31 Oca 2017

Altyapılarda Çocuklara Eşitsiz Davranışın Sonuçları

ALTYAPILARDA "ÖZELLİKLİ OYUNCUYA" ODAKLANMAK
DİĞER OYUNCULARA HAKSIZLIKTIR.
BU ANLAMDA EMPATİ GELİŞTİRMEK BİR ZORUNLULUKTUR.

Son yıllarda sürekli üzerinde durulan konulardan birisi de özellikli oyuncu yetiştirmektir.
Bilindiği üzere oyun ve etkinlikler içinde özellikle bireysel olarak arkadaşlarına oranla daha farklı ve yaratıcı özellikler sergileyen oyuncu adayları dikkat çeker ve "yetenekli oyuncu" diye olumlu etiketleme yapılır.
Bu o oyuncu adayı için güzel bir şey olabilir elbette. Güdüleyici de olabilir. Ama kendisini diğer arkadaşlarından farklı bir konuma da oturtabilir.

(Bu arada konu dışı ama yine de belirtelim; Özellikli futbolcu yetiştirilmez. Özellikli futbolcu doğru ve zamanında verilen eğitim ile "yetileri daha öndeki" çocuklar arasından arasından kendiliğinden yetişir).
Konumuza dönersek; Bazı futbolcu adaylarını özel, özellikli, yetenekli diye etiketleyerek onlara çok önemli roller vermek ve onları baş aktör haline getirmek takımdaki diğer futbolcu adaylarında, kendilerinin daha az önemli ya da değersiz görüldüğü gibi bir duyguya neden olur.

Bu duygu öyle hafife alınacak bir şey değildir. Okulda, sahada bir veya bir kaç çocuğun önde olması diğerlerine ket vuran bir ortam yaratır.

Sanılmasın ki diğer çocuklar daha hırslanır daha mücadeleci olurlar. Öyle bir şey mümkün değildir. Çocuk ve gençlerin dünyası kırılganlığa, küsmeye, vazgeçmeye ve kendini yetersiz hissetmeye açıktır.
Empati dediğimiz şey, işte bu çocukların duygularını anlayabilmek hatta yaşayabilmek anlamında kullanılmıştır. Antrenörün ve ilgili çevrenin bir futbolcu adayına odaklandığı ortamlarda diğer çocuklar "diğerleri" olarak tanımlanır ve görülür.

Oysa o diğerleri denilen şey takımın ta kendisidir.
Takım olma, biz duygusu,işbirliği gibi asıl önemli olan duygusal öğrenmeleri ihmal etmemek adına grup veya takımda yer alan herkes aynı öneme ve değere sahip olmalıdır.

Çocuk ve gençlerin yaşamları boyunca en hoşlandıkları şey ve onları en mutlu ve güvende hissettirecekleri şey, kendilerine eşit davranılıyor ve aynı ölçüde değer veriliyor olmasıdır.
Bu her türlü eğitimi verimlilik açısından arttıracak da bir şeydir.

Özellikli oyuncuya veya futbolcu adayına gelince, farklı özellikleri olduğunun farkına varılması kesinlikle sağlanmalıdır. Ama bu durumun onda kendini ayrıcalıklı görmesine neden olmasına izin verilmemelidir. Çünkü altyapılarda ayrıcalıklı olmayı yaşamaya ve öğrenmeye başladığı an, yüksek egolu ve bireyci davranan kişiliğe de sahip olmaya başlayacaktır.

O zaten ilerideki futbol yaşamında, piyasa futbolunun bir gereği olarak hak ettiği önemi ve değeri görecektir.

EMEK KAVRAMININ TANIMLARINDAN HAREKETLE

ALTYAPILARDA HARCANAN EMEĞİN ÖZET ÇERÇEVESİ

Birçok altyapı antrenörü ciddi emek harcıyor olmalarına rağmen, emeklerinin karşılığı bir sonuç ya da ürün ile karşılaşmıyor olabilirler.
Bunun birden fazla nedeni vardır.
1. Emeğin değer görmemesi; Altyapıların kurumsallaşmamış ve yeterinde önemsenmemiş olması nedeniyle antrenörlerin özlük ve hakları dolayısıyla da emeklerinin doğru ücretlendirilmemesi emeği değersizleştirecektir..
2. Değersiz emek: Yapılan işin yani altyapı eğitiminin bilimsel, planlı, programlı ve bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmemesi nedeniyle verilen emeği boşa harcanması demektir.
3. Üretken emek: Her türlü koşulların sağlandığı, kurumsal ilişkilerin düzenlendiği, öğreten ve öğrenen ortamlarının kişisel, mekansal ve amaçsal olarak planlandığı, herkesin ve her şeyin işleyen bir modelin işlevsel bir parçası olduğu durumlarda yapılan işin her açıdan karşılık bulmasıdır. Emeğin iş olarak verimlilik ve sonuç ortaya koymasıdır.

