29 Eyl 2017

Genetik Testler

"GENETİK PASAPORT TESTİ" İLE YAPILAN ŞEY YETENEK KEŞFİ, YETENEK TESPİTİ veya YETENEK AVCILIĞI DEĞİLDİR.
GENETİK ARAŞTIRMALAR İLE YAPILAN İŞ; HANGİ ÖZELLİKLER AÇISINDAN ÇALIŞILIRSA YETENEKLİ OLUNABİLECEĞİ OLASILIĞININ DEĞERLENDİRMESİDİR..

Bilime ve bilimsel olan her şeye önem ve değer vermek gerekir.
Lakin bilim ve bilimsel olan şeyler eğer para ile ilişkilendirilmeye ve para için yapılmaya başlanırsa ortaya çıkan şey işin ticarileşmesi yani endüstrileşmesi olur.

Endüstrileşen bilim daha fazla kazanmak için bilimi ticaretin emrine verir ve yozlaştırır.
Bu yozlaşma iki şekilde olur.
1. Söz konusu işi amacı doğrultusunda değil, kazanç için yapmaya yönelme ve dolayısıyla da gerekmediği halde yapma.
2. Olması gerektiği gibi ve kadar değil, gerekmediği halde ve olabildiğince çok yapma.

İşte "genetik pasaport testi" denilen ve bu işi yapanların da "genetik trainer" olarak adlandırıldıkları meslek alanı da işte böyle bir şeydir. Eğer amacı ve önemi ve niçin gerekli olup olmadığını doğru anlatırsanız yararlı ve gerekli aksi halde para kazanmak için bir sömürü mekanizması haline gelirler.

Gelelim genetik araştırma ve yetenek meselesine ve ilişkisine.
Genetik özellikler dediğimiz insan DNA’sındaki kromozomlarda yer alan kodlamalar bir kişinin bebeklik, çocukluk ve hatta daha doğmadan önce ileride nasıl bir bedensel ve motor yapıya sahip olacağını ve bazı özellikler açısından nasıl bir kapasiteye sahip olduğunu söyler.

Ama bir çocuğun büyüdüğünde nasıl bir futbol oynayacağını veya bir işi ne kadar ustalıkla yapacağını asla söyleyemez.
Çünkü genetik araştırma ve çalışmalar bir çocuğun futbolculuk özelliklerini değil, futbola ilişkin bazı özellikleri taşıyıp taşımadığını söyleyebilir.

Fazla uzatmadan özetle;
Genetik araştırmalar birçok konuda sahip olunan birçok özelliği (yetiyi) belirler. Ama yeteneği belirleyemez.
Çünkü yetenek, kendisini ortaya çıkaracak olan yetilerin (özelliklerin) eğitim ve yaşantı yoluyla bir işi en iyi biçimde yapabilecek becerilere ve ustalığa ulaşmış olma halidir.

Yani "Ben çocuğumu götüreyim yetenekli bir futbolcu olacak mı?" Diye bir amaç peşinde olmak yanlıştır. Bu işi yapanlar bu konuyu açıkça ifade etmek zorundadırlar.
Buna karşın “benim çocuğum çalışırsa iyi bir futbolcu olabilecek bazı özellikler taşıyor mu?” sorusunun cevabı açısından genetik araştırmalar elbette önemlidir.

Sonsöz olarak baştaki cümleye yeniden dönersek;
"GENETİK PASAPORT TESTİ" İLE YAPILAN ŞEY YETENEK KEŞFİ VEYA YETENEK TESPİTİ DEĞİLDİR.
GENETİK ARAŞTIRMALAR İLE YAPILAN İŞ; HANGİ ÖZELLİKLER AÇISINDAN ÇALIŞILIRSA YETENEKLİ OLUNABİLECEĞİ OLASILIĞININ DEĞERLENDİRMESİDİR..

YETENEK VEYA YETENEKLİ ÇOCUK PEŞİNDE OLMAK !!!

O kadar çok yetenek veya yetenekli çocuk peşindeyiz ki; Ülkemiz neredeyse yeteneksiz çocuklar çöplüğüne döndü...

Bu yetenek veya yetenekli çocuk nasıl bir şeydir ki; Araya araya bulamıyor ve neredeyse ülkemizin tüm çocuklarını ıskartaya çıkarıyoruz.

Biz yeteneğin ve yetenekli çocuğun peşinde olmaktan, yetenek veya yetenekli çocuk yetiştirmeyi unutmuş veya hiç öğrenememiş bir futbol toplumuyuz.

Meselenin bu yönü de bir hayli önemlidir.

"Armut piş ağzıma düş misali", peşinde olduğumuz şey 8 yaşlarında 18 yaşında gibi oyun oynayan, her isteneni yapabilen "futbolcu çocuklar" bulmak.
Böyle şey yoktur...

Böyle bir şey işini iyi yapamayanların ve yapmayanların işidir.
Çocuk futbolcu algısı üzerinden işi ticarete ve sözüm ona yetenek avcılığına dönüştürenlerin kendilerine yeni iş istihdam etmelerinden başka bir şey değildir bu..

Özellikli çocuk diye bir şey elbette vardır.
İşte bütün mesele bu tür çocukları düzeylerine ve özelliklerine uygun eğitime tabi tutarak "yetenekli" hale getirebilmektir.

Altyapılarda Edinilen Yanlış Davranışlar

ALTYAPILARDA SÖZDE "PROFESYONELLEŞME" ADINA ÖĞRENİLEN DAVRANIŞLAR

Akademi gelişim ligleri müsabakalarında olsun, eğitim çalışmaları ile ilgili müsabakaları olsun 13,14, 15 yaşlarındaki çocukların (erinlerin) müsabaka anında bazı davranışlarına bakıldığında "profesyonellik" olarak nitelendirilen ama aslında profesyonellik ile hiç ilgisi olmayan olumsuz sporcu davranışları sergilediklerine tanık oluyoruz.

