24 Mar 2018

ÖNCELLEME NEDİR?

ANTİCİPATION / ANTİSİPASYON = ÖNCELLEME
Bu aynı zamanda tıbbi bir terim olup, hastalık ile ilgili kavramsal bir ifadedir.
Tıbbi anlamda
1. Beklenen zamandan önce oluşma veya görülme,
2. Kalıtsal bir hastalık veya bozukluğun ileriki kuşaklarda beklenen süreden daha önce görülmesi anlamlarına gelir.

Lakin biz spor bilimciler için bu kavram "öncelleme" şeklinde Türkçeleştirilmiş şekilde kullanılır.

Öncelleme çok güzel bir ifade ve Türkçe kavramdır.

Öncelleme aynı zamanda askeri bir kavramdır da.

Tıbbi ve askeri açıdan çok doğru kullanılan bu kavram spor alanı için çoğu zsman yanlış algılanmakta veya kullanılmaktadır.

Yukarıda tıbbi açıklaması verildi.
Askeri açıdan ise hareket eden bir cismin hareket yönüne bakarak hareket hızını hesap ederek o cismi başka bir cisim ile denk getirme anlamına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Örneğin hareket halindeki bir uçağın hedef alındığını düşünün. Uçağın hızının göz önüne alınarak, atış ile uçağın buluşma noktasının tayin edilerek atışın o noktayı hedeflemesi anlamında kullanılır.

Spor alanında ise çoğu antrenör için yanlış kullanım olarak öncelleme; önceden anlama, bir sonraki pozisyonun ne olacağını tahmin etme ve ona göre davranma, daha erken davranma gibi yanlış anlamlarda kullanılmaktadır. Oysa bunların hepsi sezgi, sezinleme, tahmin etme, çıkarım yapma gibi kavramlar ile açıklanır.

Öncelleme, nesne (top) ile ilişkili olarak el, kol, ayak, bacak veya bedenin tamamının nesnenin hareket yönü, açısı ve özellikle hızı ilişkili olarak ayarlanabilmesi yetisidir. Örneğin futbolda top gelmeden önceden savrulan bacak veya topa vurmak için geç kalınmış ayak hareketi amaca yönelik teknik beceriyi tamamen bozar.

Esasında görsel algı, zaman algısı, yan ve yön algıları gibi "algısal motor özelliklerin gelişerek koordinatif özelliğe dönüştüğünü veya koordinatif özellik olduğunu biliyoruz.

Çocuklar 2 yaşından itibaren 12 yaşlarına kadar olağanüstü öncelleme yani hareket eden nesneye göre davranma yetilerini geliştirerek yeteneğe dönüştürürler.

Bu yetiyi işlenmez ise sakarlık derecesinde bazı teknik beceriksizlik görüntüleri ortaya çıkar.

Öncelleme öncellikle nesnenin hızı ile ilgili bir algı meselesidir. Deneyim ile geliştirilerek koordinatif beceriye dönüşür.

Teknik kapasitesi yüksek oyuncular ile tek pozisyonda optimum başarı elde eden tek vuruşluk gol oyuncuları öncelleme konusunda iyi oyunculardır.

Özetle öncelleme önceden ne olacağını tahmin etme değil, hareket edene önceden ön almadır. Gereken yerde gerektiği şekilde top kullanmanın önkoşulu iyi bir öncelleme algısına sahip olmaktır.

HAYAL KURMAK


HAYAL KURMAK NEYE BAĞLIDIR? ÖNEMİ NEDİR?

Çocukların hayalleri, yaşamış, görmüş, okumuş ve duymuş olduklarıyla ilgilidir.

Yaşanmamış, duyulmamış, görülmemiş ve üzerine düşünülmemiş şeylerin hayalleri olmaz..

Çocuklardan hayal kurmalarını istiyorsanız onlara hayal kuracak malzeme sunmanız gerekir...

Bu malzeme dediğimiz şey çocukların yaş düzeylerine uygun anlayabilecek ve anlamlandırabilecek konular ile ilgili çok deneyim yaşatmak, çok şey duymalarını sağlamak, çok ve somut şeyler göstermek ve bunlar üzerine düşünmelerini sağlamaktır.

Unutmayınız hayal edilen şeyler hayal edebileceğimiz kadardır. Hayal edebileceğimiz şeyler gökten zembille inmez.

Her çocuk ve hatta büyük geçirmiş olduğu yaşam ve o yaşamın niteliği ve niceliği ölçüsünde hayal kurar.

Elbette hayal ile yaşanmaz.
Ama hayalsiz de yaşanmaz.
Hayal kurmak demek, yapabildiklerin sayesinde yapabileceklerini kurgulamak, özlemek ve umut etmek demektir.

Çocuklara hayal kurmak için zengin yaşamlar sunmak gerekir.
Zenginlik para demek değildir.

SİSTEM / DÜZEN / MODEL /İŞLEYİŞ VE İNSAN FAKTÖRÜ

Bir toplumda veya bir ülkede her alanda işlerin iyi gitmesi ile ilgili olarak temel kural şudur; Söz konusu alan ile ilgili bir sistem, düzen, model ve işleyiş kurmak...

Eğer bu sistem, düzen, model ve işleyiş doğru kurulursa işler genel olarak yolunda gider.

Ama bunun için toplumdaki veya o ülkedeki genel sistemin, düzenin, modelin ve işleyişin doğru kurulması ve işletilmesi şarttır.

Yani genel sistem bozuksa ve yanlış ise özel alan ile ilgili olan sistem de çoğunlukla bozuk ve yanlış olur.

Bunun için üstad Thedor Adorno' nun söylediği gibi "Yanlış hayat doğru yaşanmaz"... Önce hayatı doğru kılmak gerek.

Bu bağlamda; önce ülkede sonra da kurumlarda ( ilgili tüm alanlarda)

1. İyi, güzel ve doğru bir sistem, düzen, model kuracaksınız.

2. Sonrasında bu sistem, düzen, modeli işletecek doğru insanları bulacak, yetiştirecek ve işe koşacaksınız.

3. Düzen, sistem, model işlemeye başladığında artık oraya gelecek kimler olursa olsun işleyen sisteme entegre olmak zorunda kalacak, işleyen düzenin gereği özellikleri kazanacak ve kullanacaktır.

Özetle;

İnsan faktörü önemlidir ama bir toplumda işlerin yolunda gitmesi için doğru sistem, doğru düzen, doğru model ve doğru işleyişi kurmak daha önemlidir.

İnsan kurar... Sonrası kendi kurduğu sistemin, düzenin modelin işleyişin aktörü haline gelir.

Doğru sistem, doğru düzen, doğru model ve doğru işleyiş için doğru insanlar beklenirse, o doğru insanlar çoğunlukla gelmez veya gelemezler.
Çünkü izin verilmez...

Altyapı Antrenörlüğü

ALTYAPI ANTRENÖRLERİ HANGİ AMAÇ VE BEKLENTİ İÇİNDEKİ KİŞİLER OLMAMALIDIR?

1. Şan, şöhret, paye, statü ve güç peşinde olan, böyle bir hayatı amaç edinen kişiler olmamalıdır.
Bu tür kişilerden çocuklara zarar gelir.
Kendileri de genelde mutsuz ve agresif olurlar.

2. Ön planda olma, popüler olma, öne çıkma ve önemli kişi olma gibi beklentileri olmamalıdır. Çünkü bu tür sosyal kişilik yapısına sahip kişiler iyi birer altyapı eğitimcisi olamazlar.
Bu tür kişilik özelliği taşıyanların yetiştirme, üretme ve emek yoğun çalışma gibi kaygıları olmaz.

3. Altyapıları bir okul ve hayat biçimi olarak görmeyen, çocukları amaç değil araç olarak gören kişiler altyapılarda asla bulunmamalıdırlar. Çocuk ve genç gözüyle dünyaya bakma özelliklerinden genelde yoksun olurlar.

4. Altyapıları üstyapılara çıkmak için bir geçiş yeri olarak görenler o an için kendilerine ve mesleklerine pek saygı duymayan kişilerdir. Bu da futbola ve futbolun geleceği açısından olumlu bir durum değildir.

