13 Nis 2020

Hareket Çeşitliliği ve Çocuklar

Çocukluk dönemleri, özellikle 3 yaştan başlayarak 10 yaşların başına kadar çocukların en tipik davranışlarından birisi de, en becerikli olduğu ve en iyi gerçekleştirebildiği davranış konusunda ısrarlı olmalarıdır.

Diğer bir ifadeyle çocuklar temel hareket becerileri ve özelleşmiş hareket becerileri süreçlerinde en çok tekrar ettikleri hareketleri beceriyle yaparlar ve beceriyle yaptıkları hareketlerden kolay kolay vazgeçmezler.

Bu durumu iki açıdan ele almak olasıdır;.

1. İşin olumlu yönü, söz konusu hareket ilerleyen süreçte sportif performansta işine yarayacak denli gelişecek ve rahatlıkla kullanılacak bir performans hareketi niteliği kazanabilecektir.

2. İşin olumsuz olabilecek yönü ise, çocuklar bir işi yaparken, o işi hangi hareket ile en iyi gerçekleştiriyorlar ise o hareketi sürekli kullanmaya devam ederler. Oyunlar için de aynı şey geçerli olabilir. Çocuklar bir oyunu oynarken, oyunu en iyi gerçekleştirebildikleri bir veya bir kaç beceriyle oynamaya yönelebilirler. Bu bir açıdan çocuğun kendisi iyi hissetmesine ve bu nedenle duygusal açıdan olumlu bir gelişime neden olabilirken, diğer açıdan hareket çeşitliliği ihtiyacı duymamaya neden olabilecektir. Bunun doğal sonucu ise ilerleyen yaşlarda "yaratıcı oyun" ve "oyunda yaratıcılık" gelişimine olabilecek olumsuz etkilerdir.

Lakin hemen işi kestirip atmama açısından 10-12 yaş sürecini görmeden acele karar vermemek gerekir.

Ama aynı durum bu yaş aralığındaki etkinlik ve oyunlarda da söz konusu oluyorsa, endişe etmemiz gereken bir durum söz konusu demektir.

Unutmamız gereken şey şu olmalıdır; Çocuklar 8 yaşına kadar "temel hareket becerileri çeşitliliği" açısından, 9 yaşların sonuna kadar "özelleşmiş hareket becerileri çeşitliliği" açısından oldukça gelişmiş durumda olmalıdırlar. Bu gelişim onların seçecekleri ve seçmiş oldukları sportif branşlarına özgü beceri çeşitliliği ve düzeyi açısından belirleyici olacaktır.

Çocuklar sürekli kazanarak mı gelişirler?

Çocuklarımızdan sürekli kazanmalarını isteyerek, onları "yıldız" veya "en önde" olmalarını sağlamanın peşinde olmamamız gerekir.

Çünkü;

Birincisi, sürekli kazanan olmasını istediğimiz çocukların da kazanmak peşindeyken daha az mutlu olduklarını unutmamak gerekir. Kazanma koşulu veya kazanma yönergesi oyunun tüm eğlencesini ve zevkini baskılayabilir.

İkincisi, çocukların çoğu zaman kazanma peşinde değil, farklı şeyler peşinde olduklarını anlamak ve bilmek durumundayız.

Üçüncüsü, "sürekli kazanan" olmak, sanıldığı gibi bir kişiyi ideal anlamda geliştirmez. Sadece kazanan olmak gelişmiş olmak demek değildir. Gelişmişlik bir bütündür ve hayata ilişkin her şeyi algılayabilmek, anlayabilmek ve düşünebilmeyi becerebilmek demektir.

Çocuklarda kazanan olma sevdası, isteği ve güdülenmesi çoğu zaman sosyal öğrenme ile gerçekleşen ve dayatılan bir şeydir. Oysa çocuklar gelişim doğaları gereği çok fazla yarışmacı değillerdir. Rekabetçi ortamlar, dayatmalar ve kültür olmasa birbirlerine üstünlük sağlamanın peşinde olmazlar.

Aslında günümüz hayat koşullarında "kazanan olma" adına empoze edilen, dayatılan bazı yaklaşımlar yarar sağlıyor ve çocukları gerçek hayata hazırlıyor görünse bile, bir çok çocuk bu yüzden gerçek potansiyellerinin dahi farkına varmadan yarışı terk ediyorlar.