Bu gerçekten çok üzücü bir durum.

Örneğin rakip takım oyuncularına düşmanca bakışlar ve sataşmalar, sakatlanma numaraları, oyunu yavaşlatma eğilimleri, yere yatıp dakikalarca kalkmama davranışları, sevinç gösterilerindeki abartılı ve rakibi küçümseyen davranışlar, oyunu çirkinleştirecek denli top ile gereksiz ve amaçsız oynamalar ve diğerleri...

Altyapılar futbolun gerçeği veya gerçek futbol diye bu tür davranışların öğrenildiği yerler değildir.
Altyapılarda öncelikle öğretilmesi ve öğrenilmesi gereken şey;
Futbol oynamak için mutlaka iki takımın gerekli olduğu ve bu iki takımdan birisinin olmaması durumunda oyunun gerçekleşemeyeceğinin bilinmesi ve içselleştirilmesidir.

Çocuklar için unutulmaması gereken şudur; Senin için müsabaka yaptığın takım neyse, onun için de sen o'sun...
Sportif oyunlarda rakip demek karşıt olmak ve karşıtlık demek değil, oyunun oynanması için bir araya gelmek demektir.
Asıl profesyonellik dediğimiz şey bunu öğrenmekten ibarettir.

Çocuklar, Rol Modeller ve Hayaller

HER ÇOCUĞUN DÖNEM, DÖNEM ÖRNEK ALDIĞI ROL MODELLERİ ve FARKLI HAYALLERİ OLUR..

Biz antrenörlere, eğitimcilere, büyüklere düşen çocuklar için olumlu rol model olabilmek, sunabilmek ve hayallerine engel olmamaktır.

Merak etmeyin yaşı ve zamanı gelinde o rol modelini yavaş yavaş değiştirecek ve hayallerinin ulaşılamaz olup olmadığına karar vermeye başlayacaktır.

Bu konularda bizlere düşen önemli görev;
1. Çocukların hayallerini yıkmamaktır. Ulaşılmaz da olsa onların hayallerini hafife almamaktır. Dediğimiz gibi onlar yeri, zamanı ve ortamı gelince o hayallerin ne derece gerçekleşebilir olup olmadığını kendileri algılayacaktır.
2. Çocukların her yaşta örnek aldıkları, hatta taklit ettikleri rol modelleri olur. O rol modeller ne kadar iyi, güzel, olumlu ve örnek kişiler olursa çocukların gelişimleri de o derece iyi, güzel ve olumlu olur. Çocuklar için olumlu rol model olmaya ve onların olumlu rol model edinmelerine yardımcı olmak gerek.
3. Ergenliğe kadar bu işler böyledir.

Ergenlik ile beraber çocuklarda "kendileri olma" "özel olma" "öznel olma" ve "önemli olma" gibi duygular başlar. İşte bu isteği ve enerjiyi olumlu kullanmak biz büyükler için asıl konulardan birisidir.

Bunun biricik formülü çocukların yaptıkları işi en iyi şekilde yapmak için çalışmaları gereği bilincini onlara verebilmek ve mutlaka takdir etmek onları "kendileri olma", "özel olma" ve önemli olma" yolundaki ihtiyaçlarını karşılayacak ve problemsiz gençler olmalarını sağlayacaktır.

Küçüklerin Büyüklerin Özelliklerine Sahip Olması Meselesi

ALT YAŞ GRUBUNDAKİ ÇOCUKLARIN
ÜST YAŞ GRUBUNDAKİLERİN ÖZELLİKLERİNE SAHİP OLMASI KONUSUNA NASIL BAKMALIYIZ?

Altyapı yaş gruplarındaki çocukların bir üst veya iki üst yaş grubu çocuklarının çoğu özelliklerine sahip olmaları ilk etapta çok cazip ve çok etkileyici gelebilir.
Ama gelişim psikolojisi açısından bu bir problem de olabilir.
Çünkü 8 yaşında bir çocuğun 9 yaşında bir çocuğun özelliklerine sahip olması değil ama 10 veya 11 yaşındaki çocuğun özelliklerine sahip olması normal bir durum değildir.

Eğer böylesi bir durum doğal ve kendiliğinden bir durumsa bu elbette kayda değerdir ve olumludur.
Ama zorlama, ağır ve kapsamlı çalışmalar ile olması gerekenden çok önce bir üst yaşın gelişim özelliklerinin kazandırılması asla sağlıklı değildir. Sağlıklı olmadığı gibi uzun ve kalıcı bir özellik kazanımı da değildir. Üstelik "erken uzmanlaşma" diye tabir edilen bu tür erken gelişim özellikleri ve davranışları çoğu zaman erken tükenmeyi, erken bıkkınlığı ve biyolojik ve psikolojik olarak bazı arızaları da beraberinde getirmektedir.

8-9 yaşlarındaki çocukların kendi aralarında, 10,11 yaşların kendi aralarında, 13-14 yaşların kendi aralarında benzer üst ve alt özelliklere sahip olması anlaşılır bir şeydir. 12 yaşı 11 ile de 13 ile de ilişkilendirebiliriz.
Ama 2 ve 3 yaş büyüklerin özelliklerini bir çocuktan istemek veya istemek için onu çalışmalara tabi tutmak katliama denk düşen yanlış eğitim yaklaşımlarıdır.

1. Kuvvet açısından,
2. Dayanıklılık açısından bu tür beklenti ve zorlamalar vahşettir.
3. Sürat açısından ise görece daha az vahşettir.
4. Teknik açıdan doğal haliyle olabiliyor olmasında hiç bir sakınca yoktur ancak 2 ve 3 yaş büyüklere özgü teknik beceri isteği ve zorlaması sinir-kas koordinasyonunu bilmemek anlamına gelir.
5. Taktik açıdan ise zaten yaş farklılıkları arasında aynı taktiği becerebilmek neredeyse mümkün olamayacak bir durumdur.

