek yorumlamaktadırlar. Bu yanlış değil ama eksik veya tek yönlü bakış açısıyla yapılan bir değerlendirmedir. Birincisi söz konusu olaya hala gelişim ilkeleri bağlamında bakacak olsak bile, gelişim ilkelerinden birisi de gelişimin baştan ayağa doğru olduğudur. Yani önce kalp oluşur sonra diğer organlar ve sırasıyla uzuvlar gelişir. Bu durumda bu ilkeyi alıp sporda ve futbolda altyapı-üst yapı konusunda nereye koyacağız? Yukarıda değinildiği üzere “baştan aşağı ilkesini” spora nasıl uyarlayacağız? Demek ki bu bağlamda dahi “baş” meselesi, yani ana merkez, yani hayatın ikame edilmesi, yani üstyapı daha önemli ve önceliklidir demek gerekmez mi? Elbette bu da değil mesele.

Altyapı-üstyapı kavramları felsefe, sosyoloji ve özellikle Marksizm kuramında sınıf ilişkileri açısından, toplumsal tabakalaşma, üretim ilişkileri ve sınıf mücadeleleri açısından önemli kavramlardandır. Tek cümlelik bir özetle altsınıfların iktidar mücadelesi ve iktidarında üstyapıyı sınıfsız bir toplum yaratma adına değiştirmesi ve dönüştürmesinden söz edilir. Birbiri ile çelişmeyi ve çatışmayı içeren bir bakış açısının aynı zamanda birbirini tamamlamayı içeren ve bütüncülleşmeyi konu alır.

Spordaki üstyapı-altyapı meselesi ise toplumsal ve ekonomik bir mesele olmaktan ziyade, teknik bir mesele olarak kavramsallaştırılmıştır. Ve daha çok küçükler ve büyüklerin sporu meselesine dönüştürülmüş hali anlamına gelir. Bu bağlamın dışında altyapıyı, yani sosyolojik ve Marksist bakış açısıyla sporu öncelikle sağlık, eğlence ve oyun olarak bir araç ve modeli öncelemeden ve uygulamadan söz etmek gerekir. Sporda endüstriyelleşme ve sporda sömürü karşıtlığı bağlamlarında bir duruş sergiler ve sporda üstyapıyı reddeder. Bu reddediş spor üretim araçları ve üretim ilişkilerinin kamusal ve toplumcullaşması gereği ve pratiği ile ilgili bir reddediş olup, yarışmacılığı yine kamusal ve toplumcul bir düzenleme ile eğitimin ve gelişimin bir parçası olarak görür. Çocukların da bu alanda eğitim almaları ve gelişmelerini zorunlu bir hak olarak görür ve düzenler.

İşin spor alanındaki alışılmış kullanımına döner ve üstyapı-altyapı kavramlarını algılanan şekliyle kabul ederek devam ettiğimizi varsayalım. Yaşadığımız gerçekliğe ve işin doğası gereği, bir şeye başlamak için yeniden başlamak adına, işe önce çocuklardan başlamak gerektiği anlayışı tek başına sağlıklı, yeterli bir anlayış, düşünce ve model olmasa gerektir. Çocuklar yalıtılmış bir dünyada yaşamazlar ve yaşamamaktadırlar. Hayatı sıfırdan başlatarak, bir nesli yeniden şekillendirerek bir toplumunu yenilemek diye bir şey söz konusu değildir. Ayrıca diyelim ki başardınız, büyüyen ve gelişen çocuklar hangi düzenin ve işleyişin içinde olacaklar? O zaman öncelikli iş düzeni ve işleyişi iyi, doğru ve düzgün kurmak, işletmek ve buna uygun kuracağınız eğitim ve gelişim sürecini başlatmak olmalıdır.

İyi bir altyapı ile iyi bir üstyapı kuramazsınız. Ama iyi bir altyapı ile iyi bir üstyapıyı devam ettirirsiniz. Diğer söylemle iyi bir üstyapı, iyi bir altyapı kurmak için ön koşuldur.

Dolayısıyla bütüncül yaklaşım dediğimiz “altyapı-üstyapı” ve “üstyapı-altyapı” ilişkisinde biri diğerinden bağımsız olarak işleyemez veya olması gerektiği gibi işlemez. Hayatı doğru kılmadan o hayatı doğru yaşamak mümkün değildir. Üstyapılar hayattır. Düşünce ve ideolojidir. Altyapılar ise o hayatın devamı ve o ideolojinin hayat bulması ve devamını sağlayan gelişim süreçleridir. Üstyapılarınızın hayatı yanlış ise, altyapılarınızın doğru olması çok anlam ifade etmez. Bunu söylerken altyapıları önemsizleştirmiş olmuyoruz. Üstyapıların önemine vurgu yaparak altyapıların değerinden söz ediyoruz. Altyapıları değerli kılan şey, altyapıların nitelik ve nicelik olarak ne düzeyde işlevsel olduğu veya kılındığıdır.