Çünkü yarış denen şey, o an için güçlü olanın veya avantajlı olanan kazandığı bir şeydir.

Dahası pekçok yetenekli çocuk dahi, kazanma ve başarılı olma baskısı yüzünden özelliklerini rahatça kullanma, sergileme ve geliştirmekten kaçınmaktadır. Stres özellikle motor davranışları tutabilmekte ve rahat hareket etmeyi engelleyici etki yaratmaktadır.

Buraya kadar yazdıklarımız ile elbette çocuklarımızı başıboş ve kendi hallerinde bırakalım demek istemedik.
Ama onların da birer kişilik sahibi olmalarını istiyorsak yapmamız gereken şey düzenli çalışmalarını, ilkelere ve kurallara uymalarını sağlamak, gelişmeleri için sistemli olmayı öğretmek ama asla kendilerinden başkası gibi davranmalarını istememektir.

Yıldız futbolcu, en iyi sporcu, kazanan oyuncu olmak diye bir şey yoktur. Bunlar için sağlanan imkanlar ve eğitim programları vardır. Özellikli olanlar yıldız olur. Kazanan olur, en iyi olur. Bu çevresel etkenler ile genetik etkenlerin birleşmesi koşullarının mükemmelliği ile ilgilidir.

Herkesin yıldız, en iyi ve kazanan olması hem insanların var olan potansiyelleri gereği, yani işin doğasına terstir...

Doğru olan her kişinin olabileceği düzeyde en iyi olmaya çalışmak ve asıl olarak da sağlayabileceği katkıyı ve verimi sağlamak olmalıdır.

Eğitim, tüm alan eğitimleri için temel felsefesi bu temel üzerine inşa edilmesi gereken bir gelişim sürecidir.

9 Nis 2020

En İyi Olmak mı? İyi Olmak mı?

Yüksek motivasyonla “başarı” odaklı yetiştirilen çocukların başarısızlık halinde depresyona girebileceklerine dikkat çeken uzmanlar "Kendisiyle savaşan değil, barışık çocuklar yetiştirmeliyiz" diyor!

Bu futbol için de böyle...
Diğer alanlar için de böyle...

1. Dışsal motivasyon sanıldığı kadar iyi, sağlıklı doğru bir etki olmayabilir. Çünkü dışsal motivasyonlar, kişinin kendi karar mekanizmalarını bozucu etki yaratabilir.

2. Başarı denilen şey illa ki "en iyi" olmak demek değildir.
Verimlilik de bir başarıdır. Verimlilik artışı da bir başarıdır.
Gelişim göstermek ise zaten ideal olan ve olması gereken bir bir başarıdır.

Çocuklarda "en iyi", bir başkasına göre en iyi olmak şeklinde değil, kendinin en iyisi olmaya dayalı bir algılama olmalıdır.

3. Hayat "en iyi olmak" olmak için harcanacak veya umut edilecek bir süreç değildir. En iyi olursun veya olamazsın... Mesele en iyi değil, iyi olmaya çabalamak, çalışmak ve gereğini yapmaktır. Hayatı olabildiğimiz kadar iyi olmak için yaşamayı öğrendiğimizde daha mutlu ve hatta başarılı olmak çok daha mümkündür. En iyi olmak hayatın bir amacı olamaz.. Olmamalıdır...

4. Hayatı güzel kılmanın yollarından birisi de, kendinin farkında olmaktır. Çok şey ile ilgilenmek ve kendini olabilecek en iyi hale getirmektir. Ve iyi olduğun bir alanda yaşamını sürdürebilmeyi becerebilmektir.

5. Hayata ilişkin sihirli kelime "yararlı olmak"tır.
Yararlı olmak hayatı anlamlı kılmaktır.
Kendine, ailene, çevrene ve ülkene yararlı birey olmak...

"En iyi olmak" değil, kendinin en iyisi olmaya çalışmak öğretilerin en değerlisidir.

6 Nis 2020

Taktik Düşünceler ve Gelişim

Futbol Oyunu "oyun stratejisi" yani taktik düşünce ve uygulama bağlamında çok hızlı değil ama sürekli değişiyor.

Bu değişim elbette ileriye doğru. İleriye doğru olduğu için de bu bir gelişim.