Sonuç olarak bir antrenörümüzün şaşkınlıkla ifade ettiğine göre bir turnuvadaki gözlemlerini aktarırken "9-10 yaşında çocukların 15 yaşındakiler, hatta büyüklere benzer "büyümüş de küçülmüş" gibi hatasız futbol oynadıklarını görünce bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bir hayli düşündüm" demesini ancak şöyle açıklayabiliriz.

1. Aynı şeyi yüzlerce kez tekrar ettirirseniz bir şekilde başarırsınız. Çünkü çocuğun başarmaktan başka çaresi yoktur.
2. Ama peki yaratıcı oyun, oyun zenginliği, bireysel farklılık peşinde koşma gibi özelliklerine ket vurur, engellersiniz.
3. Dahası küçücük yaşta büyükler gibi oynayan çocukların büyük olduklarında ne yaptıklarına iyi bakmak lazım. Muhtemelen büyük olduklarında ortalarda olmayacaklardır.
4. Son olarak çocuklar yapabileceklerinin sınırlarını kendileri belirlemelidirler. Ya da eğitimciler çocukların kendi sınırlarını zorlamalarına izin verir ama onları sınırları aşmak için asla zorlamazlar.
Doğallığa ve gelişimin doğal haline her türlü müdahale ilk etapta başarı ve farklılık yaratmak gibi görünse de orta ve özellikle uzun vadede ölüm veya yok oluş demektir.

ZAFER

Spor karşılaşmaları ve müsabakalarında "zafer" diye bir şey olmaz... Olmamalıdır.

Zafer, savaşlarda kazanan ordu ve ülkeyi ifade etmede kullanılan bir kavramdır.
(Tanım olarak sporda kullanımı olsa da, pedagojik açıdan çok yanlıştır ve zararlıdır).

Spor bir savaş olmadığına göre, spor müsabakalarında kazananlar zafer elde etmiş, kaybedenler ise teslim olmuş olmazlar...

Özellikle altyapı eğitimlerinde bu tür kavramların kullanılmaması, çocukları ve gençlerin sportif değerler açısından daha insani ve daha olumlu düşünmelerine ve davranmalarına neden olacaktır.

Bir futbol müsabakası asla bir "ölüm kalım savaşı" olmaz, olamaz ve olmamalıdır. Böyle olursa, böyle olması istenirse her şeyin mubah olduğu bir spor ahlaksızlığının da önü açılmış olur.

Çocuk ve gençlere "işlerini iyi ve gereği gibi yapmaları" sorumluluğu vermek ve bu duyguyu oluşturmak işin ciddiye alınması açısından yeterlidir.

MOTİVASYON

Motivasyon güdüleme olarak tanımlansa da bu tanım eksik veya yanlış yönlendirici olabilmektedir.
Biz motivasyonu içsel arzu, iş yapma coşkusu olarak tanımlamayı daha yerinde buluyoruz.

Yüksek verim elde etmenin ihmal edilemez psikolojik unsuru işte bu motivasyondur.
Olumlu ve doğal motivasyondan söz ediyoruz. Motivasyonun dış değil, dış etkenler ile içsel olarak üretilmesi gereğinden söz ediyoruz.

Örneğin "profesyonel" kulvarı ilgilendiren para ile ilgili motivasyon konumuzun dışındadır ve sözünü ettiğimiz motivasyon ile doğrudan ilgili değildir.
Ceza ve ödül de öyle...
Kast ettiğimiz şey bir işi yaparken o işi yapmanın gerekliliği, sevinci, coşkusu, isteği ve amaca yönelik olan psikolojik iç destek anlamındadır.

Kondisyonel özelliklerin motivasyon ile olağan üstü düzeylerde kullanılabilirliği artarken, teknik ve taktik becerilerin yine olumlu motivasyon ile gözlenebilir şekilde değiştiği ve beceri düzeyini olumlu etkilediği bilimsel araştırmaların da doğruladığı bir gerçektir.

Motivasyonu "ödüllendirme" ile aşırı motivasyona veya "cezalandırma" ile olumsuz motivasyona yönlendirildiğini bilsek da bu genel ve işlevsel bir anlayış değildir. Bu tür motivasyonlar vücutta meydana getirdiği bir takım hormonlar nedeniyle sinir ve kas ilişkisini bozabilmekte, kaslarda serleşme aşırı veya yetersiz uyarılma teknik becerileri olumsuz etkilemektedir. Bunun yanısıra motivasyonun niteliği ve cinsine göre çocuklar ve gençler üzerinde yine salgılanan hormonlar nedeniyle aşırı duygulanımlar, gereğinden fazla saldırgan tavırlara, yapay davranışlara, taklit etmelere, düşmanlıklara, çatışmalara neden olabileceği unutulmamalıdır.

Bizim eğitsel anlamda motivasyon dediğimiz birlikte olma, takım olma şevki, oyun isteği ve arzusu, kendini ifade etme fırsatları, önem ve değer görme gibi sosyal davranışları içeren ve bunlardan etkilenerek oluşturulan psikolojik iç desteğin üretimi anlamındadır.

Futbol Potansiyeli ve "Olmuyor İşte" Meselesi

"TÜRKİYE'DE POTANSİYEL VAR AMA... OLMUYOR İŞTE" İFADESİ YETERLİ VE DOĞRU BİR İFADE DEĞİLDİR

Futbolda potansiyel genel olarak yeterince "çocuk ve genç var" anlamında kullanılan bir ifadedir.
Bir de potansiyeli var ama... Yani çalışsa olur ama diye başlayan ama esasen çok doğru olmayan kullanımı olan bir kavramdır.