Özetle; Eğitimci antrenörlerin verdikleri emeklerin üretken emeğe dönüşmesi için yapılması gerekenler bellidir. Bunların yapılmıyor olması ise hata, yapılmamaya devam etmesi ise suçtur.

Not: Üst yapılarda çok para kazanan teknik adamların "değerli emek"leri üretken emeğe sahip olduklarını göstermez. yalnızca spor ve futbol endüstrisi ile popüler kültür endüstrisinin bir sonucu ile ilgili olduğunu gösterir. Pahalı emek yani; Pahalı emek emeğe hak ettiğinden çok ücret ödenmesidir... "Yanıltıcı emek" daha doğru bir tanımlamadır.

YETİ, YETENEK VE BECERİ

İnsanların genlerinde kodlanmış olan ve işlendiğinde ve uyarıldığında yeteneğe dönüşecek olan özelliklere yeti denir.
"Yeti" yeteneğin önceli olan ve ilerde müzik, spor, edebiyat veya herhangi bir alanda uyaranlara maruz kalındığında harekete geçen çalışma ve deneyim ile de yeteneğe ve beceriye dönüşen doğuştan herkeste biraz var olan ama bazı kişilerde daha fazla olan genetik özelliklerdir.

Bu durumda çocuklarda geliştirilmesi ve yeteneğe dönüşmesi gereken özelliklere yeti dememiz gerekmektedir. Yetenek değil.

Yeti bir davranışı yapabilme kapasitesi olan yeteneği oluşturan özelliklerdir.
Sonuç olarak insanlar YETİ sahibi olarak doğarlar. Herhangi bir iş ile ilgili olarak çalışarak ve deneyimler yaşayarak yetenekli olurlar.

YETİLER uyarılarak, işlenerek, çalıştırılarak yani İŞE koşularak gelişirler ve YETENEĞİ oluştururlar.
YETENEK İSE BİR İŞİ YAPABİLME KAPASİTESİ, YETİ İSE BU KAPASİTEYİ OLUŞTURMA ÖZELLİKLERİ DEMEKTİR.

Çocukların yetenekli doğmadıklarını, yeteneğin yetilere bağlı olarak geliştirilebilir olduğunu, ancak bunun için yeteneği belirleyen özellikler olan yetiler üzerinde durulması gerektiği açıktır.
Bu arada başlangıç seviyesinde "futbolda yetenek seçimi" lafı ve uygulamalarının yanlış olduğunu da bu vesile ile söylemek gerekir.

Çünkü yetenek seçilmez, geliştirilir. Yapılması gereken yeti seçimi ve daha da doğrusu sağlıklı çocukların yetilerini geliştirerek yeteneğe dönüştürmelerinin sağlanması ve nihai amaç olan hareketleri BECERİ düzeyinde yapmalarını sağlamaktır.

Bazı çocuklar bazı yetileri daha önde olarak doğarlar. Bu olağandır. Ancak genel olarak çocukların hepsinde söz konusu yetiler vardır. Önemli olan bu yetilerin işlenmesi ve bir işi yapabilecek kapasiteye yani yeteneğe ulaşmalarının sağlanmasıdır.
Bazı çocukların yetileri, yani yeteneği oluşturan özellikleri daha çabuk geliştirilebilir. Bu tamamen uygun dönemde uygun deneyimler yaşaması ile ilgilidir.
Temel Altyapı Eğitimleri öncelikli olarak yetileri yüksek çocukları seçmek ve daha da önemlisi söz konusu bu yetileri geliştirme süreci olmalıdır.

Bu anlamda özellikle temel altyapı eğitim süreçleri yetilerin geliştirilerek yeteneğe dönüşmesinin sağlanması süreçleridir.
10-12 yaşlarında iki çocuğun aynı hareketleri aynı beceri düzeyinde yapamıyor oluşları onların farklı yetenekler ile doğdukları anlamına gelmez. Birisinin daha yetenekli oluşu, ilgili yetilerinin çok gelişmiş olduğu ile açıklanabilir.
Dolayısı ile gelişmiş yetilerin meydana getireceği yetenek, söz konusu çocuğun beceri düzeyi daha yüksek hareketleri yapabilme sonucunu doğuracaktır.
Somutlarsak;
temel teknik hareketler: beceridir.
temel teknik hareketleri beceri düzeyinde yapabilme yeterliliği; yetenektir.
temel teknik hareketleri beceri düzeyinde yapabilme yeterliliği olan yeteneği oluşturan özellikler ise yetidir.
Örneğin; Mekan algısı bir yetidir. Mekan algısı sayesinde alanı kullanma yetenektir. Boş alan yaratma veya alanı geniş görme bir beceridir.