5. Altyapılarda doğru, bilimsel, ahlaki ve vicdani olmayan işlere ve uygulamalara karşı mücadele etmeyen, görmezden gelen ve üstelik böyle bir anlayışın parçası olan kişiler kesinlikle altyapı antrenörü olmamalıdırlar.

Çocuk Sporcular

ÇOCUK İŞÇİLİĞİ - ÇOCUK İŞÇİLER İLE ÇOCUK SPORCULUĞU - ÇOCUK SPORCULAR SORUNU ÜZERİNE...

Çocuk işçiliği neyse, çocuk sporculuğu da o'dur.

Çocuk işçiliği ve çocuk işçiler gerçeği ne kadar büyük bir utanç ve kanayan bir yara ise, çocuk sporculuğu ve çocuk sporcular gerçeği de büyük bir sorun ve kanayan yaradır.

İki mesele arasındaki fark birilerinin aile ve çevre zorlaması ve mecburiyetler dolayısıyla para kazanmak için çalışmak zorunda olmaları, diğerlerinin ise kendi ve ailesinin isteği ve yönlendirmesi ile "futbolcu olmak için" gelişim özelliklerine uygun olmayan spor uygulamalarına maruz kalmalarıdır.

Çocuk işçiliği nasıl tasvip edilemez ve önlenmesi gereken bir mesele ise çocuk sporculuğu da tasvip edilecek ve savunulacak bir durum değildir.

Çocuklar 12 yaşına kadar "sporcu" olarak değerlendirilip, spor ve sporculuk adına performans amaçlı yoğun, şiddetli ve kapsamlı bedensel çalışmalara maruz bırakılamaz ve bırakılmamalıdırlar.

Erin ve ergenlik dönemi olan 15-18 yaşları arasındaki çocukların ise, kendi başlarına bağımsız ve önemli kararlar verecek durumda olmadıkları unutulmamalı ve yine spor adı altında yarış atları gibi mutlaka kazanmaya odaklanmış ve kazanmak için her şeyi yapmaları gerektiği konusunda şartlandırılmış olarak pistlere / sahalara sürülmemelidirler.

Çocuklar hangi yaşlarda olurlarsa olsunlar yanlış uygulamalara ve bireysel tatmin peşinde koşan antrenör ve yöneticilerin figüranları olmamalıdırlar.

Çocuklar sporda ticari, sosyal, psikolojik sömürünün ve istismarın birer parçası olmaktan kurtulamadıkları sürece geleceğe yönelik yatırım olmaktan çıkarlar ve çocuk işçiliği gibi gayri ahlaki ve gayri insanı spor düzeninin istekli işçileri / köleleri olurlar.

FUTBOLCU OLMAK VE OYUN OYNAMIŞ OLMAK


Sanılır ki futbolcu olmak isteyen çocuklar sadece futbol oynayarak futbolcu olurlar.

Oysa öyle değildir.

Örneğin;
Elim sende oynamadan koşmayı,
Yakan top oynamadan alan kullanmayı,
Mendil kapmaca oynamadan kaçmayı kovalamayı,
Horoz dövüşü yapmadan mücadeleyi etmeyi,
İstop oynamadan strateji geliştirmeyi yaşamayan çocuklara futbolu öğretirsiniz belki ama asla oyun duygusunun tümünü ve oyun düşüncesinin tamamını futbola transfer etmeyi öğretemezsiniz.

Çünkü genel olarak duygular ve oyun duygusu farklı yaşamlar ve farklı oyunlar ile elde edilen ve içsel öğrenmelerdir.

Çocuklar futbolu endüstriyel şekliyle iyi şekilde öğrenebilirler ama mekanik bir futbol oynarlar ve bir şeyler hep eksik kalır.

Çocuklar futbolu organik şekilde de çok iyi öğrenebilirler ama duygularını kullanmayı ve duyguları işin içine katmayı pek öğrenemezler. eksik bir şeyler mutlaka olur.

Onun içindir ki; çocuklar ilk çocukluk dönemlerine değin futbolu mutlaka doğal şekliyle yaşamamalı ve öğrenmelidirler.

Bunun için çocuklar önce çocukluğunu tüm özellikleriyle ve gerekleriyle yaşamalıdırlar...

Böyle yetişmiş çocukların futbolculuk dönemleri de daha özel daha yaratıcı ve daha insani olur...

Gönüllerde kalan ve unutulmaz oyuncu oluşların ardında yaşanılmış gerçek çocuklu deneyimleri vardır çünkü...

Örneğin;
Puşkaş böyledir,
De Stefano böyledir,
Zidane böyledir.
Rumenigge böyledir.
Metin Oktay böyledir.
Lefter böyledir.
Baba Hakkı böyledir.
Messi de böyledir...

Bakınız büyük futbolculara ve efsanelere neredeyse hepsi böyledir.

Günümüzde neden "büyük futbolcu" çıkmıyor veya yetişmiyor diye düşünenler olaya birazda bu açıdan bakmalıdırlar...

FUTBOLDA YENİ İKİ KAVRAM

"Oyun kurucu" futbolda iyi bilinen ve en çok kullanılan kavramlardan birisidir.

Ağırlıklı olarak oyunu şekillendiren, atakların başlangıcı olan yerleşik oyun düzenini top ayağındayken sağlayan ve top kullanımında yaratıcı olma özelliği daha fazla olan oyuncular için kullanılan bir kavramdır.

İşte söz konusu bu "oyun kurucu" kavramından hareketle türetilmiş iki kavram daha var artık.

"Atak kurucu" ve "Gol kurucu" gibi...

Hücumu başlatan ama daha çok da attığı pas ve yönlendirdiği toplar ile takımı atağa geçmek zorunda bırakan oyuncular için kullanılan bu kavram, aslına bakarsanız ofansif orta saha oyuncularını ilgilendiren bir kavram olsa gerektir. Ama atak kurucu özellik demek her top kullanımı ile atağa başlatan değil, atağa geçmeyi zorunlu kılan oyuncu demektir.

"Gol kurucu" ise gol pası veren yani assist yapan oyuncu olarak değil, rakip kaleye yakın oynadığı her top ve attığı her pas ile gol pozisyonu yaratan oyuncu anlamına gelmektedir. Bunun içine gol pası da girer. Ama gol kurucu gol pasına neden olan pası veren veya pozisyonu yaratan oyuncu demektir.

Bu kavramlar futbolun elbette bir tam saha oyunu olmasına ilaveten, artık bölge ve pozisyon oyunu olması aşamasıyla ve detaylandırılmış olmasıyla da ilgilidir.

Buradan hareketle "savunma kurucu" lafı veya ifadesi de yanlış olmaz. Zaten literatürde de savunma lideri diye bir ifade olsa gerek.

Oyuncu özellikleri, oyun özelliklerine göre ne kadar detaylandırılırsa, oyuncuların eğitimi ve gelişimi de o derece detaylandırılabilir.

Ya da tersi de doğrudur. Oyuncu özellikleri ne kadar fazla olursa, oyun da o kadar farklılaşır ve zenginleşir...

Altyapıların Toplumsal Sorumluluğu

SPORDA ALTYAPILARIN TOPLUMSAL SORUMLULUĞU
(YEREL ALTYAPILARIN ASIL İŞİ VE GÖREVİ NE OLMALIDIR)

Spor dalları ve özellikle yoğun talep nedeniyle futbol ile ilgili altyapı kurumlarının amacı üst yapılara nitelikli ve özellikli oyuncu yetiştirmek üzerine inşa edilmiş olsa da bu kurumların toplumsal açıdan önemli bir sorumlulukları ve işlevleri daha vardır.

Biliyoruz ki, altyapılar yarışmacı birimler ve spor okulları birimleri şeklinde organize edilmiş birimlerdir. Bilindiği üzere altyapılara müracaat eden her çocuk ve genç yarışmacı birimde yer alamamaktadır. Spor okulları ise daha çok gelir amaçlı ve yetenekli çocukları seçme amaçlı olarak haftada bir iki gün faaliyet gösteren birimlerdir.