Potansiyel esas olarak durağan güç, kullanılmayan ve yararlanılmayan ve işlenmemiş ama var olan demektir.
Var olan şey, işlendiğinde veya uygun biçimde yönetildiğinde veya kullanıldığında ya da yönetildiğinde "güce" olabilecek şeyler demektir.

Bu su olabileceği gibi, maden, hayvan, toprak, hava, güneş ve insan da olabilir.
Buradaki anahtar kavram işlemek, ilgilenmek, yönetmek, kullanmak, yararlanmak, yönlendirmek v.b anlamlarına gelen "olması gerekeni olması gerektiği gibi" yapmaya tekabül eden bir anlamı karşılamaktadır.
Bu kadar açıklamayı neden yaptık.

Teşbihte hata olmaz.. Herkesin bildiği helva yapma örneğinden girelim;
Helva yapmak için potansiyelin olması helva yapmaya yetmediğine göre, öncelikle helva ihtiyacı ve isteğinin olması gerekir.
Ardından helva yapmayı bilmek asıl şarttır.
Yetmez tabi, helva yapmak için emek harcamak da gerekir.

Ama bir de şu vardır;
Helva istiyormuş gibi yapılır ama istenmez.
Helva yapmayı biliyormuş gibi olanalar bilmeyebilir.
Ve helva yapmaya emek harcanmaktan kaçınılır.
Dolayısıyla potansiyel, potansiyel diye bağırmanın anlamı yoktur.
Konu ve iş potansiyeli işlemektir.

TFF VE KULÜPLER pahalı tesisler, belli yerlere yaldızlı ve alımlı futbol alanları yaparak bu potansiyeli işleyemez.
İşleyemediği görülmektedir zaten.
Belli yerlerde, belli insanlara, belli sayıda ve belli şartlarda ulaşmak potansiyelden haberdar olmak ve potansiyele ulaşmak demek değildir.

Yapılması gerekenler;
1. Gerçekten futbolcu yetiştirmek isteyip istemediğinize karar vereceksiniz.
2. Oyuncu adaylarına ulaşacaksınız ya da onların size ulaşmasını sağlayacaksınız.
3. Onları yetiştirecekleri yetiştireceksiniz.
4. Çok emek verilmesini sağlayacaksınız.
Batıdan doğuya, kuzeyden güneye, bu ülkenin hiç bir çocuğunu futbolsuz bırakmayacaksınız.
İsteyene cevap verecek, önü açık olanın önünü açacaksınız.

Altyapı mı? Üstyapı mı?

YANLIŞ BİR DÜŞÜNCE VE YANLIŞ BİR SORU

"Altyapı mı daha önemlidir? Yoksa üstyapı mı? Sorusu ve düşüncesi yanlış bir soru ve yanlış bir düşüncedir.
Böyle bir soru ve düşünce "cehalet" ile açıklanabilecek bir şeydir.
Üstyapıya önemli demek altyapıları önemsiz kılmaz.
Altyapılara önemli demek üstyapıları önemsizleştirmez.
Altyapılar üstyapılar içindir.
Ama üstyapıların devamı ve sağlıklı yürüyebilmesi altyapılara bağlıdır.
Üstyapılar hayat altyapılar hayat kaynağıdır.

Burada doğru soru şudur;
Altyapılardan mı başlamalı, üst yapılardan mı?
Ama bu soru da eskimiş bir sorudur.
Bir ülkede her ikisine de aynı anda başlanır.
Doğru olan budur artık.

Üstyapılarını öyle ya da böyle kuracak bir altyapı oyun rol modeli oluşturacaksın.
Altyapılarını aynı anda hayata geçirecek o rol modele göre planlayacak ve yürüteceksin.
Özetle altyapılar olmadan üstyapılar çöker veya sallanır.
Örnek Türkiye..

Ama üstyapılarınız sağlam, ahenkli, kararlı ve model olacak kalite ve düzeyde ise altyapılarınız işler.
Örnek İngiltere.

Üstyapılar altyapıyı belirler.
Altyapılar üstyapıların işleyişini sağlar.
Ayrı uzmanlık ve eğitim alanlarıdır.

Tek hata ve tek yanlış altyapı çalışanlarını üstyapı çalışanları kadar önemli ve değerli görmemek ve kılmamaktır.
Altyapılarınız iyi işletmek için altyapı çalışanlarını mutlu, prestijli, önemli ve değerli kılmak zorundasıınız.
Altyapılar yol antrenörler için yol geçen hanı olmamalıdır.
Bir altyapı antrenörü "ALTYAPI UZMANI" olmalı ve bu şekilde önemli ve değerli olmalıdır.
İyi, kaliteli, donanımlı antrenör+ Özlük hakları tam sağlanmış bir antrenörlük mesleği+İyi ve yeterli tesisiler+İşletme ve organizasyonu iyi bir yönetim+İyi bir eğitim programlaması+ve Stratejik planlamalar+ İyi işleyen bir üstyapı örneği = Olması gereken Altyapıyı verir.
Örnek mi: Almanya...

TÜRKİYE'DE FUTBOLDA ALTYAPI YOK MU? DİYENLERE

Türkiye'de altyapı elbette var.
Ama bir şeyin var olması, o şeyin amaçlanan veya olması gereken şekilde var olması demek değildir.
Bir şeyin var olması o şeyin amacına uygun şekilde işlevsel olmasını sağlamaz.