O halde çocukları birbiri ile ilintili gelişim özellikleri açısından geliştirmek gerekir.
Çocuklar bu doğrultuda yeti-yetenek ve beceri sarmalında ardışık bir gelişim izleme koşulu ile yaşayarak, yaparak, deneyerek öğrenecekleri eğitim ortamlarına sokmamız gerekmektedir.
İsterseniz yetilere sadece başlık olarak bir bakalım;
*Kinestetik ayrımlama (bedensel algı yolu ile ayırt etme)
*Mekan oryantasyonu
*Karmaşık tepki yetisi (Konuma, duruma göre hareketleri seçme, yenileme v.b)
*Ritm yetisi
*Denge yetisi

Son söz:
Günümüzde üst yapılarda profesyonel bir çok futbolcunun temel teknik becerileri müsabaka içinde hızlı, amaca uygun, çok yönlü ve çok akıcı biçimde uygulayamıyor oluşlarının altında yatan onların taktik becerilerdeki eksikleri kadar teknik becerileri edinme süreçlerinde yaşayamadıkları "yetilerinin yeteneğe dönüşmesi eksiklikler ile" ilgilidir.

17 Oca 2017

Altyapılardan futbolcu yetişip yetişmediği nasıl anlaşılır?

Altyapılardan futbolcu yetişmiyor mu?

“Altyapılardan futbolcu yetişmiyor” ifadesi doğru bir ifade değildir. Yetişmiyor olsa üstyapılarda yer alan onca futbolcu nereden geliyor sorusunun bir cevabı olmaz. Doğrusu ve gerçek olanı ise altyapılardan uluslararası standartlarda, kaliteli ve yaratıcı oyuncu yetişmiyor olduğu gerçeğidir.

Ama bu sorun sanıldığı tam olarak altyapıların meselesi ve suçu değildir. Üstyapıların bu konudaki suçu oldukça büyüktür. Aynı zamanda bu sorun altyapıların değil üstyapıların sorunudur.

Okullardan iyi yetişmiş öğrencilerin mezun olmuyor olması okulların meselesi değil, okulların eksikliği veya işlevsizliğidir. Asıl mesele iyi yetişmiş kişilere ihtiyaç duyan alan ve kurumlar ile ilgilidir. Dolayısıyla memleket ile ilgilidir. Paradigmayı doğru koymak çözüm açısından doğru yaklaşımların da anahtarıdır.

Konumuza dönersek, futbolda on yıllardır geldiğimiz aslında gelemediğimiz düzey bellidir. Eldeki olanaklar ve fırsatlar düşünüldüğünde birçok alanda olduğu gibi futbolda da olmamız gereken ideal noktadan çok uzaktayız. Bunun genel olarak insan öznesine bağlı nedenleri ve nedensellikleri vardır. Konuyu dağıtmadan sadece altyapıdan oyuncu yetişmeme sorununun nedeninin sadece altyapı olmadığı gerçeğini görmemiz bu konuda daha fazla mesafe almamızı kolaylaştıracaktır.

Altyapı – Üstyapı ilişkisi

Altyapılardan oyuncu yetişmiyor olmasının altyapıların organizasyon, işleyiş, önem ve değer görme ve eğitim içeriği ile ilgili olduğu gerçeği elbette yadsınamaz. Ama unutulmaması gereken altyapılar nereye bakacak, nereden esinlenecek, nereye göre kendine çeki düzen vermek zorunda olacaktır. Yani “arz” niteliği ve işlevi taşıyan altyapılar, talep niteliği ve işlevine sahip üstyapılara neden ve niçin kaliteli oyuncu yetiştirmek gibi bir mecburiyet içinde olsunlar?

Yani meselenin kaynaklarından birisi de üstyapı-altyapı ilişkisi ile ilgilidir.

Altyapı üstyapıyı belirlemez. Üstyapı altyapıyı belirler.

Üstyapı hayatın kendisi ise altyapı hayatın devamını sağlayandır.

İngiltere Premier Ligi ve genç oyuncular

Bir kıyaslama ile devam edersek:

14 ve 15 Ocak 2017 günlerinde İngiltere Premier liginde oynanan tüm müsabakalarda yer almış olan oyuncuların yaşları incelendiğinde 20 yaşın altında 20’ye yakın oyuncunun müsabakalarda görev almış olduğu görülür. Oynamaya hazır halde yedek oyuncuların içindeki genç oyuncular da hesaba katıldığında bu sayının çok daha fazla olduğu görülecektir.

Yine 15 Ocak 2017 günü oynanan Manchester City – Everton maçı ise genç oyunculara nasıl önem ve değer verildiği bağlamında örnek üstyapı müsabakalarından birisidir. Everton’da oynayan 20 yaşın altında iki oyuncu sahadayken yedekler ile birlikte bu sayı beştir. Everton takımının 4-0 gibi farklı bir sonuçla kazandığı müsabakada yer alan genç oyuncuların performansları ise dikkate değerdir. Haftalardır bu ve diğer genç oyuncular sadece Everton takımında değil, diğer tüm takımlarda yer alan, almaya başlayan oyunculardır.