İşte asıl mesele tam burada başlamaktadır.
Çünkü çocuklar ve gençler spor yapmak için illa ki yarışmacı birimlerde yer alacak düzeyde yetenekli ve becerikli olmak zorunda ve durumunda değillerdir.

Ama haftanın en azından 4 gününde bedensel bir faaliyet göstermek ve spor yapmak ihtiyacı içindedirler.

Çok daha önemlisi toplumsal açıdan bakıldığında 8-12 yaş grubu yönelme ve yönlendirme açısından en kritik yaş dönemi, 13-18 yaş grubu ise yönelilen alanlar ile ilgili başarılı olmayı ve yararlı birey olmayı sağlama açısından kritik yaş dönemleridir.

Biz toplumsal olarak bu yaş gruplarındaki milyonlarca çocuğa ve gence genelde spor ve özelde futbol açısından kapıları açmayacağız da ne zaman açacağız?

İşte bu çok büyük bir meseledir.

Yerel spor kulüplerinin bu amaç ve işlev üzerine yapılandırılmaları ve organize edilmeleri elzemdir.

Herkes illa ki üst düzey sporcu olmak zorunda değildir.

Ama herkes spor yapmak durumunda ve zorundadır.
Çünkü spor insanın toplumsal gelişimi açısından da zararlı birey olmaktan kaçınma ve uzaklaşma açısından önemli bir araçtır.

Sporu 8-18 yaş arası milyonlarca çocuk ve genç ile buluşturmak öncelikle yerel spor kulüplerinin görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Altyapılar öncelikle bu amaçla yeniden organize edilmeli ve işlevselleştirilmelidir.

İlgili bakanlık, ilgili federasyon ve Türkiye'nin ilgili tüm üst mercileri öncelikle milyonlarca istekli çocuk ve gence sporun yereldeki kapılarını açarak onlara fırsatlar ve imkanlar sunmak zorundadırlar.

Bu iş başka türlü olmaz... Olamaz...

Üstyapılara sporcu ve futbolcu yetiştirme işi ise başlı başına özel bir iş ve özel bir uzmanlık alanıdır.
Bu iş belli merkezlerde ve belli bölgelerde konuşlanmış ve yerel altyapılardan gelen çocuk ve gençlere de kapıları açık yürütülmesi gereken farklı bir altyapı alanı olmalıdır.

Herkes ve her kulüp üstyapılara oyuncu hazırlamaz.
Milyonlarca çocuk ve gencin spora dışarıdan bakmak zorunda kaldığı bir spor düzeni, iyi bir spor düzeni değildir.

5 Mar 2018

SPORA ERKEN YAŞLARDA BAŞLAMAK NE DEMEKTİR?


Son yılların modası; Spora ne kadar küçük yaşta başlanırsa, başarılı olma ihtimali o kadar yüksek olur...

Peki ne kadar küçük?

Bunun net ve somut bir yaşı var mıdır?

Örneğin futbola 4 yaşında mı başlanmalı?
Yoksa 5 yaşında mı?

Oysa spora erken başlamak demek, bir spor dalına ilişkin, o spor dalının gereklerini yapabilecek olgunluğa eriştiğinde o gerekleri aklının ve bedeninin elverdiği düzeylerde yapabilmeye başlamak demektir.

Her spor dalı için o spor dalının gereklerini aklın ve bedenin yapmaya başlaması farklı yaşlarda olabilir. Örneğin çocuklar en erken yaşlarda yüzmeye başlayabilirler. 3-4-5 yaşlarında yüzen çocuklar olabilir. Ama bu yüzme stilli bir yüzme değil güdüsel hayatta kalmayla ilgili olan "su üzerinde kalma" ile ilgili bir yüzmedir.

İşi futbol üzerinden devam ettirelim. Çocuklar 2 yaşından itibaren bir topa ilkel şekilde dokunur ve tekme atarlar. Ama bu topu pas veya şut amaçlı bir dokunma ve vurma olmaz, olamaz...

4,5,6 ve hatta 7 yaşlarına değin futbolun karakterine uygun bir çok hareketi yapabilirler ama bunların çoğu amaçlı ve kontrollü bir teknik davranış evresinde olmaz.

O halde bu yaşlarda spora erken başlama dediğimiz şey "hareket eğitim ve uygulamalarına başlama" şeklinde algılanmalı ve kabul edilmelidir.

Örneğin fotoğraftaki çocuk eline badminton raketi ve topu verildiği için badmintona başlamış olur mu?
Elbette olmaz.

Peki ne olmalı?
Badminton sporunun temel teknik davranışı olan bir nesne ile başka bir nesneyi kontrol edebilme hareketinin önceli olan el ile başka bir nesneyi kontrol edebilme evresinin olgunlaşma evresini yaşaması gerekir.

Bu da çocuğun balon ile oynaması demektir.

Daha sonraki aşama çok hafif bir raket ile balonu havada düşürmeden oynayabilme aşaması olabilir.

Bakınız bunlar nesne kullanımı ve kontrolü ile ilgili hareket gelişim çalışmalaraıdır.

Bu çocuğun ciddi anlamda badminton oynayabile evresi 8 yaşından önce neredeyse istisnalar hariç mümkün değildir.

Kontrollü ve amaçlı futbol açısından da durum aşağı yukarı aynıdır.

Spora erken yaşta başlama o spor branşının özelliklerini erken yaşta yerine getirmek demek değildir.

Önce hareket gelişimi ve eğitimine başlanır. (2-5 yaş).
Sonra o hareket becerileri amaçlı bir hal almaya başlar (5-7 yaş).
Daha sonrada hareket becerileri özelleşmeye ve bir spor branşına yönelik karakterler içermeye başlar (8 yAŞ)
Spor branşına ilişkin ciddi atılım ve görüntü ve gelişim sıçraması başlar (10-12 yaş.)

4 Mar 2018

Çoklu Düşünmek


SABİT VE HAREKETLİ DURUMDAYKEN DÜŞÜNME BECERİLERİ

İnsanlar yatarken, otururken veya yürürken daha kolay ve daha çok ve daha çeşitli düşünürler.

Yani insanlar sabit durumdan giderek daha hareketli duruma geçtiklerinde düşünme becerileri azalırken, hareketli durumdan sabit duruma doğru yavaşlarken daha çeşitli ve daha yoğun düşünebilirler.

Hareketlik ne kadar fazla ve hızlıysa düşünme becerisindeki çeşitlilik ve yoğunluk azalır. Çünkü hareketliyken ve hızlı hareket ediyorken düşünce odaklanması hareket ve hareket hızına yönelir. Yani tek bir nesneye, insanın kendisine yönelir.

Buna rağmen hareket halindeyken en az iki farklı şeyi düşünebilmek hem beyni kullanma becerisini ve hem de hareketleri amaç açısından daha verimli kılma açısından çok önemlidir.

Futbol açısından bu hareket halindeyken birden fazla şeyi yapabilme becerisini ön koşuludur.

Dolayısıyla altyapılarda çocuklar koşarken ve top ile hareket ederken en az iki farklı seçeneği yapabilecek denli düşünmeyi öğrenmelidirler.

Hareket halindeyken çocuklar ve gençler ne kadar farklı seçenekleri düşünebilir hale gelirlerse o kadar çok farklı hareket ve pozisyon seçeneği üretebileceklerdir.

Aksi halde tek bir seçeneğe ve pozisyona odaklanacaklar ve sadece o seçeneğin ve pozisyonun becerisini yerine getirebilecek bir beceriye sahip olacaklardır.

Bu tek yönlü ve yaratıcı ve kompleks özellikleri olmayan oyuncu demektir.

Bunun için en başından itibaren çocuklara aynı anda birden çok şeyi düşünerek birden çok hareket yapmalarını sağlayacak uygulamalar ile beslemek ve geliştirmek gerekir.

Çocuklar bir iş yaparken o iş ile ilgili veya ilgisiz başka bir şeyi de aynı anda düşünebiliyorlar ise buna "çoklu düşünme" becerisi diyoruz ve bu tür özelliği erken yaşlarda elde edenler çocuklar ilerideki hayatlarında ve futbol hayatlarında da çok başarılı olma olasılıkları yüksek çocuklardır.