Ne demek istiyoruz?
Daha somut örnekler ve benzetmeler ile ifade etmeye çalışalım;
Örneğin; Türkiye'de toprak ve su yok mu?
Toprak, su, hava koşullarının uygunluğu ne demektir?
Tarım ve tarıma elverişlilik demektir.
Peki o halde neden dışarıdan tarım ürünleri satın almaya ve tarımda dışa bağımlı hale gelmeye başladık?
Türkiye hayvancılık için gereken tüm ekolojik ve coğrafik koşulara sahip bir ülke değil mi? Sahip bir ülke..
Peki niçin canlı ve cansız hayvan ithalatı yapıyoruz?
Türkiye'de demir yolları yok mu? Var.
Neden ağırlıklı olarak karayolları taşımacılığı yapıyoruz?
Ya deniz yolları?
Üç tarafı denizler ile kaplı bir memleketin deniz yolları taşımacılığı denizlerde sınırı olmayan ülkelere oranla daha yüksek olmak durumunda değil midir?Ama öyle değil...
Dahası her tarafımız deniz olan bir ülkede deniz ürünleri tüketimi neden olması gerektiği düzeylerin çok altında? Neden çok fazla şeker, un ve tuz tüketiyoruz?

Özetle;
Bir şeyin var olması o şeyin kullanılması, işletilmesi, işlevsel hale getirilmesi ve ülke için yararlı üretim yapılmasını ve gelişimi sağlamıyor.
Futbol altyapılarının varlığı da altyapıların önemli görülmesi ve işlevsel kılınmasıyla değer görecektir.
Bunun için spor ve futbol politikasını çizenlerin öncelikli işi altyapıları önemli ve işlevsel kılmaktır...
Bu altyapıları amaca uygun stratejik planlamalar dahilinde devlet, ilgili bakanlık ve ilgili federasyonun ile birlikte "ülke sorunu" haline getirilmesi ile mümkündür.

Not: Örneğin Çin futbola üstyapıdan başlamış gibi görünse de bu işler aynı anda paralel bir şekilde başlar. Çinin yaptığı doğru şey geleceğe ilişkin altyapılarını işlevsel kılmaya başlamasıdır. En fazla 8 yıl sonra farlı bir Çin izleyeceğimiz kesindir.
Tesis önemlidir. Ama daha önemlisi o tesisleri kullanmak ve amaca yönelik işletmektir.

ALTYAPI ANTRENÖRÜ

ALTYAPI ANTRENÖRÜ OLMANIN BEDENİ, AKLI VE RUHU NELERDİR?
1. Futbolu sevmek; Altyapı Antrenörlüğünün bedenidir.
2. Öğretmeyi sevmek; Altyapı Antrenörlüğünün aklıdır.
3. Çocukları sevmek ve onlara önemsemek; Altyapı Antrenörlüğünün ruhudur.

İşte bu üçü bir arada "altyapı antrenörlüğü olan akıl, beden ve ruh sacayağı oluşur.
Bir altyapı antrenörünün "ruhu, bedeni ve aklı" tam olmalıdır. Dahası üçü mutlaka bir arada olmalıdır.

Türkiye'deki altyapı antrenörlüğünü bu anlamda mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır.

Çocukları Futboldan Uzaklaştırmak

ALTYAPI EĞİTİM UYGULAMALARININ ÇOK ÇEŞİTLENDİRİLMESİ İSTEĞİNİN NEDEN OLDUĞU BİR EĞİTİM SORUNU; FUTBOLDAN UZAKLAŞTIRMAK

İzlediğimiz ve gözlemlediğimiz kadarı ile biliyoruz ki, altyapı eğitimlerinde farklı şeyler yapma adına bazı uygulamalar oldukça çeşitlilik kazanmış durumda...
Bunlar elbette iyi ve güzel gelişmeler.
Ama bir sorun var.
Topsuz veya topun esas veya yardımcı aktör olmadığı hiç bir etkinlik futbol ile doğrudan ilişkili değildir ve olamaz.
Okul öncesinden başlayarak 10 yaşlarına kadar çocuklar elbette topsuz çalışmalara ve hareket etkinliklerine tabi tutulmalıdırlar. Bu onların çok yönlü gelişimleri için bir zorunluluktur.

Ama özellikle 10 yaşından itibaren topun ana unsur olmadığı veya kullanılmadığı çalışmalar artık futbol eğitimi olarak değerlendirilemez.
Her türlü kognitive (biliş-düşünme), her türlü koordinatif, her türlü algı-motor gelişim amaçlı çalışmanın mutlaka topun işin içinde olduğu şekliyle planlanması futbol eğitiminin amacı açısından bir gerekliliktir.
Ritm, denge, zamanlama, alan farkındalığı, yan ve yön algısı ve daha pek çok gelişim özelliğini amaçlayan çalışmaların mutlaka top eşliğinde ve top kullanımına dayalı yapılması bir gereklilik ve büyük avantajdır.

İşte son yıllarda eğitim uygulamaları eğitim araç ve gereçlerinin de artması ve çeşitlenmesi ile çok çeşitlendi ama top kullanım azaldı.
Futbol eğitimi ve amacı açısından bir sorundur.
Her uygulama çocuğu geliştirir.
Bir şeyi yapmak yapmamaktan her zaman iyidir.
Ama eğer bir amacınız ve eğitim çıktısı hedeflemeniz varsa her eğitim olması gereken eğitim değildir.
Yaşı çok olanlar daha iyi bilir.
Arsada, sokakta naylon top, plastik top ve sonunda meşin top ile gerçekleşen çocukluk yıllarının futbola özgü özelliklerimizi çok geliştirmesinin nedeni "top" ile ilişkinin sürekli olmasıdır.
Eğitimin geliştirilmesi demek esas özü yitirmeden çeşitlendirilmesi demektir.
Sevgiyle kalın, çocuk ve topu birbirinden ayırmadan kalın...

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

SÜRDÜRÜLEBİLİR BAŞARI İÇİN İKİ ÖN KOŞULUN (İKİ ÖN ŞARTIN) AYNI ANDA GERÇEKLEŞMESİ ZORUNLULUKTUR.