Kısaca eğer Everton kulübü anlayışı ile Everton menajeri anlayışı gençlere rol ve görev verme konusunda birleşmemiş olsalardı bu gençlerin “iyi yetişmiş” olup olmadıklarını asla göremeyecektik. Genç bir oyuncunun iyi yetişmiş olup olmamasının değerlendirmesi ona rol vermeden nasıl yapılabilir. Kaldı ki; üstyapılar altyapılardan gelen genç oyuncuların bir müddet daha yetişmeye devam edecekleri yerlerdir.

Bu gözlem sadece bir müsabakaya ilişkin değildir. Örneğin aynı gün Liverpool için son derece önemli bir müsabaka olan Manchester United maçının sağ bek oyuncusunun yaşının 18 olduğunu belirtmek gerek.

Dünya ölçeğinde zorluk, düzey ve kalite açısından en üst lig olarak tanımlanan İngiltere Premier liginde, dahası paranın tek belirleyen olduğu ve kaliteli yabancı oyuncuların arzı-endam ettikleri bir futbol piyasasında genç oyuncuların ihmal edilmiyor olunması iyi okunmalı ve iyi anlaşılmalıdır.

Eğer bir ülkedeki üstyapı takımları altyapıdan gelen oyunculara yer vermezse “altyapıdan oyuncu yetişmiyor” sonucu ile karşılaşırsınız.

Türkiye’de sorun ne?

Türkiye üstyapı kulüp ve takımları ile teknik adamların böylesi bir futbol kültürü ve anlayışı söz konusu değildir. Genel olarak çoğunun genç oyuncu kazanmak gibi bir derdi ve amacı söz konusu değildir. İşin kolayı da doğal olarak “altyapılardan oyuncu yetişmiyor” düşüncesi ve savunması olmaktadır.

Yabancı kontenjanını ulusal ve uluslararası futbol sermayesinin istediği yönde yapılandıran zihniyetin, aynı zamanda genç oyunculara yeterince olanak ve fırsat tanımayanların ahlakı ile birleşince altyapılar elbette “vur abalıya” olmaktadır. Oyuncusu üst yapılarda oynayamayacak olan altyapı aktörleri de bu durumda işin gereğini evrensel standartlarda yapmaktan uzak olacaklardır. Üstelik altyapılara, altyapı çalışanlarına önem ve değer verilmeyen bir üstyapı hükümranlığından ibaret futbolun sadece yabancı oyuncu piyasası haline gelmesi değil, iyi oyuncu yetiştiremiyor olması da kaçınılmazdır.


bkz: https://indigodergisi.com/2017/01/altyapi-futbolcu-premier-ligi/

Takım Olma ve Bireysel Özellikler


TAKIM OLMA AMAÇLANIRKEN BİREYSEL ÖZELLİKLER VE BECERİLER ASLA İHMAL EDİLMEMELİDİR.
(Bir önceki paylaşıma devamla)

Özetle bir önceki paylaşımda neler ifade edilmişti?
Futbola yeni başlayan çocuklarda;
1. Topa daha fazla sahip olma isteği ve eğilimi,
2. Topa sahip olduğunda direk kaleye odaklanma isteği ve eğilimi,
doğal bir gelişim özelliğinin sonucudur.

Bunu isteği ve eğilimi engellemek yerine bu doğal eğilimden ve özelliklerden faydalanmak gerekir.
"Futbol bir takım oyunudur. Dolayısıyla çocuklar takım oyununa yönlendirilmelidir" düşüncesi yanlış değil ama zaman açısından tartışmalı ve doğru olmayan bir düşünce ve yaklaşımdır.

Çocuklar takım olma bilinci ve eğilimi ile doğmazlar.
Bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında hep bireyci ve hep bireyseldirler. Giderek toplumsal olmaya ve giderek takım olma isteği duymaya başlarlar.
Neden?
Çünkü düşünce yapıları başka bir şeye izin vermez de ondan.

Ama zorlayarak, şiddetle, korkutmayla bunu belli ölçüde sağlayabilirsiniz.
Lakin yapay kalır. İçten olmaz.

Oysa öyle davranmaya başlamaları ile ilgili şartları anlamaya başladıkları andan itibaren öyle davranmaya başlarlar zaten.
Bu ortalama 12 sonrası süreçtir.
Çünkü düşünme yapısı bu yaştan sonra takım olmanın gereğini algılamaya başlar.
Bunu algılanması beyin gelişimi ile ilgili bir durumdur.
Beraber olunca, birlikte davranınca, paylaşınca daha kolay oluyor düşüncesi soyut bir düşüncedir. Soyut düşünce ne zaman ki somut uygulamaya yani pratiğe dönüşür işte o zaman çocuklarda "takım" olma gereği, bilincine ve hissine dönüşür.