Üstyapı dediğimiz üretim araçlarına sahip, üretim ilişkilerini yöneten kişi kurum ve modeller ile altyapı dediğimiz üretim güçleriniz karşılıklı etkileşim halindedirler. Teorik olarak altyapıların üstyapıları alaşağı etme, dönüştürme ve değiştirme gücünden hep söz edilse de, toplumsal ve ekonomik olarak üstyapıların hegemonyası ve elinde bulundurduğu imkânlar nedeniyle altyapıları sindirme, yönetme, düzenleme ve işlevsizleştirme rolleri ve güçleri söz konusudur.

Üstyapılarınızın kalitesi, niteliği, düzeyi, acımasız ve hesapsız olmaması, demokratik ve katılımcılığa eğilimli bir yapıda olması göz ardı edilmeyecek denli önemlidir. Bu durumda “Üstyapılarınız neyse altyapılarınız da odur” derken genelde bunu kastediyoruz. “Ülke düzeniniz neyse futbol düzeniniz de odur” derken de yine aynı bağlamı kast ediyoruz. Çözüm elbette esas olarak ve son tahlilde altyapıların üstyapıları düşünce, felsefe ve kurumsal olarak teslim almasıdır.

Ama bu düzende ve reformist açıdan devam edileceği düşünüldüğünde ise üstyapıların üretim ilişkilerindeki rolünü yeniden gözden geçirerek, üretim güçleri hegemonyasını sürdürmekten ziyade, daha katılımcı bir üretkenliğe dönük gelişimci aktörlere ve üretim güçlerine yer açması gerekli ve kaçınılmaz görünmektedir.

İşin spor ile ilgili teknik anlamdaki pratiğinden örneklersek, bir grup insan diyor ki; Altyapı için önce veliler eğitilmeli, çünkü çocukları ile ilgili sağlıklı düşünemiyor ve davranamıyorlar. Başka bir görüşe göre, öncelikle antrenörler eğitilmeli, çünkü çocuk gelişimi ile sporu ilişkilendiremiyorlar. Çocuklar ise bu işte asıl aktörler olan kitleyi oluşturuyorlar ve asıl olarak mağdur olanlar da onlar. Ama dahası var ve dahası bunlardan bağımsız değil. Tesis önemli ve öncelikli diyenler, eğitimlerin içeriği ve niteliği sorunlu diyenler, mali yetersizlik var diyenler, yönetim ve organizasyon yetersizliğinden söz edenler ve sporcu gelişiminde altyapılara gereken önem ve değer atfedilmediğini düşünen ve söyleyenler şeklinde beliren sorunlar eleştirel bir kısır döngü şeklinde sürüp gidiyor.

Özetle demek ki, “Türkiye Spor Altyapısı” sorunlu. Türkiye spor altyapısı tıpkı üstyapı kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi eksikleri ve yanlışları olan bir alan. Çözümsüz değil elbette ama çözüm tüm yukarıda sıralananların tek tek düzenlenmesi, yanlışlarının veya eksiklerinin tek tek giderilmesi şeklinde de gerçekleşmeyecektir. Çünkü sayılanların hepsi bir bütündür ve çözümü de bütüncül bir yaklaşım ve uygulama ile gerçekleşir. O bütünselliği sağlayacak olan şey ise altyapı-üstyapı ilişkisinin organik olarak spor politikasının ana ekseni ve temeli üzerine inşa edilerek gerçekleştirilmesi ile olasıdır.

Üstyapılar dönüşmeden veya dönüştürülmeden ya da zihniyet olarak ele geçirilmeden, altyapıların çözümsüzlüğü asla son bulmayacaktır. Altyapıların üstyapıya hâkimiyeti demek altyapı ideolojisinin yani zihniyetinin üstyapılarda egemen olması demektir. Üstyapılar ve üstyapı kurumları kendiliğinden değişmez, dönüşmez ve yerini asla terk edip gitmez. Altyapılar böyle olmaya zorlar. Ama bu toplumsal yapı ve sosyoekonomik düzen ile ilgili bir şeydir. Görüldüğü üzere mesele giderek toplumbilim meselesi olmaya başladı ki, zaten mesele de tam olarak bir toplumbilim meselesidir. Sporda ve futboldaki durum da tam olarak böyledir. Üstyapılar dönüşmedikçe veya dönüşmek zorunda kalmadıkça altyapılar işlevsel değildirler. Dahası üstyapılar düzenlenmedikçe altyapılar eksik, yanlış veya işlevsizdirler. Tıpkı içinde yaşadığımız durum gibi.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...