Bir ülkede hangi alanda olursa olsun gelişme ve ilerleme kaydetmek için iki ön koşul vardır.
Bu iki önkoşulun birisi eksik veya yetersizse gelişme ve ilerleme söz konusu olmaz. Ya da söz konusu iş "ağır-aksak" veya "kör- topal" diye tabir edilen şekilde yürür...

Nedir bu iki ön koşul;
1. İyi kurgulanmış ve işleyen bir sistem.
2. İyi yetişmiş, işini iyi yapan kişiler.

Bir fabrika düşününüz.
O fabrikanın iş alanı ile ilgili çalışma planlamasının, organizasyonu şemasının ve işleyişinin mükemmel olarak tasarlandığını var sayınız.

Bunları hayata geçirecek olan tüm kademelerdeki, bölüm ve birimlerdeki insanların görevleri ile ilgili yeterli bilgi, beceri, çalışkanlık ve kapasiteye sahip olması durumunda o fabrika amaçlanan işi ve üretimi hedeflenen ölçülerde yapabilecektir.

Özetle iki unsur veya ön koşul dediğimiz sistem ve o sistemi işleten insan faktörlerinin aynı anda ve aynı süreçte çakışması veya paralel olması şarttır. Bu iki unsurun birisinin eksikliği veya yokluğu diğerini de eksik veya yok kılar.

Futbol alanı ile ilgili olarak düşündüğümüzde çok iyi planlanmış, kurgulanmış ve işleyen bir sisteminiz yoksa ne kadar iyi yetişmiş antrenörleriniz olursa olsun oyuncu geliştiremez ve yetiştiremezsiniz.
Ya da çok iyi planlanmış ve kurgulanmış bir sisteminiz olsa dahi onu işletecek yeterlilikte ve çalışkan elemanlarınız yoksa sisteminizin iyi olması sizi amaçlanan sonuçlara taşımaz.

Basit bir örnekte dahi bunu görmek mümkün;
Bir kulübü ele alınız,
Kulüp çok iyi, ama antrenörler yetersiz.
Ya da antrenörler çok iyi ama kulübün işleyişi berbat.
Sonuç her iki durumda da iyi olamayacaktır.
Olamıyor da zaten...
Bir de bunun ulusal model ölçülerinde işliyor ve işlemiyor olması konusu var ki;Asıl derdimiz de budur.

Özetin özeti;
Alt ve üst yapılarıyla yerel, bölgesel ve genel düzeydeki kulüpleri iyi işleyen, bu iyi işleyişi sağlama, yönetme ve işletme yeterliliğine sahip federasyonu ile iyi kurgulanmış bir futbol sistemi oluşturacaksınız, hemde oluşturulan bu sistemleri işletecek çalışkan, yeterli, dürüst insan faktörleriniz olacak.
Bu iki unsurdan birisi tamam diğeri eksik olursa işler öyle böyle yürür. İkisi de yarım yamalak düzeyde ise işler kendiliğinden yürür.
Ama her ikisi de olması gerektiği gibi olur ve işlerse her şey mükemmel olur.

ÖNCEKİ BÖLÜM NE SÖYLÜYORDU?
"GEREKLİ OLAN ŞEYLER GEREKTİĞİ ANDA BERABER OLMAK ZORUNDADIR"..

Okul binanız iyi.
Okul binanızdaki araç gereçler ve alanlar yeterli.
Müfredat iyi.
Ama öğretmenler iyi değil..

Okulun iyi olması, araç ve gerecin yeterli olması ve özenle hazırlanmış müfredatın iyi olması işe yarar mı?
Tam tersi iyi öğretmenlere sahipsiniz.
Ama bir iyi bir okulunuz ve gereken araç gereçlerinizin çoğu yok.
Müfredat ise yok ya da özensiz.
Buradan iyi bir eğitim ve eğitim çıktısı elde edilir mi?

Bir amaç için birden fazla faktörün bir araya gelmesi gerkiyorsa, o amaç için tüm faktörlerinizin iyi olması gerekir.
Aksi halde debelenmek, yuvarlanmak veya "iki adım ileri bir adım geri" şeklinde bir yaşam kaçınılmazdır.

ÖZETLE; Bir toplumu yeniden yaratacak veya gelişimde sıçrama yaptıracak 5 temel ilke bellidir.
Bu ilkeler;
1. Bilimsellik,
2. Planlama, organizasyon, kurgu/işleyiş sistemi
3. Liyakat,
4. Çalışkanlık,
5. Emeğe değer.

Şimdi dilerseniz bu ilkeler ışığında,
"Türkiye'de Futbol niçin olması gerektiği yerlerde değil" meselesini bir kez daha nesnel olarak tartışalım.
Ama kendimizi de işin içinde olumlu, olumsuz veya etkisiz (sorumsuz değil) bir figür olarak monte etmeyi unutmayarak....

FUTBOLDAN ANLAMAK MESELESİ VE "EKOL" ÜZERİNE

Sadece futboldan anlayan, futboldan da anlamaz. Bu yüzden futbol insanlarının entellektüel bir yapıya ve birikime sahip olmaları son derece önemlidir.

Üstelik futboldan anlayanların, anladıkları futbola baktığımızda, anladıkları şeyin sadece yaşamış oldukları şeyler olduğunu öğreniyoruz ki; Bu asla yeterli değildir.

Gelişim denilen şey dün ile bugünü yaşamak değildir. Dünden getirilenler ile bugünü idare ederseniz geride kalırsınız. Aynı şekilde sadece bugündekiler ile yarını kuramazsınız. İlaveler yapmak şarttır.

Asıl olan dünden bugüne ve bugünden yarına ilişki kurabilmek ve sürekli devinim (gelişim hali) içinde olabilmektir.
Onun içindir ki; Futbol insanları yaşadıklarına yaşamadıklarını da ilave etmek zorundadırlar.
Ve dahası yaşamadıklarını tolere edecek kadar çok okumak yeniden deneyimlemek, araştırmak, öğrenmek ve mutlaka bir senteze ulaşacak akli güce ulaşmak zorundadırlar...