Peki bu sürece kadar ne yapmalı?
İşte çocuk ve futbol eğitiminde en önemli konulardan birisi de budur.
Bu yaşlara kadar futbolu çocukların doğal gelişim özelliklerine uyarlamak gerekir. Böylece çocuklar bireysel futbol özelliklerini daha çok geliştirme imkanı bulurlar.
Kendilerini bireysel olarak en son sınırlarına kadar kendilerinin belirleyeceği şekilde zorlarlar ve bireysel olarak farklı arayışlara girmeye başlarlar. Buna yaratıcılık ihtiyacı diyoruz.
Peki somut olarak eğitimciler ne yapmalı?
* Çocukların top ile ilişkili hareket becerilerini sınırlandırmamalı.
* Oyunlarda tüm çocuklara bu fırsatları sunmalı.
* Takım oyunu adına çok değerli temel beceri olan "pası" çocukların keşfetmelerini ve ne kadar çözümleyici bir şey olduğunu sabırla beklemeli.
* Çocukların bol bol izlemelerine, görmelerine ve izlediklerini gördüklerini denemelerine ortam hazırlamalı.
* Bireysellikle bencilliği birbirinden ayırt etmeyi oyun içinde hissettirmeden algılatmaya çalışmalı.
* Hazırlayacağı eğitim planlamalarında çocukların topa sahip olma isteklerini ve topu alıp kaleye odaklanma eğilimlerimi giderecek etkinlikler düzenlemeli.
* Grup içinde bireysel beceriler, takım içinde bireysel becerilere ağırlıklı yer verilmeli ve desteklenmelidir.

Günümüz futbolunda topa sahip olma yüzdesinin düşüklüğü ve dikine oynayabilme sorunlarını sadece futbolun sürekli gelişen sistematik futbol anlayışına bağlama doğru değildir.
Bunun nedenlerini futbolculardaki futbol becerilerine ilişkin fundamental (temel becerilerin edinimi ve edinim biçimi) yetersizlikler ile ilgili olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Hangi futbol taktiği veya "kompak oyun" anlayışı Messi'nin veya Hazard'ın veya Mascerano'nun, Eriksen'in ve onlarca diğer benzerlerinin top ile ilgili becerilerini ve direkt kaleye yöneliş davranışlarını tamamen yok edebilir? sorusu aslında yazmaya çalıştığımız konunun da görüntülü cevaplarını oluştururlar.

Çocuklarda Topa Sahip Olma ve Dikine Oynama İsteği



ÇOCUKLARIN TOPA SÜREKLİ SAHİP OLMAK İSTEMELERİ İLE
"TOPA SAHİP OLDUKLARINDA TEK BAŞLARINA KALEYE DOĞRU YÖNELMELERİ" ONLARIN "İLK FUTBOL DOĞAL TEKNİK DAVRANIŞLARI" VE "İLK FUTBOL DOĞAL TAKTİKLERİDİR".

Topa tekme atmaktan sonra başlayan ilk çocukluk dönemlerinde "top oynama" ile "maç yapma" dönemleri olarak nitelendirilmesi gerek yaşlar bilindiği üzere ilkokulun ilk aşamalardır. Çoğunlukla da 8 yaşlarında başlayan süreçtir.
Herkes çocuk olmuştur.
Ve herkes çocukları gözlemleme şansını yakalamıştır.

Top ile ilişkilerin psikomotor gelişime (sinir-kas koordinasyonuna) paralel olarak artmaya başladığı, topu yönetme yeterlilikleri artmaya başladığı andan itibaren çocuklarda iki eğilim ve davranış biçimi öne çıkar ve belirleyici olur.
1. Top ile fazla beraber olma isteği ve davranışı,
2. Topu alıp ek başına kaleye yönelme eğilimi ve davranışı.

İşte bu iki eğilim ve davranış top oynamayı becermeye çalışan çocukların ilk teknik eğilimleri (top ile sürekli ilişkide hainde olma) ve ilk taktik eğilimleri(dikine oyun) olarak doğal bir şekilde karşımıza çıkar.
İşte bu doğal gelişim eğilimleri ve davranışları ilerleyen süreçte teknik becerilerde artışın ve taktik becerilerde yaratıcılığın iki anahtar gelişim özelliğidir.
İyi eğitimci antrenörler bunlardan yararlanmalıdırlar.