Bir Ülkede Futbola Doğru Bakmak Nedir?

Futbolda mucizeler yoktur.
Sadece mucize vardır.
Lakin mucize dediğin şey ise bir veya bilemedin iki kez gerçekleşen olağan dışı olay ve olgular demektir.

Futbol mucizeler ile gelişecek ve geliştirilecek bir şey değildir.

Futbolda gerçekler vardır.
O gerçekler sistem, model, yaklaşım, anlayış ile somutlanan "futbol işleyişidir".

Bir ülkede "futbol işleyişine" bakınız o ülkede futbolun gerçeğini ve durumunu hemen anlarsınız.

Bir ülkede futbolun işleyişi demek futbolda insana yapılan yatırım demektir.

İnsana yapılan yatırım demek;

1. Genel olarak yaşayan nüfusun spor yapan nüfusa oranı demektir.

2. İlgili spor branşına yönelik olabildiğince çok kişiye ulaşabilmek veya olabildiğince çok kişinin ilgili spor branşına ulaşabilirliğini sağlamak demektir.

3. Yerelden başlayan spora / futbola katılım ile ilerleyen süreçlerde farklı yatırımlar, organizasyonlar ile farklılaştırılması gereken özellikli sporcu yetiştirme işleyişi futbolda ne olduğunuz veya ne olacağınızı belirleyecektir.

Bunun dışında 11 futbolcunuzun da yabancı olması ve dahi kazanmanız dahi sizi sürdürülebilir bir futbol ülkesi yapmaz. Başka bir şey yapar.

Eğer işi ticari futbol açısından değerlendiriyorsanız, o halde bakmanız gereken şey takıma harcadığınız para ile takımdan kazandığınız para arasındaki farktır.

1 Mar 2018

ADAM EKSİLTME

""Adam geçme" ile "adam eksiltme" pratik olarak aynı gibi görünse de taktik düşünce olarak aynı şey değildir. Adam eksiltme bir ihtiyaç, bir gereklilik ve rakipten bir fazla olmayı sağlayan teknik ve taktik bir davranış biçimidir ve 11 yaştan önce bu kavramdan ziyade çalım atma, aldatma ve geçme gelişim psikolojisi açısından daha doğrudur".


Futbolda en çok kullanılan kavramlardan birisi olan "adam eksiltme" aslında en sık ifade edilen oyuncu özelliklerinden birisidir.

Adam eksiltme bir oyuncunun öncelikle teknik mahareti/becerisi olsa da, takımı adına olağan üstü bir avantaj sağlayan ve bu nedenle de taktik beceri olarak da değerlendirlir.

Takım ve grup oyunlarında rakipten bir fazla olmanın sağladığı yarar herkesin malumudur.

Tabi adam eksiltmenin gereğince yarar sağlaması için adam eksilten oyuncunun gerisinde kalmamak gereği de açıktır.

Buna karşın adam eksiltmeyi takımı en az bir fazla kılmak amacıyla değil de bireysel olarak dikine oynamak ve rakip kaleye ulaşmak anlamında değerlendirdiğimizde ise oyuncu özelliğinin oyun sonucunu değiştirme açısından önemi bir kez daha ortaya çıkar.

Lakin bizim bu özellik ile ilgili derdimiz ve amacımız daha başka.
Çünkü "adam eksiltme" becerisi ve özelliğinin önemini herkes biliyor.

Adam eksiltme dediğimiz şey en temel ve en basit ifadeyle çalım atma yani aldatma becerisi ve özelliği demektir.
Çalım atma yani aldatma ise topa sahip olma isteğinin ve bunu sürdürme isteğinin bir ürünü olarak ortaya çıkan davranış şeklidir.

Çalım atma/aldatma davranışının çocuklar açasından en çok tercih edildiği yaş grubu topa devamlı sahip olma isteğinin yaşandığı yaş grubudur. Bu 8,9,10,11 ve 12 yaş gruplarıdır.

Çalım atarak adam geçmenin beceriye dönüşmesi gereken yaşlar ise 10-12 ile 13-15 yaş gruplarıdır.

Aldatmanın / çalım atmanın top ile adam geçmeye ve eksiltmeye dönüşmesinin altın çağı olan bu yaşlar, yani 10-12 ve 13-15 aynı zamanda çocukların takım oyunu oynama adına pas yapmaya zorlandıkları ve yönlendirildikleri yaş gruplarıdır da...

Bunların bir arada öğretimi ve öğrenilmesinin sağlanması önemlidir.

Bunun için çocukların bağımsız hareket etmeleri, adam eksiltme ile ilgili çalım atma davranışlarının onaylanması ama ilgisiz ve amaçsız durumlarda bu davranışı tercih etmemeleri gereğinin oyun içinde yaşayarak öğretilmesi ve öğrenilmesi gerekir.

Bu oyun içinde yapılan hareketin yapıldıktan sonra amaca uygun olup olmadığının değerlendirilmesi yani ürün veya sonuçla ilgili bir şey olup, önceden çalım atmayın, adam geçmeye uğraşmayın gibi önleyici ve ket vurucu davranışlardan kaçınmayı gerektirir.

Adam eksiltme eğer oyun için aranan bir özellik ise, özellikle orta alan ve hücum oyuncularının bu özelliği kazanmış olmaları gerekir.

Altyapılarda bu özelliğin kazandırılması ile ilgili yerlerdir.

Öncelikle adam geçme, çalım ve aldatma hedeflemesinde;
1:1 oyunlar, tek kale maçlar bu özellik için mutlaka uygulanması gereken etkinlikler olurken,
Sonrasında ise;
Adam Eksiltmede Bölge ve set oyunları ile, eş sayıda savunma ve hücum oyunları gereken eğitim uygulamaları olmalıdır.

FUTBOL ZEKASI DİYE BİR ŞEY YOKTUR

1

"Futbol zekası" diye bir şey yoktur.

Üstelik futbol ve diğer tüm takım sporlarını üstün bir beceri ile oynayabilmenin zeka (IQ) ile ilgisi sadece oyunun kurallarını bilmek, oyunu anlayabilmek ile sınırlıdır.

Aksi olsaydı bilim insanları, araştırmacılar, zeka düzeyi puanı çok yüksek olanlar çok iyi futbol oynarlardı.

Futbol zekası diye tanımlanan şey, psikomotor zeka şeklinde ifade edilir ve literatürde yer alır.

Ama bu da tamamen sinir kas ilişkisi ve eğitimi ile gelişen ve geliştirilen ve doğuştan getirilen bazı özellikler ile de birleşerek ortaya çıkan "beceri" konusunu ifade eder.

Özetle futbol zekası oyuncu yaratıcılığı, oyunu çok yönlü görme, oyunu okuma ile oyun içinde bireysel taktiği takım taktiği içinde kullanabilme becerisidir.

Bu da üst düzey zeka ile ilgili değil, koordinatif ve algısal motor gelişim özellikleri ile birlikte geliştirilen top ile ilişkili becerilerin gelişmiş ve geliştirilmiş olmasıyla ilgilidir.

O halde futbolda "iyi futbolcu" ve "özellikli futbolcu" yetiştirmek istiyorsak altyapı temel ve gelişim dönemlerinde algısal motor gelişim özellikleri, koordinatif özellikler ve top ile ilişkili hareketleri mükmemmelleştirmekten başka bir işimiz olmamalıdır.

2

SPORDA VE FUTBOLDA ZEKA MESELESİNE DAİR

Psikomotor Öğrenmeler ve Beyin

Bütün öğrenmeler beyin temelli öğrenmelerdir. Öğrenmelerin yani, yaşam için gerekli bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışların hepsinin kaynağı beyindir.

Doğumdan itibaren sergilenen bazı psikomotor davranışlar refleks davranışlardır. Alt beyin tarafından kontrol edilen bu tür davranışlar ilerleyen dönemlerden itibaren (4. aydan sonra) giderek azalır ve birkaç tanesi hariç tamamen yok olur.
Bunun dışında yaşamak için gerçekleştirilen tüm davranışlarda olduğu gibi motor davranışlar da öğrenilen davranışlardır.