Değişimler ileriye ve geriye doğru olabilir. Geriye doğru olan değişimler gelişim olarak nitelendirilmez.

Bu kavramsal girişten sonra futbol oyununa ilişkin "oyun stratejilerinin" değişimlerinin bir gelişim olduğunun tek bir göstergesi vardır; Kazanmak.

Eğer yeni bir oyun stratejisi kurmuş, bulmuş ve bunu uygulama alanında kullanarak başarılı olmuşsanız bu bir ilerlemedir ve dolayısıyla gelişimdir.

Futbol tarihi oyun stratejisi anlamında çok fazla ileriye yönelik değişime yani gelişime tanık olmamıştır.
Yanlış anlaşılmasın, yüzlerce yıllık bir oyundan söz ediyoruz. Elbette bir çok oyun stratejisi oluşturuldu, uygulandı ve başarı getirdi. Dolayısıyla futbolun ilerleyerek gelişimi sağlandı.

Lakin karıştırılan şey şu;
Bir oyunda oyun stratejileri üzerinde bazı değişiklikler yapmak o oyunu farklılaştırmaya çalışmak anlamın gelir ve bu bir değişim anlamına gelmez.

Ama işte bu tür küçük dokunuşlar birikerek, bambaşka bir oyun stratejisinin doğmasına ve futbol oyunun gelişerek ilerlemesine neden olur.

Özetle antrenörler, özellikle de düşünen, yazan, araştıran ve değişiklik peşinde koşan teknik adamlar futbol oyununun gelişerek ilerlemesine veya ilerleyerek gelişmesine katkı sunarlar.

Günümüzün en popüler iki teknik adamı olan Kloop ve Guardiola bu anlamda oyun stratejisi için arayış, biriktirme işini yapan teknik adamlardır.

Kim bilir belki bir gün, onların dokunduğu, sürekli farklılaştırdığı, katkı sağlayıp biriktirerek sürekli devinim içine soktukları futbol oyunu, ya yine onlar tarafından veya başka bir teknik adam tarafından "yeni bir oyun stratejisi"ne ulaştırılacaktır.

Sanki öyle ki, bir Valeriy Lobanovskıy veya bir Rinus Michels örneğinde olduğu gibi yeni bir futbol oyun stratejisi aşamasına geldiğimize dair ciddi emareler var. İki yılın M. City'si, daha farklılaşan biçimiyle son iki yılın Liverpool'u bu anlamda ciddi göstergelerdir.

FUTBOL GELİŞİMİ İÇİN ÖNCELİKLİ İŞ

TÜRKİYE FUTBOLUNUN GELECEĞİ İÇİN TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONUNUN ÖNCELİKLİ İŞLERİNDEN BİRİSİ NE OLMALIDIR?

Formal eğitimi kulüplerin sırtına yükleyerek, akademi ligleri kurulmasını sağlayarak, kulüplerin çoğunun da bu işi göstermelik olarak yaparak futbolun geleceği güvence altına alınmış olamaz.

Öncelikle genel çocuk nüfusumuza oranla futbol oynayan çocuk nüfusu oranını arttırmalıdır. Bunun için informal eğitim dediğimiz "kendi kendine öğrenme" koşullarını ve olanakları yaratmalıdır.

Çok büyük paraları gereksiz ve amaçsız yerlere harcama konusunda oldukça cömert olan TFF, Belediyeler ile işbirliği yaparak tüm Türkiye'de yüzlerce futbol alanlarının hizmete girmesini sağlamalıdır.

Bu basit ve gerçekleştirilebilir bir projedir. Özellikle kentler arta kalan boş arsaları ve alanları satın alma yoluna giderek buraları her saat girilebilir, ulaşılabilir futbol oyun alanlarına dönüştürmelidir.

İkincisi formal futbol altyapı eğitimi için bazı spor/futbol kulüplerini pilot kulüp seçerek onlar ile işbirliğine gitmeli ve onlara ciddi finansman sağlayarak, onlardan süreç ve ürün bağlamında geri dönütler sağlamaya yönelik anlaşmalar yapmalıdır.

Bazı kulüpleri işe koşarak 3, 5 ve 10 yıllık "futbolda kalkınma projelerini" hayata geçirmelidir.