8-9 ve 10-12 yaşlarındaki çocuklarda top ile ilişkili hareket becerilerinin geliştirilmesinde ve yaratıcı oyun becerileri için bu özgürlüğü çocuklara tanımamız son derece önemlidir.
Bu yaşlardaki çocuklara neyi nasıl yapmaları gerektiğini kesin çizgiler ile söylemek ve bunların dışındaki davranışları eleştirmek veya izin vermemek onları ilerideki süreçlerdeki gelişimlerini kısıtlamak anlamına gelecektir.
Çocuğun bencil olması farklı bir şeydir, top ile çok oynamayı istemesi farklı bir şeydir.

Her çocuğa aynı olanak ve özgürlük tanınırsa eşitlik ilkesine uyulmuş olacağından çocuklarda bencillik oluşmaz.
Burada özen gösterilmesi gereken en önemli şey çocuğa farlı çözümler ve seçeneklerin de olduğunu göstermekten ibarettir.

Çocuk bu farklı çözümleri ve seçenekleri dikkate almaya başladığı an takım oyuncusu olmaya da başlayacaktır.
Bu davranışlar da genel olarak 10-12 yaş arasından başlar ama esas olarak 13-15 yaş arasında oluşur.
Çocuklarda psikomotor gelişim dediğimiz kas-sinir koordinasyonuna dayanan teknik becerilerde mükemmellik 15-16 yaşlarda en üst düzeye ulaşır.

O halde bu yaşlara kadar bireysel davranışlara ne kadar çok yer verirsek ve ne kadar çok özgürlük ortamı sağlarsak ya da ne kadar az kısıtlamaya gidersek o kadar çok teknik yaratıcılığı yüksek oyuncu yetiştirme olasılığı oluşur demektir.

4 Oca 2017

Teknik Beceri Gelişimi ve Eğitiminin Yaş Düzeyleri Göstergesi

Çocuklar topa tekme atma aşamasından sonra topu yavaş yavaş kontrol etmeye ve yönetmeye başlarlar. İşte topu kontrol etme ve yönetme aynı zamanda topa hükmetmeye başlama anlamına gelmektedir ki; Temel tekniklerin beceriye ulaşması süreçlerinin de bir göstergesidir.

Çocuklar temel teknik çalışmalara ne zaman başlamalıdır? Sorusunun cevabı tartışmalıdır. Bu cevabın esasen yaş düzeyi ile verilecek doğru bir cevabı yoktur.

Zaten 4 yaşından tutun da 8 yaşına kadar, hatta 10 yaşına kadar FUTBOL EĞİTİMİNE ve teknik beceri eğitimine başlaması gerektiğine söyleyen pek ok kişi ve bunların değişik cevapları vardır.

Oysa doğru cevap çocuğun doğal gelişimindeki hareket yeterliliğinde yani nesne ile ilişki düzeyinde mevcuttur.
Bir çocuğun top ile ilişkileri ve bu ilişkilerdeki topu yönetme ve ona hükmetme davranışları onun top ile neler yapması gerektiğini ve daolayısıyla da nasıl bir eğitime tabi tutulması gerektiğini gösterir.

"Efendim, ne kadar erken başlanırsa topu yönetme ve topa hükmetme daha erken gelişir" düşüncesi doğru değildir.
Çocuklarda sinir miyelinizasyonu ne kadar sürede tamamlanırsa sinirler ilgili emirleri kaslara o kadar kaliteli ve artan düzeyde iletme yetisi kazanırlar. Ancak buna paralel olarak istenen hareketler istenen düzeyde yapılabilir.

Dolayısıyla önce olgunlaşma dediğimiz şey yani "yapabilirlik düzeyi ya da yeterlilik düzeyi" oluşmalıdır ki, sonra hazır bulunuşluk dediğimiz yani ön deneyimler "tanışmalar-karşılaşmış olmalar" sonucunda asıl amaçlı davranışlar yani yönetme, topa hükmetme becerileri başlayabilsin.

Unutulmamalıdır ki;
Çocuklar önce vücutlarını kontrol eder, yönetir ve amaçlı kullanırlar. Bu gerçekleşmeden bir nesneyi kullanma, kontrol etme ve yönetme mümkün değildir. Çünkü nesneyi kullanacak olan vücudun ilgili bölümü o nesneyi kullanacak düzeyde sinir kas gelişimine ulaşmış olmalıdır.
Sonuç olarak bilim elbette çocuklar için bir hareket becerisinin hangi yaşlarda ne düzeyde yapılabileceğini söylemektedir.

Ama bir eğitimci olarak bunu bilmek kadar, bunu çocuğun davranışlarından anlayabilecek ve gözlemleyebilecek düzeyde olmak gereği vardır.

4 yaşından 10 yaşına kadar çocukların top ile olan ilişkilerine bakınız ve onların topu yönetme, topu kullanma, topa hükmetme davranışları onların hangi düzeyde eğitim almaları gerektiğini zaten söyleyecektir.