Öğrenilen her şey girdi, merkezi işlem ve çıktı döngüsüne dayanır. İşlem merkezi ise beyindir. Sonuç olarak psikomotor öğrenmeler beyin merkezli kassal çıktılardır.

Bir çocuğun elindeki yiyeceği ağzına yaklaştırması, emeklemesi, oturması, yürümesi gibi motor davranışların refleks öncelleri (temeli) olsa da bunların amaçlı davranışa dönüşmeleri algı, değerlendirme ve harekete geçme ile ilgili beyinsel faaliyetler sonucu gerçekleşir.

Beyin ve hareket ilişkisi aynı zamanda beyin ve beden eğitimi spor ilişkisi anlamına da gelmektedir. Beyin ve beden eğitimi spor ilişkisi psikomotor öğrenmelerin öncellikle beyinsel bir faaliyet olduğu ile ilgili bir ilişkidir. Dolayısıyla beden eğitimi spor öğretimi ile ilgili yaklaşımların beyin temelli yaklaşımları da içeriyor olması gerektiği açıktır.

Bir çocuktan her hangi bir psikomotor davranışı gerçekleştirmesini beklemek demek, çocuğun söz konusu davranış ile ilgili merkezi işlem gerçekleştirmesini istemek demektir.

Psikomotor davranışlar beynin ilgili bölümlerinde ve ilgili sinir hücrelerin işlevselleştirmesi anlamına geldiği gibi, beynin ilgili bölüm ve hücrelerin işlevselleştirilmesi de, psikomotor davranışlarda amaçlılık, çeşitlilik ve kalite anlamına gelmektedir

Doğum öncesi ilk üç ayda gelişiminin önemli kısmını büyük ölçüde tamamlayan beyin, 4 yaşına değin hızlı bir büyüme sergiler. Büyüme hamlesinin ilk dönemi 18. aya değin glia hücrelerinin büyüdüğü dönem, ikinci dönem ise dördüncü yaşa değin myelinizasyonun (aksonların myelin adı verilen beyaz yağlı bir madde ile kaplanması) gerçekleştiği dönemdir (Malina ve Bouchard, 1991 akt. Özer, 1995: 70).

Beyin ve omuriliği kapsayan sinir sistemi nöronlar ve glia hücrelerinden oluşur. Nöronlar duyusal alıcılar, diğer nöronlar ve kaslar ile iletişim kurma işlemine sahiptirler. Glia hücreleri ise nöronların çalışması ile ilgili işlevleri yerine getirirler.

Nöronlar hücre gövdesi, bunun çevresinde yer alan uzantılar yani dendrit ve hücre gövdesinden çıkarak uzanan aksonlar olmak üzere üç kısımdan oluşur. Yeni doğan bir bebekte dendrit ağları seyrek ve az gelişmişken, özellikle doğumdan sonraki altı ay boyunca çevreden duyusal iletiler alındıkça dallanır ve aktif hale gelir.

Nöronlar dendritler aracılığı ile komşu nöronların aksonlarından gelen iletileri alır ve bu iletileri kimyasal ve elektrik işlemler yolu ile akson boyunca sinaps adı verilen boşluklara aktarırlar. Sinaps oluşturmayan nöronların çoğu ölür.

Kaynak: İsmail Topkaya, "Hareket, beden eğitim ve sporda öğrenme ve öğretimin temelleri", 4. Baskı, Paradigma Akademi Yay. 2016

3

Yaşamın ilk yılında beyin hücrelerinin sayısı azalırken beyinin ağırlığı iki kat artar. Bunun nedeni nöronların tüm uyaranlara (işitsel, görsel, dokunsal, koku, tat gibi) tepki verirken dendritler yoluyla fiziksel bağlantılar kurup geliştirmeleridir. Çocuğun aktif yaşantısı (hareket), zihinsel çabası ve zengin çevresel uyaranlar dendritlerin dallanmasını hızlandırır ve zeka gelişir.

Zekanın beynin büyük olması ya da nöron sayısının fazla olması ile değil beynin yeterince gelişmiş olması, özellikle nöronların işlevselliği ile ilgili bir durumdur.

Hareket etme ile ilgili uyaranların yoğunluğu, hareketle ilgili nöronların dendritlenmesi ve sinapslar oluşturması sonucu psikomotor davranışlar gerçekleşir. Duyu-motor dönemden başlayıp algı-motor dönemde artarak devam eden hareket gelişiminin temeli ilgili nöronların dendritlenmesi ve sinapslar oluşturmasıdır. Bu olgu, hareket öğreniminin nörolojik temelini ortaya koyar.

Bir sinir hücresinin (nöron) dendrit ve akson yeterliliği onun sinaps oluşturma yeterliliği demektir. Nöronlar arası bağlantı anlamına gelen ve bir nöronun aksonundan diğer nöronun dendritlerine sinirsel akımların iletimi olan sinapslar “öğrenme” ile oluşurlar. Kullanılmadıklarında (uyarılmadıklarında) işlevsizleşir ve yok olurlar.

Bir uyarı sağlandığında üç milyar nöronun faaliyete geçtiği söylenirken yeni doğan bir bebeğe resim gösterildiğinde üç milyar dendrit oluştuğu saptanmıştır (Sherarer ve Sherarer, 1999 akt. Özer, 2004: 71).

Öğrencilere beyinlerini kullanmaları için fırsat verilmediğinde ya da beyinlerini kullanmak durumlarıyla karşılaşmadıklarında dendritler uyarılmazlar. Öğretmenler uygun uyarıcılar vermediğinde nöral budanmaya neden olabilirler ya da bilgiyi algılamak için gerekli olan yetenekleri köreltebilirler. Bu tip olaylar okul çağındaki çocuklarda genellikle baskın oldukları zeka alanları aktif olarak uyarılmadığında gerçekleşmektedir. Örneğin, bir öğrencinin beyni genellikle hareket ederek işlem görüyorsa ve bu öğrenciye hareket etme serbestliği tanınmıyorsa beyin süreçlerinde nöral budanmaya neden olan bir azalma söz konusu olabilir (Selçuk ve ark., 2004: 14).

Öğrenilmiş bir psikomotor davranışın sürekli tekrar edilmesi, ilgili nöronların daha fazla dendritlenmesine ve sinapslar oluşturmasına yol açmadığı gibi diğer sinir hücrelerini de işlevselleştirmez. Bunun olabilmesi için, farklı psikomotor uyaranlar gereklidir.

Psikomotor gelişim bir bakıma bebeklik ve ilk çocukluk dönemindeki sinir-kas olgunlaşmasının bir ürünüdür ve beynin bu dönemdeki hızlı büyümesi ile ilgilidir. Sinir-kas bütünleşmesi beyinciğin eşsiz büyüme atılımını yansıtır. Bebeklik döneminde kazanılan hareket becerileri bu bütünleşmenin ürünüdür (Malina ve Bouchard, 1991 akt. Özer, 2004. 73).

Hareket beden eğitimi ve spora ilişkin istendik motor davranışları istenen sayıda ve kalitede gerçekleştirebilmek sadece kassal bir çıktıdan ibaret değildir. Kassal çıktı sadece bir ürün yani sonuçtur. Bunu beden eğitim spor eğitmenlerinin çok iyi bilmesi gerekmektedir. Çünkü hareket yeterliliği, çocukların o ana kadar geçirdikleri hareket deneyimleri ile yani, hareket gelişiminden sorumlu beynin ilgili bölümlerindeki nöronlarla ilgilidir.

Çocuğun boyu, kilosu psikomotor davranışlar için bir referans değil psikomotor çıktının sergilenmesi için gereken araçlardır. Psikomotor davranışlar için asıl referans olgunlaşmış olma ve hazır bulunuşluk yeterliliğidir. Bu ise beyin, sinir, kas iletişimi yeterliliği yani nörofizyolojik yeterliliktir.