Örneğin Almanya'nın bir önceki dünya kupasındaki, son Avrupa kupasındaki ve 2014 dünya kupasındaki durumu iki temel yapısal politikanın ürünüdür.
Birincisi çocukların her zaman ve her yerde futbol oynayabilecekleri sahalar ve alanların yaratılmış olması, ikincisi Alman Futbol Federasyonunun kulüpler ile ikili anlaşma yaparak altyapı projelerinin hayata geçirilmiş olmasını sağlayarak başarmıştır.

İçsel Motivasyon

İçsel motivasyonu baltalamanın en hızlı yolu, ebeveyn kontrolünü artırmaktır.

Araştırmalara göre içsel motivasyonu artırmanın en iyi yolu, özerkliği ve yetkiyi ve onu takiben bir insanın kendi başına “iyi iş” çıkarmasını teşvik etmektir.

Çocuklarımızı o kadar çok kontrol ediyor, onlara o kadar çok yönerge veriyoruz ki, çocukların kendilerinin düşünmelerine ve ne yapacaklarına karar vermelerine ihtiyaç kalmıyor.

Evde anne ve babalar, okulda öğretmenler, spor alanalarında ve altyapılarda ise antrenörler, çocukların kendi kendilerine doğruyu bulmak için çabalama ihtiyaçlarına imkan tanımıyor.

Çocuklar kendilerinden istenilen dışında bir şey yapma veya yapabilme imkanı ve fırsatı bulamıyorlar.

Bunun adı eğitim olamaz. Ya da böyle bir eğitim anlaışı çocukların kendi içsel motivasyonlarınıengelleyici bir sonuç üretir.

Çocuklar kendilerinden istenilenilenlerin yerine getirilmesi dışında ve gereken şeylerin ne olduğunun önceden dikte edildiği bir becerinin dışında başka bir şeyler ortaya koyma eğilim ve davranşından uzaklaştıkça yaratıcı eğilimleri giderek azalır. İçsel motivasyon düşer. Bu da sıradanlaşmaya ve farklı özellik potansiyellerinin körleşmesine neden olur.

Eğitim, belli ilkeler ve kurallar dahilinde, çocukların kendilerine ve başkalarına zarar vermeden, farklı davranışlar gerçekleştirerek ve deneyimleyerek gelişimlerini sağlama işidir.

Unutulmaması gereken şey şudur;
Bizler çocukları geliştirmeyiz. Onların kendilerini geliştirmelerine imkan ve fırsat hazırlarız. Çünkü gelişim, dışsal etkiyle insanın kendisiyle ilgili olumlu biyoloik bir değişim durumu demektir.

Stres, Çocuklar ve Gelişim

"Çocuklar, hiçbir hayal kırıklığı ve stresle karşılaşmazlar ise, güçlü olmayı öğrenemezler".. şeklinde bazı ifadeler okusak da, bilimsel açıdan doğru olan şu olsa gerektir;

Evet ama çocuklar benlik algılarını bozacak düzeyde, kişilik yapılarını darmadağın edecek seviyede hayal kırıklıkları ve stres yaşamamalıdır.

Çocukları geliştiren şey başa çıkabilecekleri düzeyde hayal kırıklığı ve stres yaşamalarıdır.

Öyle ki, çabaladıklarında üstesinden gelebilecekleri her iş, her ödev, her sorumluluk çocuğu geliştirir.

Tam tersi ise çocuğun kendisini yetersiz ve başarısız algılamasına neden olur.

Bu spor eğitimi için de aynen bu şekilde işler.
Dolayısıyla küçük yaşlarda ve özellikle 12 yaşına kadar çocuklarımızdan üstesinden gelemeyecekleri beceriler ve taktik formasyonlar ile bezenmiş görevler istememek gerekir.

Çünkü 12 yaşına kadar olan süre yaratıcılığın çeşitli deneyimler ile geliştiği ve yapabile/başarabilme duygusunun en üst düzeyde geliştiği yaşlardır.

Gelişim psikolojisi açısından bir çocuğun hiçbir hayal kırıklığı ve hiçbir stres yaşamamış olması elbette sorundur. Ama üstesinden gelemeyeceği kadar ağır stresler ve hayal kırıklıkları daha büyük sorundur.

Buradaki anahtar cümle; Çocuklara üstesinden gelebilecekleri görevler, altından kalkabilecekleri sorumluluklar ve başarabilecekleri ödevler verilmelidir.