Futbola kaç yaşında başlatalım?
Ya da futbol temel teknik eğitimlerine ne zaman başlanmalıdır?
Beceri ne zaman gelişir?
Benzeri sorularının cevabı çocukların söz konusu işleri ne ölçüde yapabildikleri ile ilgilidir.
Eğer bunu anlayacak düzeyde değilsek, iyi bir eğitimci düzeyinden yoksunuz demektir.

http://topkayaismail.blogspot.com.tr/2013/02/0-yasindan-15-yasina-altyapi-egitimi-1.html

ESKİ İLE YENİNİN BİR KIYASLAMASI


GÜNÜMÜZDE KULÜPLERİN VE DİĞER ÖZEL KURUMLARIN ALTYAPILARI YAYGINLAŞMIŞ OLMASINA RAĞMEN ALTYAPILARDA YER ALAN ÇOCUK SAYISI İLE
ALTYAPILARIN YAYGIN OLMADIĞI, HATTA OLMADIĞI GEÇMİŞTE FUTBOL OYNAYABİLME (TOP OYNAYABİLME) İMKANI OLAN ÇOCUK SAYISI KARŞILAŞTIRILDIĞINDA
GEÇMİŞTE FUTBOL OYNAMA (=TOP OYNAMA) ŞANSI OLAN ÇOCUK SAYISI DAHA FAZLAYDI.
Çünkü geçmişte her yer arsaydı, alandı, çayırdı, meraydı.
Çocuklar bir araya geldiklerinde yapmak istedikleri en önemli faaliyet alanlarının birincisi "naylon veya plastik toplar ile tek kale veya tam saha futbol maçıydı".

Bugün belki daha formal ve daha sistematik bir futbol eğitim düzeyine ulaşılmış olsa da tam tersine ulaşabilirlik çok düşmüştür. Katılımdaki nüfus oranı açısında sayısal düzey oldukça aşağılardadır.

Dolayısıyla altyapılarda yer alan çocuk sayısı artmış gibi görünse de toplam nüfusa oranla top oynayabilen çocuk sayısında oransal olarak geçmişe göre oldukça düşüş söz konusudur.

Kaliteli eğitim tartışmaları elbette önemlidir.
Ama en az bunun kadarda önemli olan çocukların futbola ulaşabilirliğindeki kolaylıktır.
Günümüzde toplam çocuk nüfusu ile altyapılarda olma şansına sahip çocuk nüfusu arasında inanılmaz bir dengesizlik vardır.

Yani altyapılarda yer alan çocuk nüfusu, artan çocuk nüfusuna göre çok azdır.
Dahası altyapı eğitimlerinin çocukların özgür iradelerini ve kendiliğinden bir araya gelerek top oynamalarındaki motivasyonu ve eğlenceyi karşılamaktan çok uzaktır.

Bu ülke eğer futbolda iyi bir düzeye gelmek istiyorsa çocuklara kentlerde, semtlerde, mahallelerde boş arsalar ve içine serbestçe girilebilir futbol oyun alanları sunmak zorundadır.
Tıpkı okullarda olduğu gibi sınıfta her şeyi nasıl öğretemiyor ve geliştiremiyor isek "iyi futbolcuyu" da sadece altyapılarda yetiştiremeyiz. Ya altyapıları tüm halka ve coğrafyaya yaymamız gerekir, ya da sokağı, çayırı, merayı altyapılara taşımamız gerekir. Kent içinde boş bir arsayı tel örgü ile çevirip sentetik ve sağlıksız plastik kokulu sınırlı ve kasvetli halı sahalarda futbolu ve futbolcuyu geliştirmek ne doğru bir şeydir ne de mümkün bir şeydir.

Çocuklarda yaratıcılık serbest oyunlar, kendiliğinden oyunlar ve özgür irade ile katılımın gerçekleştiği gruplar ile oyunlar sonucunda daha çok gelişir.

"ÇOCUKLARA OYUN ALANLARI AYRILIRSA ÇOCUKLAR OYNAR.
ÇÜNKÜ DOĞASI GEREĞİ ÇOCUK OYNAR".

Spor okulları ve yaz spor okulları çare değildir. Hatta bir aldatmacadır.
Çünkü haftada iki gün spor okuluna giden çocukta gelişen algı; Ben haftalık spor etkinliğimi yaptım şeklinde olurken, iyi bir eğitim aldığı ya da eğitimin böyle bir şey olduğu konusunda algıya sahip olmaktadır.

ANTRENÖRLER İYİ YETİŞMELİ AMA NASIL?