Başka türlü bırakınız herhangi bir alanda"ekol" olmayı, ekol peşinde dahi olunamayacaktır.
Ekol kendine has ve dünya ölçeğinde kabul edilebilirliği olan iş üretme geleneği demektir.

Şimdi bir bakalım bu anlamda Türkiye hangi alanda dünya ölçeğinde bir ekoldür?
Ekol olmak için; Bilim, gelenek, çalışmak, üretkenlik, disiplin, ilkeli olma, yaratıcılık ve uygar davranabilme koşullarının bir arada olması gerekir.
Ekol; Sentez demektir.

Yani anlamlı, doğru ve hem evrensel, hem de kendine özgü birleştirmeler yaparak "yeni bir şey ortaya koymak" demektir.
"Futbol ekol" olmak da böyledir.
1. Ekol olmuş ülkelere bakınız.
2. Ekol olmuş ülkelere kol oldukları alanda bakınız.
Göreceğimiz şey; Bu toplumlarda bilim, gelenek, çalışmak, üretkenlik, disiplin, ilkelilik, yaratıcılık ve uygar davranabilme koşullarının bir arada olduğudur.ayın

İKİ FARKLI FUTBOLCU/OYUNCU TİPİ

10-12 yaşlarında ortaya çıkmaya başlayan veya beliren ama ağırlıklı olarak 10-15 yaşları arasında tam anlamıyla kendini gösteren futbol oyun karakteri sonraki süreçteki futbolcu tipini ortaya çıkarır...

Bu karakterden ve tipten kastımız tamamen top ile ilişkilere bağlı olarak ortaya çıkan, gelişen ve tamamlanan oyun tipi ve karakteri anlamındadır.

Bedeniniz ve motor özellikleriniz ne olursa olsun, onu nasıl kullanacağınızı belirleyen şey, futbol oyununda top ile olan ilişkilerinizdeki şekil ve becerilerin düzeyi ve karakteridir.

Zaten bu temel anlamda ikiye ayrılır.
1. Topa kısa adımlarla, sık ve çok fazla temas ederek oynayan oyuncu karakteri,
2. Topa daha az temas ederek, uzağı ve hızı düşünen oyuncu karakteri.

Günümüzde birinci oyuncu tipine örnek veriebilecek oyuncu tipi Messi'dir.
İkinciye ise elbette Ronaldo'dur.

Birincisi topçu, ikincisi atlet topçu tipolojisinin en tipik oyucu örnekleridir.
Tabi bu oyuncu tipi veya karakteri tercihini sadece eğitimci sağlayamaz.
Ama çok etkili olabileceği kesindir.

Bu konuda oyuncuların bedensel yapıları elbette rol oynayacaktır ama asıl rolü oynayacak olan şey çocukların top ile ilişkili hareket becerilerindeki şekil ve biçimdir.

İşte tam bu konuda eğitimcilere düşen asıl ve çok önemli görev; Çocukların top ile birlikte olabildiğince fazla mesafe katetmelerini ve bu mesafeyi kat ederlerken top ile olabildiğince çok ve sık teması etmelerini sağlamaktır.

"İyi futbolcu" ve "gerçek topçu" yetiştirmenin altın kurallarından birisi ve belki birincisi budur..
Maradonalar, Peleler, Zidanlar, Garrincialar, Cruyfflar ve daha niceleri top ile oynarken topa çok sık temas eden oyunculardır.

Her iki oyuncu tipinin de kendi içinde dereceleri vardır...
Zaten futbolculuk kalitesi denilen şey sözünü ettiğimiz iki karakterdeki üst düzeylere ulaşma derecelerine göre belirlenir...

ALTYAPILAR BAŞARILI OLMA YERLERİ DEĞİLDİR

Altyapılar başarılı olma yerleri değildir.

Altyapılar;
"İyi",
"Daha iyi"
ve
"Çok daha iyi" olmak için eğitim alınan ve verilen yerler ve süreçlerdir.

Çünkü altyapılar kelimenin tam anlamıyla okul demektir.
Okullarda başarılı olmak demek "gelişmek" demektir.

Bu anlamda altyapılar iyi, çok iyi ve çok daha iyi olmayı başka birisiyle kıyaslayarak ölçütlendiren yerler değil,
Bireyin kendisini var olandan daha ileriye taşımaya odaklanmış ve evrensel ölçülerde standardize edilmiş ölçütlere göre "gelişim" ve "geliştirme" işinin gerçekleştirildiği yerlerdir.
"Başarı" kavramı ve yaklaşımı aldatıcıdır.

Çünkü içinde o anı tayin eden bir bakış açısı taşır. Anı ve o andaki ortaya koyulanları ölçen ve buna göre değer yargısı oluşturan bir sonuçtur başarı kavramı ve bakışı...

Oysa gelişim ve geliştirmede süreçleri ve süreç sonlarındaki çıktıların başlangıç ile arasındaki fark ve elde edilen değerdir asıl hedeflenmesi gereken..

GELİŞİM DEMEK; BİR NOKTADAN DAHA İLERİ BİR NOKTAYA KENDİNİ TAŞIYABİLMEYİ İFADE EDER.

EĞER BAŞARI DİYE TANIMLANACAK BİR ŞEY VARSA ALTYAPILARDAKİ OYUNCULARIN AMAÇTA BELİRLENEN DÜZEYLERE ULAŞMIŞ OLMALARI ve ULAŞMIŞ OLMALARINI SAĞLAMAK OLMALIDIR.