Yaş düzeyine uygun olmayan her şey çocukları engeller, durdurur ve engeller.

Yaratıcılık Konusu

Bir çocuğu yaratıcı oyuncu olması için programlayamayız. Veya çocuklar doğuştan yaratıcı yetenekleri ile doğmazlar.

Tıpkı doğuştan yetenekli olunmadığı gibi... (Doğuştan bazı yetilere ve bazı özelliklere sahip olarak doğulur, Ama yetenek de, yaratıcılık da deneyimleyerek elde edilen kazanılmış farklılıklardır)

Konuya dönersek;
Yaratıcı oyunculuk çocukların bir etkinliği yaparken veya bir oyu oynarken farklı şeyler yapmayı denemesi ile başlar ve denediği şeyin iyi ve yararlı olduğunu gördüğünde yine farklı şeyler düşünmesi ve uygulamaya çalışması ile devam eder.

Aynı şeyleri, aynı şekilde ve istendiği gibi uğraştırılan çocuklar belki beceri sahibi olabilirler. Ama yaratıcı oyuncu olamazlar. Çünkü yaratıcılık aynı amaca farklı yollar deneyerek ulaşma uğraşı ile gelişir.

Bunun için yapılması gereken elbette çocukların başıboş bırakılması demek değildir.
Kuralsız olmaları ve kurallara uymamaları demek de değildir.
Bencil olmaları hiç değildir.

Bunun için yapılması gereken sadece çocukların kendilerine ve arkadaşlarına haksızlık yapmadan kendi tutkularının, düşüncelerinin ve deneyimlerinin peşinden gitmeleri için rahat bırakmaktır.

Takım olmak demek verilen görevin dışına çıkmamak demek değildir. Takım olmak kendi özelliklerini, başkalarının emeklerini boşa çıkarmayacak şekilde sergilemeye engel değildir.

Eğitmenler olarak yaratıcı oyuncu gelişiminin kendiliğinden olan bir gelişim olmadığını bilmek ve buna göre eğitici yaklaşımlarımızı ve davranışlarımızı sorgulama durumundayız.

Çocuklardan aynı işleri, aynı şekilde ve aynı düzeyde istendiğinde, çocuklar kendilerine özgü bazı özellikleri kullanma eğiliminden kaçınırlar. Böylece kendi özelliklerinin farkına varabilmelerine de ket vurulmuş olur.

Çocuklar bir işi birden fazla şekilde gerçekleştirebilmeyi öğrenmelidirler. Çünkü bir işi gerçekleştirebilme şekli ne kadar çok ise o kadar düşünce ve o kadar davranış üretimi söz konusu demektir.

Beceri gelişimi bir işi aynı şekilde mükemmel yapmak olduğu kadar, bir işi farklı şekillerde ve farklı yollar ile yapabilmeyi becerebilmek demektir.

BECERİ YAŞI

ÇOCUKLARDAN ÜST YAŞ GRUBU ÖZELLİKLERİNE ve BECERİLERİNE SAHİP OLMALARI BEKLENTİSİ SAĞLIKLI VE DOĞRU BİR BEKLENTİ DEĞİLDİR...

Altyapı yaş gruplarındaki çocukların bir üst veya iki üst yaş grubu çocuklarının çoğu özelliklerine sahip olmaları ilk etapta çok cazip ve çok etkileyici gelebilir. Ama gelişim psikolojisi açısından bu bir problem de olabilir.

Çünkü 8 yaşında bir çocuğun 9 yaşında bir çocuğun özelliklerine sahip olması değil ama 10 veya 11 yaşındaki çocuğun özelliklerine sahip olması normal bir durum değildir.
Eğer böylesi bir durum doğal ve kendiliğinden bir durumsa bu elbette kayda değerdir ve olumludur.

Ama zorlama, ağır ve kapsamlı çalışmalar ile olması gerekenden çok önce bir üst yaşın gelişim özelliklerinin kazandırılması asla sağlıklı değildir. Sağlıklı olmadığı gibi uzun ve kalıcı bir özellik kazanımı da değildir. Üstelik "erken uzmanlaşma" diye tabir edilen bu tür erken gelişim özellikleri ve davranışları çoğu zaman erken tükenmeyi, erken bıkkınlığı ve biyolojik ve psikolojik olarak bazı arızaları da beraberinde getirmektedir.