Yaşamın ilk birkaç yılında beyin, beyin kabuğunun her santimetre karesinde saniyede otuz bin yeni sinaps yapar. Bu sinapsların yapımı kısmen doğru beslenmeye bağlıdır. Ancak, daha çok bebeğin etrafındaki dünya ile ilgilidir. Sevgi ve ilginin bol olduğu, ilginç oyuncak ve nesnelerin bulunduğu bir ortam bebeğin beyninde daha fazla sinaps yapılmasına yardımcı olur. Ne kadar çok sinaps yapılırsa beyin de bebek büyürken o kadar iyi çalışır (Rose ve Lichtenfens, 2005: 25).

Bir psikomotor davranışı ya da davranışları edinme, edinilen bu davranışları unutmama ve gerektiğinde farklı amaçlar için kullanma, beyindeki nöronların söz konusu motor davranışların her boyutu için bir çok sinaps oluşturmasıyla mümkündür. Bu da bir hareketi çok boyutlu öğrenmeyi gerektirir. Doğal olarak hareket öğretim yaklaşımları da çok boyutlu düşünmeyi gerektirecek yapıda olmalıdır. Örneğin, topu atma davranışı yerine topu farklı şekillerde atma davranışları gibi. Topu atma davranışlarının öğretiminde çocuk merkeze alınarak topu uzağa, yukarı veya bir hedefe nasıl atarsa daha doğru atabileceğini düşünmesine neden olacak bir öğrenme ortamı, çocuğun daha fazla nöronunu aktive ederek sinapslar oluşturmasını sağlayabilir.

Kaynak: İsmail Topkaya, "Hareket, beden eğitim ve sporda öğrenme ve öğretimin temelleri", 4. Baskı, Paradigma Akademi Yay. 2016

4

Zeka puanı yüksek olan 9 yaşındaki bir çocuk ile zeka puanı yüksek olmayan ama olması gereken sınırlar içinde olan BAŞKA bir çocuk arasında, çalışmalar sonunda öğrenme verimi farkını ortaya koyacak olan şey zeka derecesi değil, çocukların sahip oldukları "psikomotor yetiler ve o yetilerin uyarılmış olması belirler.

Futbola ilişkin anlama, söyleneni yapabilme veya kısa sürede motor alan ile ilgili olarak daha çabuk beceri elde etmenin nedeni zeka yüksekliği değildir. Beynin ilgili bölümü olan motor hareketlerden sorumlu bölümün daha çok işlevselleştirilmiş olması ile ilgilidir.

"Ama hocam işte beyinden söz ediyorsunuz, o halde zekadan söz ediyorsunuz" gibi bir soru akla gelebilir. Ama sözünü ettiğimiz zeka bilişsel alan zekası değildir. Çünkü bilişsel alan ile ilgili zekanın futbol ile ilgili olarak normal insandaki seviyede olması, anormal yani özürlü olunmayacak düzeyde olması yeterlidir.

Geri kalan asıl mesele beynin hareket etme ile ilgili bölgesinde yer alan "motor alandaki" sinir hücrelerinin çok fazla sayıda aktif edilmesi meselesidir.

Nasıl aktif edilir bu sinir hücreleri? Öncelikle uyarılarak. Peki nasıl uyarılır? Görsel, işitsel ve dokunsal uyaranlar ile... Ama daha önemlisi bu uyaranlar mutlaka hareket ile birleştirilmelidir.

Zaman, mekan, mesafe, yan ve yön uyaranlarının alglanması ve hareket ile birleştirilmesi ile arzulanan oyun becerileri geliştirilmeye başlanır.

"Eeeee hocam işte beyinle ilgili şeylerden söz ediyorsun" diye düşünülüyorsa, elbette her şey beyinle ilgilidir zaten. Çünkü yaşamda beyin ile ilgili olmayan hiç bir şey yoktur..

Ama zeka yani akıllı olma veya çok akıllı olma derecesi futbol becerisi arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Normal düzeyde bir insan zekasına sahip olmak mükemmel futbolcu olmaya yetecek zeka demektir.

Farkı belirleyen şey çok akıllı olmak değil, yani "bilişsel zeka" düzeyinin yüksekliği değil, beyindeki motor alanın başat olarak kullanılmasının sağlanması ile ilgilidir.

Motor alan ilgili sinir hücrelerinin çok sayıda uyarılması, hareketin sinirler aracılığı ile iletimi ve iletilen uyaranları harekete dönüştürecek kas işlevselliğidir. Hepsi bundan ibarettir.

Bazı çocuklar için doğuştan yetenekli denilmesinin asıl nedeni tam olarak budur. Beynin ilgili motor alanı daha gelişmiş ve uyaranlara daha açık olduğu için daha çabuk öğrenir vedaha çabuk beceri kazanırlar.


ÇOCUKLARIN FUTBOLU

"ÇOCUK FUTBOLU" İFADESİ DOĞRUDUR.
AMA DAHA DA DOĞRUSU "ÇOCUKLARIN FUTBOLU" İFADESİDİR...

ÇÜNKÜ "ÇOCUKLARIN FUTBOLU" İFADESİ FUTBOLDA ALTYAPI MODELİNİ İFADE EDEN BİR CÜMLEDİR.

Bir yazı okuduk.
Yazının başlığı "Çocuk bahçesi değil, çocukların bahçesi"ydi.
Çok yerinde, çok anlamlı ve çok nitelikli bir ifadeydi...

Başlık o kadar doğru ki; Olması gereken her şeyi ifade ediyor.

Aynı şekilde ve yaklaşım ile düşünerek biz de ifade etmek isteriz ki;
"Çocuk futbolu değil, çocukların futbolu" daha doğru olandır.

Ne demek istiyoruz?
Şunu;

Bütün çocuklar için her yer, her zaman, her koşulda onların futbolu oyun ve eğlence aracı olarak oynayabileceği ortama, imkana ve fırsatlara dönüştürülmediği sürece "çocuk futbolu" ifadesinin içini dolduramaz ve pratiğini yaratamazsınız.

Tıpkı minnacık, uyduruk, yapmacık çocuk bahçeleri gibi.
Oysa bahçeleri çocukların bahçesi kılmadığınız sürece çocukları doğa ile buluşturamazsınız.

Çocuk futbolu, futbolu çocuklar ile buluşturamadığı gibi, çocukları da futbol ile buluşturmaya yetmez.

Çocukların futbolu, futbolun çocukları demektir.
Çözüm futbolu ulaşılabilir kılmaktır.

Çözüm arsalar, alanlar, açık semt sahaları, mahalle sahaları ve herkese açık ve herkesi kabul etmekle yükümlü yerel kulüplerdir.

TOP İLE İLİŞKİLİ HAREKETİN ÖNCELİ TOPU HİSSETMEKLE BAŞLAR

His sadece duygu demek değildir.

His aynı zamanda yüzeye yakın alıcılar tarafından (senso-motor) algılayıcılar tarafından dışarıda ne olup bittiğinin dokunma, temas yoluyla algılanması demektir.

"Dokunmak hissetmektir" sözü boşuna söylenmiş bir söz veya cümle değildir.

Top ile ilişkili hareketlerin giderek amaçlı hareketlere ve sonrasında ise beceriye ulaşmasının ön koşulu işte bu algılamanın öncelikli olarak hissedilmesiyle başlar.

Topun ayağın ilgili bölümleri ile hissedilmesi bu nedenle çok önemlidir.

Hissetme nesnenin tüm özellikleri ve nesnenin hareketlerinin alıcılar ve algılayıcılar tarafından beyine ulaştırılarak ve orada anlaşılması/anlamlandırılması yani "algılanması" demektir.

Hissedilen ve sonrasında algılanan nesneye yönelik verilen cevap ise beynin sinirler aracılığı ile ilettiği uyaranları kaslara iletmesi ile gerçekleşir.
Yani beynin cevap olarak topun hızı, yumuşaklığı, ağırlığı ile ilgili olarak, topu kontrol etme, itme, vurma, durdurma gibi hareketleri ile ilgili emirlerini yapmayı sağlayacak olan uyaranları sinirler aracılığı ile ince ve kalın kaslara göndererek, ayaktaki ve bacaktaki ilgili kasların ilgili derecede kasılmasını ve dolayısıyla da kasların amaca göre kullanılmasını sağlamasıyla gerçekleşir.