Daha önce bu konu burada işlenmişti.
Futbolda Altyapı Eğitimi adlı kitap çalışmasında da ayrıntılı olarak bu konuya yer verildi ve öneriler sunulmuştu.
Ama genç bir antrenör arkadaşımızın elektronik postası konuyu bir kez daha
gündeme taşımamıza neden oldu.
TFF ve Spor okulları antrenörlük eğitimi bölümleri ve nihai olarak yine TFF'nun tasarrufuyla belgelendirilen antrenörlerin sınıflandırılması yapılırken,
Özellikle altyapı antrenörlüğünün gerek kuramsal ve gerek uygulamalı olarak özellikle 7/8 yaş ile 18 yaş arasındaki yaş gruplarına yönelik "yeterlilik" oluşturması gereği vurgulandı.
O halde bu konu tekrar neden açıldı;
Bakınız spor yüksek okulu, antrenörlük bölümü futbol uzmanlık bölümü mezunu bir altyapı antrenör arkadaşımızın yazdıklarını hiç değiştirmeden okuyalım;
"Hocam bildiğiniz üzere spor akademilerinde antrenörlük bölümü derslerinde altyapı futbol dersleri uygulamalı ve teorik olarak yok.Bende şu an bunun sıkıntısını çekiyorum.Özellikle 9-10 ve 13 yaş grupları için antrenmanlarda nelerin üstünde daha fazla durmalıyım?"
Daha önce de belirttiğimiz gibi spor yüksek okulları ilgili bölümlerinin birçoğunda futbol antrenörlüğü ile ilgili olarak teknik, taktik, kondisyon, analiz, yanı sıra altyapı eğitimleri ile ilgili olarak futbolda gelişim ve eğitim konuları özellikle uygulamalı yeterlilik oluştumada yetersiz kalmaktadırlar.
TFF yeni bir düzenlemeye giderek UEFA A elit sertifika programlarıyla altyapı koordinatörlüğü eğitimi başlatmış olsa da verilen derslerin içeriği altyapı eğitimi yaş grupları uygulamaları açısından şimdilik çok yeterli değildir. Dahası asıl iş yaş grupları antrenörlüğü sertifikasyonlarının başlatılması ve kulüplere bunun zorunlu hale getirilmesidir.
Gerek TFF, gerekse Spor Yüksek Okulları ilgili bölümleri futbol antrenörlüğü birimlerinde "futbolda altyapı eğitimi" derslerini nitelik ve nicelik olarak yeniden ele almalı ve standart bir altyapı antrenörlüğü bilgi ve becerisi oluşturmayı sağlamalıdırlar.
Ve en önemlisi futbolda altyapı antrenörlüğünün kendi içinde tescil edilerek, kendi içinde sınıflandırılmış bir altyapı antrenörlüğü yapılanmasına gidilmeli ve bunun bir meslek olması sağlanması da altyapı antrenörlüğünün en az bir öğretmen maaşı ile denkleştirilerek tek işinin bu iş olması koşulları yaratılmalıdır.
Türkiye'de futbol devriminin başlaması ancak bu şekilde gerçekleşebilecektir.

İlgili yazı:http://topkayaismail.blogspot.com.tr/…/futbolda-altyap-antr…

İlgili yazı: http://topkayaismail.blogspot.com.tr/…/futbolda-altyapi-ant…

FUTBOLA DOĞASI GEREĞİ BİR AÇIDAN BAKMAK


Futbol Yaşamını; Yenmekten veya yenilmemekten ibaret gören bir anlayış asla futbol altyapı eğitiminin felsefesi olamaz.
Bırakınız altyapıyı, üstyapılar için de sadece yenmek ve yenilmemekten ibaret bir futbol, futbolun ruhuna ve var olma nedenine aykırıdır.
Düşünsenize her maçını kazanan ve asla kaybetmeyen bir futbol takım için futbol nedir?
Egemenliğin ve karşıdakini yok saymanın bir aracıdır.
Özetle futbol sadece yenmekten ibaret ve yenmenin değişmez olarak amaçlandığı bir iş değildir.
Futbol, rakip denilen kişi ya da takımlar ile birlikte oynanabilen bir oyundur.
Oyun demek karşıtların birliği demektir.
Karşıt yoksa oyun da yok demektir.
Karşıtını "rakip" görmek ve rakibi de "mutlaka yenmek zorunda olunan görmek" giderek rakibi düşman görmeye doğru evrilen bir duygu ve düşünce haline neden olmaktadır.
Bu tür bir anlayış futbolu geliştirmez ve güzelleştirmez.
Yenmenin ve yenilmenin müsabaka süresi içinde kalması gereken bir sonuç olmasını sağlayamazsak, dahası müsabakanın yani oyunun var olması için karşıt bir takıma ihtiyacımız olduğu duygusunu oluşturamazsak futbolu fakirleştirir, zorlaştırır ve çirkinleştiririz.
Sporda ve futbolda rakip demek düşman demek değildir.
Rakip demek bizim ne olduğumuzu, kim olduğumuzu ve nasıl olduğumuzu bize gösterecek olan gerekli oyun partneri demektir.
Partnersiz birey,
Partnersiz takım,
Partnersiz hayat mümkün değildir.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...