8-9 yaşlarındaki çocukların kendi aralarında, 10,11 yaşların kendi aralarında, 13-14 yaşların kendi aralarında benzer üst ve alt özelliklere sahip olması anlaşılır bir şeydir. 12 yaşı 11 ile de 13 ile de ilişkilendirebiliriz.

Ama 2 ve 3 yaş büyüklerin özelliklerini bir çocuktan istemek veya istemek için onu çalışmalara tabi tutmak katliama denk düşen yanlış eğitim yaklaşımlarıdır.

1. Kuvvet açısından,
2. Dayanıklılık açısından bu tür beklenti ve zorlamalar yanlış uygulamalardan öte sağlık sorununa neden olma niteliği taşır.
3. Sürat açısından ise görece daha az sorun oluşturur.
4. Teknik beceri açıdan doğal haliyle olabiliyor olmasında hiç bir sakınca yoktur ancak 2 ve 3 yaş büyüklere özgü teknik beceri isteği ve zorlaması sinir-kas koordinasyonunu bilmemek ve çocukta beceriksizlik algısı oluşturma anlamına gelir.
5. Taktik açıdan ise zaten yaş farklılıkları arasında aynı taktiği becerebilmek neredeyse mümkün olamayacak bir durumdur.

Sonuç olarak bir antrenörün şaşkınlıkla ifadesine göre, bir turnuvadaki gözlemlerini aktarırken "9-10 yaşında çocukların 15 yaşındakiler, hatta büyüklere benzer "büyümüş de küçülmüş" gibi hatasız futbol oynadıklarını görünce bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bir hayli düşündüm" demesini ancak şöyle açıklayabiliriz.

1. Aynı şeyi yüzlerce kez tekrar ettirirseniz bir şekilde başarırsınız. Çünkü çocuğun başarmaktan başka çaresi yoktur.
2. Ama peki yaratıcı oyun, oyun zenginliği, bireysel farklılık peşinde koşma gibi özelliklerine ket vurur, engellersiniz.
3. Dahası küçücük yaşta büyükler gibi oynayan çocukların büyük olduklarında ne yaptıklarına iyi bakmak lazım. Muhtemelen büyük olduklarında ortalarda olmayacaklardır.
4. Son olarak çocuklar yapabileceklerinin sınırlarını kendileri belirlemelidirler. Ya da eğitimciler çocukların kendi sınırlarını zorlamalarına izin verir ama onları sınırları aşmak için asla zorlamazlar.

Doğallığa her türlü müdahale ilk etapta başarı ve farklılık yaratmak gibi görünse de, uzun vade de yıkım demektir. Böylesi bir anlayıştan ancak özellikleri çok ilerde ve gelişmiş olan birkaç sporcu sağlıklı çıkar.

Gelişmek Vazgeçmek Değil, Hayata Dair Tüm Konul Ve Alanlarda Belli Bir Düzeye Ulaşmaktır.

Gelişmeye açık zihin yapısına ulaşmanın yolu, çocuklara, beyinlerinin de tıpkı kasları gibi sıkı çalışma ve kararlılıkla güçlendirilebileceğini anlatmaktan geçiyor.

Yani, bir öğretmen, bir antrenör ya da ebeveyn, “Herkes matematikte iyi değildir, sen elinden geleni yap” demek yerine “Yeni bir matematik problemini çözmeyi öğrendiğinde beynin de gelişir” demek zorundadır.

Çünkü herkesin çözebileceği bir matematik problemi mutlaka vardır.
Önemli olan herkesin belli düzeyde bir işi yapabilme becerisine ulaşmasını sağlamaktır.

Hepimiz ve çoğu eğitimci uzman uzun zamandan beri moda olacak biçimde aynı şeyleri söylüyor veya yazıyoruz; "Çocuklar kendi özellikleri veya yetenekleri doğrultusundan eğitim almalı ve o alana yönelmeli"...

Bu çok doğru bir önerme ve çok doğru yaklaşım değildir...

Ya da bu önerme ve yaklaşım bir dereceye kadar doğrudur.

Aslında asıl doğru şu olmalıdır; Tüm çocuklar ve tüm insanlar belli seviyeye kadar tüm yaşam alanlarıyla ilgili eğitim almalı, çaba sarfetmeli ve gelişmelidirler. Çünkü hayat ve hayata dair olan şeyler bir tek alandan ibaret değildir.