Kaslar kuvvet kademelendirmesiyle yani gereken kadar kuvvet üreterek (motor-ünite aracılığı ile) olması gerektiği kadar kasılarak topu ile ayak ilişkisini yaratır.

Başa dönersek, insan önce hisseder. Her şey hissetme ile başlar.
Çünkü hissetme algılamanın öncelidir.
Algılama ise verilecek cevabın öncelidir.

Doğru hissedemez isek doğru algılayamaz, doğru algılayamaz isek doğru cevabı, yani doğru hareketi yapamayız.

Doğru hareketler olmazsa doğru beceriler zaten oluşmayacaktır.

Bu durumda çocukların öncelikle topu hissetmeleri çok ama çok önemlidir.

Ağır hissedilen top sonrasında her şeyin ağır topa ilişkin oluşmasına neden olur. Nesneler ağırlaştıkça o nesneler yönelik davranışlar ağır olur.

Beceriden ve beceri düzeyi yüksek olmaktan çok kuvvetli olma eğilimli olmanın nedeni budur.

Bir Yazıdan Esinlenerek Davranış Öğrenimi Üzerine

Japonlar için davranışın ve birtakım tutumların çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu davranış ve tutumlar bütününü genelde çocuk yaşta okulda ve aile içinde öğreniyorlar.

İşte bu bağlamda Japonya’da velilere gönderilen çocuklar için 18 maddelik ‘Davranış Listesi’;

1) Birisi konuşurken dikkatli bir şekilde dinle.
2) İnsanlara selam ver, soruları açık bir şekilde ve duyulabilir bir sesle cevapla.
3) Sandalyede uygun bir şekilde otur.
4) Başkalarına ait olan eşyaların, sana ait olmadığını anla.
5) Ayakkabılarını çıkardıktan sonra düzenli bir şekilde yerine koy.
6) Giysilerinin temiz olduğundan ve kırışık olmadığından emin ol.
7) Masanı ve çevreni düzenli tut.
8) Gece erken yatmayı, sabah ise erken kalkmayı öğren ve bu sorumluluğa alış.
9) Kahvaltıyı önemse.
10) Dişlerini her zaman fırçala.
11) Asla yalan söyleme.
12) Kimseyi dışlama ve kimseye dışlanmış hissettirme.
13) Eğer birinin bir problemi varsa ona yardımcı ol.
14) Kimse hakkında kötü şeyler söyleme.
15) İnsanlarla iyi geçinmeyi, oynamayı ve bir şeyler öğrenmeyi alışkanlık haline getir.
16) Sadece tek başına oynama. Başkalarıyla da oynayabilecek kadar sıcakkanlı ol.
17) Hem doğada zaman geçirip rahatlamak, hem de daha fazla hareket etmek için dışarıda oyna.
18) Eğer hata yaptıysan büyük bir ciddiyetle özür dile.

Kaynak: https://ceotudent.com/japonyada-velilere-gonderilen-cocukla…

Peki biz bunu niçin paylaştık?

Şunun için;
Çocuklarımız birbirlerine ve büyüklerine karşı saygı konusunda iyi durumda değiller.
Ya korkudan ya da ödül nedeniyle gösterilen saygı, saygı değil iki yüzlülüktür.

Altyapılarda eğitim alan çocuklarımızı şöyle bir gözlemleyin, başlarında antrenörleri ve öğretmenleri yok iken birbirleri ile ilişkileri ve bireysel olarak görev ve sorumluluklarını yerine getirmede eksikler veya büyük sorun yaşıyorlar.

Özetle çocuklarımız için futbolda altyapı eğitimi demek sadece futbolu motor beceri açısından öğrenmek ve geliştirmek değil, kişisel ve toplumsal olarak doğru davranış becerileri kazanmak olmalıdır.

Bu zaten futbollarını da olumlu ve doğrudan etkileyecek bir şeydir.

Arda, Burak, Caner, Emre gibi onlarca futbolcunun Avrupa standartlarına ulaşamamış futbolcu olmalarının altında yatan motorik eksiklikleri değil, daha çok oyun içinde ve oyun dışında bireysel ve toplumsal davranış becerileri eksikliğidir.

ŞUT ATMAK / ŞUT ALGISI

TEMEL EĞİTİM SÜRECİNDE "ŞUT" ALGISI NASIL SAĞLANIR? ÇOCUKLAR ŞUT HİSSİNİ NASIL ELDE EDERLER?

Futbolda şut'un ne olduğu ve nasıl gerçekleştiğini futbol ile ilgili herkes bilir. En basit ve en bilindik teknik beceri veya motor davranışlardan birisidir.

Onun için şut atma becerisinin teknik ayrıntısı ile laf kalabalığı yapmaya gerek olmadığı kanısındayız.

Ama şut atma becerisi üzerine özellikle altyapı temel eğitim ve gelişim eğitimi süreçlerinde olmaması gereken eğitim yanlışları ile olması gereken eğitim doğruları konusunda bir kaç konudan söz etmek yararlı olacaktır.

1. Şut atmanın anatomik ve biyomekanik yani iskelet hareketi, vuruş noktası, açısı ve mesafeleri elbette önemlidir. Bunları üç aşağı beş yukarı herkes bilir.

2. Şut atma topa ayakla vurmak demektir.
Vurma hareketlerinde vurma hareketini yapan nesneden (ayak,bacak, gövde) daha çok vurulan nesnenin (top) ne olduğu ve nasıl bir nesne olduğu çok daha önemlidir.

3. Vurulan yani şut atılan nesne vurma hareketinin anatomik ve biyomekanik olarak hareketini biçimler.

4. Biz genel olarak şut atmada vuran nesneye odaklanırız. Yani topa değil ayağa ve bacağa odaklanırız. Oysa bu eksik bir eğitim anlayışıdır.

5. Vuran nesneyi, vurulan nesnenin ne olduğu ve nasıl bir nesne olduğu belirler.

6. Şut atılan yani vurulan nesnenin büyüklüğü, ağırlığı vurma hareketini doğrudan etkiler.
Nesne büyüdükçe ve ağırlaştıkça vurma hareketi dürtmeye, itmeye, ittirmeye dönüşmek zorunda kalır.

7. Oysa şut atma şut atılan nesneye geniş açıda, savurmayla ve büyük güç transferini aktararak yapılan bir teknik beceridir.

8. Çocuklar 10 yaşına kadar, özellikle 8-9 yaşlarında ve şut atma davranışını hissederek yapamamaktadırlar. Oysa bir teknik beceri yapılarak hissedilir ve hissedilerek kalıcı öğrenmeye dönüşür.

9. Çocukların şutu yani topa vurmayı hissetmeleri için yapabilmeleri gerekir. Büyük ve ağır toplar şut hareketini tam anlamıyla yapmayı kısıtlar ve hatta engeller. Bizim çocuklarımızın şutları genel olarak itmeyi içinde barındıran şutlardır. Bunun nedeni nesnenin yani topun durumudur.

10. Doğru zamanda doğru top demek, şut becerisinin 8 yaşından itibaren biyomekanik olarak doğru yapılmasının anahtarı demektir.

YETENEK AVCILIĞI

YETENEK AVCILIĞI YETENEKLİ OLANI BULMAK DEĞİL,
YETENEKLİ OLACAK OLANI KEŞFETMEKTİR...

İngilizce "scout" kavramının Türkçeye çevirisinde ve kullanılışında "avcı" kavramı uygun görülmüşse de esası tarayan, izleyen, tespit eden anlamında bir ifadedir.

Türkçe tam karşılığı "izci" anlamına gelen "scout" futbol âleminde ‘yetenek avcısı’ olarak kullanılmaktadır.

Lakin asıl mesele ve yanlış kullanım konusu daha başkadır.

"Yetenek avcısı" demek yetenekli olan ama gözden ırak olanı bulmak demek değildir. Gözden ırak olanı bulmak taramak, tespit etmek, kayıt altına almak demektir.

Yetenek avcılığı ifadesindeki "avcılık" esprisi ise ileride yetenekli olacak olanı keşfetmek ile ilgilidir. Buradaki avcılık ifadesi daha olmamış ama ileride olacağı anlamak anlamında sezmeyi, öngörmeyi içeren "keşfetme" maharetini içermektedir.