ÇOK ÖNEMLİ VE GEREKLİ BİR "ÖZDEĞERLENDİRME" SORUSU


--------------------------------------------------------------------------------------
"Bir önceki yıla göre daha gelmiş durumda mıyım?"
--------------------------------------------------------------------------------------
Evet... Bu soruyu her yeni yılda, başlangıçlarda mutlaka kendimize sormalıyız.
Sormazsa eksiğiz.
Sorup da cevabını doğru vermezsek yine eksiğiz.

Altyapılar olsun, üstyapılar olsun hangi yaş grubunun, hangi yarışmacı takımının antrenörü olursak olalım, ne kadar süredir ve hangi düzeylerde çalışıyor olursak olalım;
Her eğitimcinin ve her antrenörün önümüzdeki sezonda veya eğitim yılı başında bir öncekinden sezona ve eğitim yılına oranla daha iyi ve daha iyi gelişmiş durumda değilsek biz bu işi yeterince sevmiyor ve yeterince önemsemiyoruz demektir.
Hele hele bu soruyu sürekli kendimize sormuyor, sorma ihtiyacı duymuyorsak var olanla idare etmeyi seçiyor ve yeterli buluyorsak, "kişisel gelişim" konusunu atlıyoruz demektir.

Bu tür tutum ve davranış içinde olup olmama o eğitimcinin;
a) Entellektüel kişiliği ile ilgilidir.
b) Piyasacı olup olmamasıyla ilgilidir.
c) Bilinçli çaresizlik sendromu ile ilgilidir.
d) Koşulların ve içinde bulunduğu ortamın bunu gerektirip gerektirmiyor oluşu ile ilgilidir.
f) Hayatı, insanı ve üretme olgusunu nasıl algıladığı ile ilgilidir.

Yirmi yıl önceki bilgi ve beceri ile durumu idare edebilir, hatta 1 numara dahi olabilirsiniz.
Ama gerçek 1 numara olmak "gelişmek ve geliştirmektir".
Diğeri popüler olmaktır..
Karıştırmamak gerekir.

Popüler olmayı tercih edenler bir ordudur zaten.
Ama gerçek 1 numaralar popüler olmanın ötesine geçmiş, onu aşmış "ermiş eğitimciler"dir...

ULUSLARARASI BAŞARI İÇİN ÖN KOŞULLARDAN BİRİSİ

HERHANGİ BİR SPOR BRANŞINDA ULUSLARARASI DÜZEYDE BAŞARILI OLMANIN VE ELİT SPORCU YETİŞTİRMENİN
BİR CÜMLELİK ÖZETİ VARDIR;
-------------------------------------------------------------------
"Çocuk ve genç nüfusun tamamına ulaşmak"...
--------------------------------------------------------------------

Diğer ifade ile ilgili ve istekli tüm çocukların spor ile buluşmalarını sağlayacak imkan ve ortamları sağlamak ve hazırlamak...
Evet hepsi budur...

Çünkü ne kadar fazla oranda çocuk ve genç spor yapıyorsa, orana paralel yüksek bir oranda da çocuk ve genç elit sporcu olma imkanı ve fırsatı yakalamaktadır.
Bugün haritada Trinidad veya Jameika diye bir ülkenin yerini bulmakta zorlanırken bu ülkeler uluslararası düzeyde sprinter atletler yetiştirmektedirler.

Bunun öncelikli nedeni o ülkelerde bütün çocuk ve gençlerin atletizm ile ve özellikle sürat koşusu ile ilgileniyor olmasındandır.

Elbette özel ve özellikli sporcu eğitimi diye bir şey vardır ve olmalıdır.
Ama sadece özel ve özellikli sporcu beklentisi ile bu işler olmaz ve olmamaktadır.
Özel ve özellikli sporcular işte o yüz binlerin, milyonların spor ile buluşturulmasından çıkmaktadır.
Bugün çok beğendiğimiz ve özendiğimiz Almanya örneğinde iyi araştırınız neredeyse istekli ve ilgili tüm çocukların futbol ile mahalli kulüpler ve takımlar aracılığı ile buluşturulduğunu görürsünüz.
Çünkü yerel her kulüp bulunduğu semtin veya mahallenin istekli çocuğunu kulübe kabul etmek zorundadır.
Sonrası süreç çocuğun çalışmasına, kendini geliştirmesine ve eşit koşullarda seçiciler tarafından seçilmesine kalmıştır.

Özetle;
1. Mahalle ve semt takımlarına dönüş önemlidir.
İstekli tüm tüm çocuklara açık kulüp, takım ve yerel lig uygulaması bu anlamda önemli bir gerekliliktir.
2. Mahalli ve semt takımlarının devamı olacak olan seviyelere göre seçilmiş çocukların yönlendirileceği ilçe ve il kulüpleri ve takımları bu uygulamayı anlamlı kılacak ve elit sporcu amaçlı zincirin ikinci önemli halkası olmalıdır.
3. Kent ve Bölge akademileri ise tamamen elit ve performans sporcusu amaçlı, özel çocukların seçilerek yönlendirildiği ulusal takımların ve profesyonel takımların kaynağını oluşturacak son aşama eğitim ve gelişim merkezleridir.
Özetle; Doğrudan elit sporcu bulma ve yetiştirme anlayışı ve görüşü sağlıklı ve sürdürülebilir bir anlayış değildir.
Devletler ve kurumlar aynı zamanda "sosyal devlet" ve "kurumların sosyal sorumluluğu" ilkesinden hareket ederek spor yapan nüfusu olabildiğince yukarı çekmek zorundadır.

İyiler ve özeller buradan çıkar ve çıkacaktır.
Çıkan iyileri ve özelleri işleyebilmek ve yaralamadan, bozmadan, yıpratmadan ve ezmeden taşıyabilmek de başka bir dert veya meseledir.

Ama dünyada tüm iyi ve önde ülkelerin işi bu şekilde götürdükleri kesindir.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...