Herkes belli düzeylerde her şeyi bilmeli ve kendini geliştirmelidir.

Uzmanlaşma ise bilindiği üzere farklı bir şeydir. Uzmanlaşma yetkinleşme demektir. Dolayısıyla uzmanlaşma eğitimleri ve süreçleri insanların özellikleri ve yetenekleri doğrultusunda planlanmalı ve gerçekleştirilmelidir.

Her konuda belli düzeyde gelişmiş ve hayata dair her konuda kendini geliştirmiş kişilerin uzmanlıkları ve asıl meslekleri konusunda becerileri ve verimlilikleri daha yüksek olur.

Özetle her çocuk belli düzeylerde de olsa mutlaka top oynamalı, ip atlamalı, koşmalı, yüzmeli, bisiklete binmeli, kitap okumalı, matematik bilmeli, problem çözmeli, şiir okumalı, öykü yazmalı, şarkı söylemeli....

Hayata dair tüm beceriler, çocukların ilerleyen süreçte uzmanlaşacakları herhangi bir iş, uğraş veya meslekteki başarılarını ve verimliliklerini olumlu etkileyecektir.

Hareket Gelişiminden, Beden Eğitimine, Beden Eğitiminden Spora

HAREKET GELİŞİMİ ve EĞİTİMİ OLMADAN BEDEN EĞİTİMİ ve GELİŞİMİ, BEDEN EĞİTİMİ VE GELİŞİMİ OLMADAN SPOR EĞİTİMİ VE GELİŞİMİ OLMAZ... OLURSA DA EKSİKLİK OLUR...

3 YAŞINDAN 12 YAŞINA DEĞİN YAŞ DÜZEYİNE UYGUN HALE GETİRMEK KOŞULU İLE "HAREKET VE BEDEN EĞİTİMİ GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ" GENEL İÇERİKLERİ

1.
Hareket Eğitim Modeline Göre Hareket ve Beden Eğitimi Etkinlikleri

A) Temel Hareket Becerileri (Yer değiştirme hareketleri, Dengeleme hareketleri,
Nesne kontrolü gerektiren hareketler),

B) Özelleşmiş Hareket Becerileri
(Vücut Yönetimi, Cimnastik, Bireysel ve Eşli Mücadele, Ritmik Hareketler, Oyun)

C) Sportif Hareket Becerilerine göre düzenlenen etkinlikler.

2.
Uyaranlara Göre Beden Eğitimi Etkinlikleri
İşitsel, görsel ve dokunsal uyaranların önemli ve öncelikli olduğu hareket ve beden eğitimi etkinlikleri.

3.
Materyallere (Araçta ve Araçla) Göre Düzenlenen Hareket ve Beden Eğitimi Öğretim Etkinlikleri

Çeşitli ebat ve ağırlıkta toplara, iplere, cimnastik sopasına, plastik çembere, tırmanma merdivenine, mindere, asılma ve sallanma aracına, denge aletine, balona vb. materyallerden yararlanmanın ve kullanımının önemli ve öncelikli olduğu beden eğitimi etkinlikleri.

4.
Ritmik Hareketlere Göre Hareket ve Beden Eğitimi Etkinlikleri.

5.
Senkronize Hareketlere Göre Hareket ve Beden Eğitimi Etkinlikleri.

6.
Hayvan Taklitlerine Göre Hareket ve Beden Eğitimi Etkinlikleri.
Kanguru sıçraması, Kurbağa sıçraması, Yengeç yürüyüşü, Ayı Yürüyüşü, Tavşan sıçraması, Leylek duruşu, Fil yürüyüşü, Penguen Yürüyüşü v.b hayvan taklitlerine göre düzenlenen etkinlikler.

7.
Algı-Motor Gelişim Özelliklerine Göre Hareket ve Beden Eğitimi Etkinlikleri

A)Mekan Farkındalığına Göre: Uzunlamasına, Yanlamasına, Altında, Üstünde, Köşesinde,

B) Hız Farkındalığına Göre: Hızlı, Çok Hızlı, Yavaş, Çok Yavaş,

C) Yön Farkındalığına Göre: …e, a doğru, düz, Değişik Yönlere,

D) Zamana Farkındalığına Göre: kısa sürede, çok kısa sürede v. b.