Yetileri görmek ve bu yetilere bakarak bir çocuğun yetenekli bir futbolcu olacağını keşfetmek "yetenek avcılığı" olarak değerlendirilebilir.

Yetenek avcılığı yetenekli olanı bulmak değil, yetenekli olacağı ön görmek, demektir.

Özetle yetenek avcılığı "yetileri" olan çocuğun söz konusu yetilerini görmek ve o yetileri değerlendirerek yetenekli olacağına ilişkin yargıda bulunmaktır.

Somut olarak söylersek;
10-12 ve daha üst yaş gruplarındaki çocukların futbol açısından keşfedilmesi yetenek avcılığı değil, yetenekli çocukların taranması, izlenmesi, bulunması ve saptanmasından ibarettir.

9 yaş ve altı yaş gruplarındaki çocukların ileride futbol yeteneği potansiyeli taşıyan çocuklar olduğunu anlamak, tespit etmek ise yetenek avcılığı olarak değerlendirilebilir.

Meyveleri veya çiçekleri ortaya çıkmış olan bir ağacın verimli bir ağaç olduğunu söylemek maharet değildir. Bu ağacın nerede olduğunu bulmak da büyük marifet değildir.

Marifet meyvesi olmayan ağacın ilerde çok meyve verecek verimli bir ağaç olacağını anlamak ve bunu bilimsel verilere dayalı olarak söyleyebilmektir.

OYUN MÜCADELE VE SAVAŞ DEĞİLDİR

ÇOCUKLAR İÇİN FUTBOL TAM OLARAK BİR OYUNDUR...
OYUN İSE MÜCADELE DEMEK DEĞİLDİR..
HELE HELE SAVAŞMAK HİÇ DEĞİLDİR...

Çocuklara ve gençlere "mücadele etmeyi öğretiyoruz" anlamına gelen "savaşmayı öğretiyoruz" lafı, futbolu bir oyun ve bir eğitim aracı olarak görmüyor olmanın sonucu olsa gerektir.

Oysa futbol öncelikle bir oyundur.
Oyunlar ise "mücadele edilerek" öğrenilmez ve öğretilmez.
Hele hele savaşarak hiç öğretilmez ve öğrenilmez.

Mücadele oyun algısını ve oyun ihtiyacı farkındalığını yok eder.

Oyun olan her şey önce oynanarak öğretilir ve oynanarak öğrenilir.
Oyunlar önce oynanarak, oynandıkça zevk alınarak ve zevk alındıkça daha çok oynanarak öğretilir ve öğrenilir.

Çocuklar endüstriyel (ticari) futbola erken yaşlarda başlatmak demek onları mücadeleye (savaşmaya) erken yaşlarda başlatmak demek değildir. Çünkü çocuklar hayatı erken yaşta yaşamaya başladıklarında ileride çok başarılı olacaklar diye bir şey asla yoktur.

Adaptasyon başka şeydir... Erkenden hayatın içine atmak adaptasyon değil, vazgeçmek demektir.

Çocuklar her şeye gelişimlerinin elverdiği ölçülerde katılırlar. Aksi halde önce futbola ve kendilerine karşı ve sonra da futbol ile ilgili her şeye ve yaşama karşı yabancılaşırlar ve ruhsuzlaşırlar.

Mekanikleşen çocuklardan iyi futbolcu ve özellikli futbolcu çıkaramazsınız.

Bu işler duygu, düşünce, sevgi, değer verme ve kendine saygı duyma ile gerçekleşecek şeylerdir.

Futbolu oyun olarak algılamak, sevmek ve eğlenmek futbol eğitiminin önceli olmak zorundadır...

ÇOCUKLAR 12 YAŞINA KADAR NELERİ YAŞAMALILAR?

HER ÇOCUĞUN 12 YAŞINA GELMEDEN YAPMASI GEREKEN 50 ŞEY.... VE KISSADAN HİSSE...

İngiltere’deki tarihi binaların, bahçelerin ve ormanların bakımıyla ilgilenen bir yardım kuruluşu olan National Trust, çocukların 12 yaşına kadar mutlaka yapmaları gereken 50 şey listelemiş.

İşte söz konusu 50 aktivite;
Dikkatinizi çekeriz, aktivitelerin hepsi doğal, hepsi geleneksel ve üstelik hepsi bedava....

Bir ağaca tırmanma
Yüksek bir tepeden yuvarlanma
Bozulmamış doğada kamp kurma
Bir sığınak inşa etme
Taş sektirme
Yağmurun altında koşturma
Uçurtma uçurma
Ağ ile bir balık yakalama
Ağaçtan bir elma yeme
At kestaneleriyle maç yapma
Kartopu atma
Sahilde hazine avına çıkma
Çamurdan kaydırak yapma
Bir dereye baraj kurma
Karda kızakla kayma
Birini kuma gömme
Salyangoz yarışı düzenleme
Devrilmiş bir ağacın üstünde dengede kalma
Halattan salıncakta sallanma
Çamurda kayma
Yabani böğürtlen yeme
Bir ağacın içine bakma
Bir adayı ziyaret etme
Rüzgarda uçuyormuş gibi hissetme
Otlardan düdük yapma
Fosil ve kemik avına çıkma
Güneşin doğuşunu izleme
Büyük bir tepeye tırmanma
Bir şelalenin arkasına girme
Ellerinden bir kuş besleme
Böcek avına çıkma
Kurbağa yumurtası bulma
Ağ ile kelebek yakalama
Vahşi hayvanların izini sürme
Bir gölcüğün içindekileri keşfetme
Bir baykuşa seslenme
Taş havuzundaki çılgın yaratıklara bakma
Bir kelebek besleme
Bir yengeç yakalame
Gece doğa yürüyüşüne çıkma
Bir şeyi ekme, büyütme ve yeme
Doğada yüzme
Rafting yapma
Kibritsiz ateş yakma
Yolunu harita ve pusulayla bulma
Kaya tırmanışını deneme
Kamp ateşinde yemek yapma
İple kaya inişini deneme
Define oyunu oynama
Nehir aşağı kanoya binme
.........................................................................

KISSADAN HİSSE; YANİ ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERS....

Yukarıdaki listede elbette bize özgü olmayan şeyler de var ama genellikle bize özgü ve bizim çoğumuzun geçmişte yaşadığı şeyler bunlar.

Ama ya şimdiki çocuklar...

İngiltere veya gelişmiş birçok batı toplumunda çocuklar hala bunların çoğunu 12 yaşına kadar yaşama imkanı ve fırsatına sahipler...

Ya Türkiye'de?
İngiltere kadar sanayileşmemiş olmamamıza rağmen geleneksel oyunlarımızın hepsini yitirdik...

Hangi çocuğumuz bir ağaca tırmanarak büyüyor artık?
Hangisi uzun eşek oynuyor veya elim sende oynayarak koşuyor?

Sonra Türkiye'de neden futbolcu yetişmiyor.

Biz ülke olarak 30, hatta 40 yıldır, 12 yaşına kadar çocukların doğal ve geleneksel ortamlarda ve koşullarda eğlenmesine ve kendilerini farklı geliştirebilecek geleneksel aktviteler ile buluşturabiliyor muyuz?

Hayır...

Ne yapıyoruz peki?
Onları kafeslerinden çıkarıp halı sahalara sokup futbolcu olmalarını bekliyoruz. Üstelik "bundan olur, bundan olmaz" diyerek ahkam kesiyoruz.

Çocuklar öncelikle hayata ilişkin tüm temel becerilerini, vücut yönetim becerilerini ve bedensel ve motor farkındalıklarını doğal ortamda, doğada ve geleneksel oyunlarda keşfeder ve geliştirirler.

Futbol becerileri ise işte bunların üzerine inşa edilir.

Bu yaşam tarzını ve düzenini sağlamadıktan sonra isterseniz, çocukları 4 yaşında alın, halı sahalarda futbol eğitimi yapın...Ne fark eder?

Kendimizi kandırdığımız gibi çocukları heba ettiğimizin farkında dahi değiliz...

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...