E) Yan Farkındalığına Göre: …nin, nın yanına, yakınına, yanında, Sağında,Solunda,

F) Mesafeye Göre: Uzak, Uzağa, Kısa, Çok Kısa v. b.

G) Beden Farkındalığına Göre: Baş, Gövde, El, Ayak, Bacaklar, Kollar v.b temalar aracılığı ile; hareket ederken uzuv kullanmaya bağlı farkına varma, hissetme, ayırt etme özelliklerini geliştirmeyi gerektiren etkinlikler.

TEŞEKKÜR ETMEK VE TEŞEKKÜRÜN PEDAGOJİSİ

Dünyanı en güzel davranışlarından birisi de "teşekkür etmek" olsa gerektir.

Teşekkür edilen ve teşekkür eden arasında bir ayrım yapmanın anlamı ve gereği yok.

Teşekkür edilen kişiler genelde teşekkür ederler. Teşekkür edenler de haliyle teşekkür edilmeyi beklerler. Çünkü işin doğal olanı budur.

Teşekkür etmekle başlar çok şey.
Çünkü teşekkür edilen olmak, teşekkür eden olmanın başlangıcı ve tetikleyicisidir.

Peki, nedir bu teşekkür etmek;
“Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan gönül borcunu ve hoşnutluğu sözle ya da davranışla anlatmak” olarak tanımlanan teşekkür etme davranışı görüldüğü üzere, takdir etmeyi, önemsemeyi, değer vermeyi ve o davranışa ilişkin bir geribildirim vermeyi de içermektedir.
Sonuç olarak teşekkür etmek uygar ve eğitsel yönü güçlü güçlü bir davranıştır. Geliştirici, motive edici ve yaşam sevincini arttırıcı hormonal düzenleyici etki yaratır.

Yine her zaman olduğu gibi, bir eğitim sayfası sorumluluğu gereği bir durumun altını çizerek bitirelim.
Kelimeler, cümleler, kavramlar ve davranışlar yerinde ve zamanında kullanıldığı zaman işlevsel ve yararlıdır.
Teşekkür etmek de aynı şekilde. Yukarıdaki tanımda “yapılan bir iyiliğe” ifadesine dikkatinizi çekmek isteriz. İşte tam bu nokta “teşekkür etmek fiilini” anlamlı veya anlamsız kılmaktadır.

Örneğin altyapı çalışmalarında bir çocuğa zamanında geldi diye veya bir öğrenciye ödevini yaptı diye teşekkür edilmez. Edilmemelidir. Çünkü kendisi için yapılan şeylere ve kendisinin iyiliği için yapılan davranışlara teşekkür edilmez. Edilirse çocuklar bunu kendileri için yapmalar gerektiğinin farkına varmazlar.

Teşekkür davranışı kişilerin kendileri için değil, görevleri de olsa kendileri dışında birileri veya bir şey için gerçekleşen bir davranışa karşı hoşnutluk göstergesidir.
Çocuğa sebze yemeği yediği için teşekkür edilmez. Edilirse o sebze yemeğini teşekkür eden için yemeye başlar veya yemez.

Çocuğa bir şeylerini paylaştığı için teşekkür edilir. Çünkü paylaşma davranışı bir başkasını ilgilendiren bir davranıştır.
Spor ve futbol adına yapması gerekenleri yapan çocuk ve gençlere teşekkür yerine gerektiğinde övgü/takdir yansıtmaları yapılabilir. Ama teşekkür edilmemelidir. Ama aynı çocuk, takım arkadaşı için bir iş yapıyor ve görevi olmadığı halde bir iyilik davranışı sergiliyorsa bu teşekkür etmeyi gerektirebilir.
Çünkü teşekkür, bir kişiyi iyiliğe doğrudan yöneltir.

Bu açıdan teşekkür etmeyi veya etme koşulları yaratmayı ve gözlemlemeyi ihmal etmeyelim. Teşekkür etme fırsatlarını asla kaçırmayalım.

OYUN ALANLARININ YAPISI VE UYARAN İLİŞKİSİ

Oyun alanlarındaki, kazaya sebep olma olasılığı olan nesnelerin kaldırılmasına yönelik eğilim, diğer bir açıdan bakıldığında çocukların sab...